Diğer bir göstergesi ise Başbakan Erdoğan'ın PKK konusunda son dönemde benimsediği söylemdir. Bunun ise, AKP'nin seçimlerden beklenenden daha güçlü çıkması ve Güneydoğu'da DTP'den daha fazla oy almasının verdiği siyasi cesaretten kaynaklandığı açık.Kısa bir süre önce sergilediği "Silahı bırakıp Meclis'e girmeye çalışsınlar" yaklaşımıyla yeni bir dönemin açılmakta olduğuna işaret eden Erdoğan'ın son günlerdeki sözleri de bu açıdan dikkat çekiyor. Kürt sorunu" konusunda "barış cephesi"ni umutlandıran gelişmeler yaşamaya devam ediyoruz. Fikret Bila'ya konuşan komutanların geçmişte yapılan hataları itiraf etmeleri, bu arada Deniz Baykal'ın da konu hakkında yeni bir söyleme yönelmesi bunun açık göstergeleridir. "İntikamcı" tutum yerine sorunu "insani", "hukuki" ve "demokratik" parametreler içinde çözmeye dönük pragmatik bir yaklaşım sergileyen Erdoğan'ın çıkışları dünyada da ilgiyle izleniyor.Hatta, ilgiyle izlenmekle kalmıyor, PKK'nın uluslararası camiada tecrit edilmesine de önemli ölçüde yardımcı oluyor. Çünkü bu yaklaşım, uzun zamandır telaffuz edilmesine karşın içi bugüne kadar doldurulamayan, "Kürt sorunuyla PKK terörünü ayrı tutma" söylemine "vücut kazandırıyor."DTP'nin
bastıranlardandı. Böylece, sonunda gerçekleşen müdahale sayesinde Sırp güçlerinin bir başka soykırımı gerçekleştirmelerini önleyenlerdendir. 2004'te Demokrat Parti'den ABD başkanlığına adaylığını koyan, kaybetmesinin ardından da, Amerika'nın tanınmış üniversitelerinden UCLA'deki Ron Burkle Araştırma Merkezi'ne katılan Clark'ın önceki gün Financial Times'ta Türkiye ve Kuzey Irak üzerine bir yazısı çıktı.PKK'ya Türkiye'de duyulan kızgınlığı anlayışla karşılayan Clark, yakından tanıdığı TSK'nın bir sınır ötesi operasyon yapma gücüne sahip olduğunu teslim ediyor. Ancak, uyarısını da hemen ekliyor: Wesley Clark, NATO Başkomutanı olarak, 1999'da Kosova'ya müdahale için "Savaş basit bir iş değildir. Savaş sırasında ortaya çıkan sürtüşmeler ve puslu ortam, uzak karargâhların rahatlığında yapılan planlara rağmen, sonuca varmanın her zaman beklenenden daha uzun sürmesini ve daha kanlı olmasını sağlar." Askeri dâhi olarak nitelediği Büyük İskender'in bile Doğu Anadolu ve Kuzey Irak'ta zorlandığını yazan Clark'a göre, Irak'a karşı düzenlenecek bir "Türk istilası" (ifade onundur) beraberinde şu sıkıntıları getirirmiş:1- Askeri açıdan bir şeyin sağlanamadığı bir açmaz.2- Hayal kırıklığının
Ankara'daki İngiliz Büyükelçisi Nick Baird ile -ayrılıkçı IRA terörüyle 40 yıl mücadele edip sonunda belli bir başarı elde eden ülkesinin deneyimlerini de kollayarak- PKK terörünü konuştuk. Baird, ayrıca, ikili ilişkilerle ilgili sorularımızı da yanıtladı. Başbakan Erdoğan'ın son Londra ziyareti sırasında alınan "stratejik ilişki" kararından sonra Türk-İngiliz ilişkilerinin yeni bir ivme kazanacağı anlaşılıyor. Bu arada Türkiye'ye AB'de güçlü destek veren Londra'nın, terörizmle mücadele konusundaki görüşleri de Ankara'nın yaklaşımıyla büyük ölçüde örtüşüyor. Baird: Her şeyden önce biz PKK'nın son aylarda yaptıklarını mutlak anlamda kınıyoruz. Bunlar dehşetengiz ve vahşi saldırılardır. TSK, Türk hükümeti ve Türk milletinin bu konudaki duruşunu da alkışlıyoruz. Hükümetinizin bu işe, özellikle diplomatik alanda, yaklaşımı mükemmel olmuştur. Bu da uluslararası destek ve anlayış getirmiştir. Bize göre bu işi halletmenin en iyi yolu, Irak hükümetinin, Iraklı Kürtlerin de desteğiyle PKK'yı durdurmasıdır. İstediğimiz, PKK faaliyetlerinin mutlaka engellenmesidir. Ancak bu Irak'ı daha da istikrasızlaştırmayacak şekilde yapılmalı. İngiltere'nin sınır ötesi operasyon konusundaki görüşü
