İşi daha da zorlaştıran faktör ise yasalarla uygar kuralların, düzenli ordularla güvenlik güçlerini bağlamasıdır. Bu kuralların dışına çıkılması ise teröristin işine gelir. Zira eylemlerini haklı gösterme bahanesini yakalar. Kendisine yeni destekçi sağlar.İsrail'e karşı düzenlenen terör saldırılarını sadece Arap kamuoyu için değil, Türkiye'de bile birçok kişi için "haklı" kılan da zaten bu ülkenin "misilleme" olarak Filistinlilere karşı uyguladığı yöntemlerdir. Günümüzde teröre karşı mücadele "asimetrik" bir çabadır. Konunun uzmanlarından en çok duyduğumuz ifade budur. Kısacası, modern teknolojiyle donatılmış, dünyanın en güçlü ordularından birine sahip olsanız dahi terörizm karşısında işiniz zor demektir. Teröristin ise yasalardan ve uygarlıktan yana bir kaygısı yoktur. Hatta başarısının derecesi bunların dışına çıkmasıyla ölçülür. Hedefi ise "düşmanı" tahrik edip tuzağa düşürmektir. Bunun en somut örneği de 11 Eylül'dür. O eylemi yapanların Amerikalıları istedikleri "kıvam"a getirip ardından bu süper gücü tuzağa nasıl düşürdüklerini gördük. Ebu Gıreyb Hapishanesi'nde yaşananlar, CIA'nın işkence uçakları ile en son patlak veren "Blackwater skandalı" ise teröristlere sempati,
Birçok yorumcu, Ermeni yandaşı olması nedeniyle Pelosi'nin bunu geciktirmeden genel kurula sevk edeceğini, tasarının da kabul edileceğini varsayıyor.Bu varsayıma rağmen Pelosi'nin işinin hiç de kolay olmadığı açık. Nedeni de, her birinin ismi sokaktaki adamın ezberinde bulunan, ABD'nin sekiz eski dışişleri bakanı tarafından kendisine gönderilen ortak mektup. Bu kişiler, isimlerinden gelen otoriteye de dayanarak, bu tasarının Amerikan çıkarlarına büyük bir darbe indireceğini belirtiyorlar. ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi büyük bir açmazla karşı karşıya bulunuyor. Zira, Ermeni soykırımı tasarısının önümüzdeki günlerde önüne gelmesi bekleniyor. Bunun yanı sıra, ülkenin en etkin gazetelerinden biri olan Wall Street Journal'da hafta içinde yayımlanan makale de aynı sonuca varıp, bu tasarıyı öne süren Temsilciler Meclisi üyesinin sadece kendi çıkarlarını kolladığını savunan ifadeler kullandı.Ermeni tarafı tabii ki bu gelişmeleri Türkiye'nin "lobicilik gücüne" bağlıyor. Dolaylı yoldan da olsa, Ankara'nın bu kişileri şu veya bu şekilde satın aldığını iddia ediyor. Oysa aklı başında olan her Amerikalı, böyle bir şeyin mümkün olmadığını, söz konusu kişilerin kendi ülkelerinin
MHP kurmaylarından Bölükbaşı: MHP siyasi koşulların sonucu olarak bugün ana muhalefet partisi görüntüsündedir. Hal böyle olunca Türkiye'de en çok tartışılan dış politika konuları hakkındaki görüşleri önem kazanıyor. Seçimlerden önce Dışişleri Bakanlığı'nın en kıdemli memurlarından olan MHP Ankara milletvekili Deniz Bölükbaşı ile bunları konuştuk. PKK saldırıları nedeniyle güncelliğini koruyan Kuzey Irak ile başlayacak olursak, Bölükbaşı'nın tutumu gayet net: "PKK ile mücadele ancak Barzani ile mücadeleyle olur."Bölükbaşı'na göre, Barzani PKK'yı Türkiye'ye karşı bir tehdit ve şantaj aracı olarak kullanıyor. "Bu yüzden kendisine karşı caydırıcı bir askeri güçle desteklenen ve ekonomik yaptırımlar içeren bir politikanın uygulanması gerekiyor." Habur sınır kapısının kapatılması gerektiğini kaydeden Bölükbaşı, AKP hükümetini, "Barzani ile kurduğu seçim ittifakı" nedeniyle bu ve sınır ötesi operasyon konusunda "çekingen davranmakla" suçladı. Türkiye'nin bugün Kuzey Irak'a Türk tüketicisine uygulanan fiyatın üçte birine elektrik sağlamasını da eleştiren Bölükbaşı'na göre, Kuzey Irak'ta iş yapan Türk işadamları da "bağımsız Kürt devletinin altyapısını hazırlıyorlar." Kamuoyunun Mersin
Özetle, Türkiye Irak'taki gelişmeleri bir türlü etkileyemiyor. Diplomatlara göre, bunun başlıca nedeni, Ankara'nın konuya bölge gerçekleri açısından değil, öznel bir açıdan bakmasıdır. Örneğin, sınır ötesi operasyonu için istenen "açık çek"in bir hukuki altyapısının olmadığı belirtiliyor. Mevcut emsallerin ise İsrail ve Amerika'nın uluslararası hukuku yok sayarak yarattıkları "oldubittiler" olduğu söyleniyor. Bağdat ile imzalanan ve kimilerine göre "iyi", kimilerine göre "ehveni şer", kimilerine göre de "skandal" olan güvenlik anlaşması etrafındaki gelişmeler Irak'taki gerçekleri açıkça yansıtıyor. ABD Kongresi'nde kabul edilen ve Irak'ın "federal görüntü" altında bölünmesini öneren tasarı ise tartışmaya yeni bir boyut getiriyor. Burada akla BM Şartı'nın 51'inci maddesi geliyor. Buna göre, sınırları ötesinden saldırıya uğrayan ülkeler savunma amacıyla her türlü tedbiri alabilirler. Ancak bu da yasal bir boşlukta olmuyor. Türkiye