Önce "ciheti askeriye"den kim, ne demiş, ona bakalım:Kenan Evren: Kürtçe yasağını koyduk. Ama biraz ağır yasak koyduk. Hata olduğunu sonradan anladım. Güneydoğu'da hizmet verecek memurun Kürtçe de bilmesi lazım. Katı tutumla olmaz bu iş.Aytaç Yalman: Türkiye'nin sorunu henüz sosyal boyuttayken görmesi ve doğru okuması gerekirdi. Dilini konuşmak, şarkısını, türküsünü dinlemek istiyor, kültürünü yaşamak istiyor. Oysa bizler o dönemde, 'Kürt yoktur' diye eğitilmişiz. O dönemde sosyal istekleri bile 'yıkıcı faaliyetler' kapsamında görüyoruz.Doğan Güreş: Ana dillerini kullansınlar. Kültürlerini yaşasınlar. Buna bir şey denmiyor zaten. Anadili konuşmak, kültürü yaşamak başka şeydir, Türkiye'yi bölmek başka şeydir. "Kürt sorunu" konusunda yeni bir "idrak" sürecinden geçiyoruz. Fikret Bila'nın komutanlarla yaptığı söyleşiler bu açıdan çok ilginç oldu. CHP lider Deniz Baykal'ın Hürriyet'ten Şükrü Küçükşahin dostumuza söyledikleri de çarpıcıydı. Bu paşalarımızın ortak özelliği, şimdi "hata" diye tanımladıkları hususların sürmesinde katkıları olan kişiler olmalarıdır. Şimdiki sözlerini bu nedenle birer "itiraf" olarak kabul etmek lazım.Bir de CHP lideri Deniz Baykal'ın sözlerine bakalım:
Başta çok fazla beklentimiz olmamasına karşın biz gene de görüşmeyi azımsayanlardan değiliz. Ancak sonuçlarını abartanlardan da değiliz. Zira ortaya yeni bir şeylerin çıktığına pek inanmıyoruz.Oval Ofis'te tanık olduğumuz samimi atmosfer, her şeye rağmen, iyidir. Zira MHP kurmaylarından, eski diplomat Deniz Bölükbaşı gibi biz de, "zor bir ilişki" olsa dahi, Türk-Amerikan ilişkilerinin önemine inanıyoruz.Görüşmeden çıkacak "olumsuz" bir görüntü -zaten yara bere içinde olan- Türk-Amerikan ilişkilerini daha da zedelerdi. Oysa bu olmadı. Başkan Bush'un PKK'yı "düşmanı" ilan etmesini, bu konuda Türkiye ile istihbarat paylaşacaklarını belirtmesini ve askerler arası bir eşgüdüm mekanizmasının kurulacağını açıklamasını azımsamak da yanlış olur. İnsan istediğini görür. Başbakan Erdoğan'ın Başkan Bush ile yaptığı görüşme için de aynısı geçerli. CHP lideri Deniz Baykal gibi bu görüşmenin sonuçlarını "olumlu" olarak da görebilirsiniz, MHP lideri Devlet Bahçeli gibi, "Dağ fare doğurdu" da diyebilirsiniz. Somut içerik kazandırılabilirse bunlar tabii ki anlamlı gelişmeler olabilir. Ancak, akla bazı sorular da gelmiyor değil. Örneğin, "ABD, yıllardır 'terör' örgütü olarak tanımladığı PKK'yı daha
Aksi takdirde, bu görüşmeden Türk tarafını tatmin edecek bir sonucun çıkmasının güç olduğunu biliyorlar. Iraklı Kürtler ile Washington'daki yetkililer, Erdoğan-Bush görüşmesinden Ankara açısından çıkacak olumsuz bir görüntünün, TSK tarafından gerçekleştirilecek bir sınır ötesi operasyon olasılığını azaltmak yerine daha da arttıracağını da biliyorlar. Başka bir deyişle, Başbakan Erdoğan'ın, "Oyalanmaya yeniden razı edildi" izleniminin içerideki siyasi bedelini kaldıramayacağının farkındalar. Nitekim hem Başbakan Erdoğan, hem de Dışişleri Bakanı Babacan bunun mesajını son günlerdeki kararlı açıklamalarında verdiler. Son gelişmeler, Iraklı Kürtlerin Başkan Bush'un elini Başbakan Erdoğan ile bugün Washington'da yapacağı görüşme öncesinde güçlendirmek istediklerini gösteriyor. Bush yönetiminin "PKK koordinatörü" olarak atadığı, ancak geçtiğimiz günlerde bu görevinden istifa eden emekli general Joseph Ralston'ın, tam bu sırada, "Washington Türkiye'ye verdiği sözleri tutmadı" açıklamasında bulunması ise ABD tarafının işini daha da güçleştirdi.Bunun için Türk tarafını tatmin etmeye dönük bazı adımlar kaçınılmaz hale geldi. Ancak, PKK tarafından kaçırılan sekiz askerin serbest bırakılması
Rice'ın PKK'yı "ortak düşman" ilan etmesi ve bu örgüte karşı Türkiye'ye istihbarat sağlayacaklarını açıklaması normal şartlarda Ankara'da büyük bir memnuniyetle karşılanırdı. Sonuçta, "ortak düşman" tanımlaması, dost ve müttefiklerin bu düşmana karşı gereken her neyse onu birlikte yapacakları anlamına gelir.Öte yandan, ABD'nin uydudan ve diğer kanallardan PKK hareketleri hakkında aldığı ayrıntılı istihbaratı en kısa yoldan Türk Silahlı Kuvvetleri'ne aktarması da, tabii ki, yabana atılacak bir şey değil. Rice'ın bu yoldaki sözleri bu nedenle olumlu karşılanabilirdi. Ankara'da Kuzey Irak konusunda günlerdir yaşanan baş döndürücü diplomatik trafik ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice'ın ziyaretiyle doruğa çıktı. Peki, Rice'ın Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Babacan ile yaptığı görüşmelerden ne çıktı? Fakat burada normal şartlardan söz etmiyoruz. Nedenini ise Bush yönetiminin "PKK koordinatörü" olarak atadığı emekli general Joseph Ralston'ın Guardian gazetesinde dün çıkan sözlerinde aramak lazım. Türkiye'deki muhatabı emekli Orgeneral Edip Başer'in yolundan giderek kısa bir süre önce istifa eden Ralston, Bush yönetiminin Türkiye'ye PKK konusunda verdiği sözleri tutmadığını
Bu tasarının bu yıl Temsilciler Meclisi'nde oylanması olasılığı geçen hafta ortadan kalktı. Bu işi güden dört temsilcinin, Meclis Başkanı Nancy Pelosi'ye bir mektup göndererek tasarıyı bu yıl genel kurulda oya sunmaktan vazgeçmesini istemeleri bunu garantiledi.Bunu yapmalarının nedeni ise, oylanması halinde tasarının reddedilme olasılığının belirmiş olmasıdır. Bu da, tabii ki, Bush yönetiminin baskıları, Türkiye'nin kararlı tutumu ve Amerika'daki Türklerin yoğun girişimleri sayesinde oldu. Gözler Kuzey Irak ile ilgili gelişmelere odaklanmış bulunuyor. Ancak, ortalığı bu kez iyice karıştıran, ABD Kongresi'ndeki 106 sayılı Ermeni soykırımı tasarısıyla ilgili son gelişmeleri de ihmal etmemek gerekiyor. Tasarıyı savunanlar metnin genel kurulda reddedilmesinin kendileri için en kötü sonuç olacağını biliyorlar. Bu aşamada tasarının gelecek yıl kabul edilmesi için çalışacaklarını belirtiyorlar. Fakat o da kesin değil.Zira, Kaliforniyalı Cumhuriyetçi temsilci Devin Nunes'in basına söyledikleri doğruysa, bu tasarının gelecek yıl gündeme gelme olasılığı da hemen hemen hiç yok. Nunes ve onun gibi düşünenler, Demokratların gelecek yıl aynı konuya girmekten çekineceklerine inanıyorlar. Bu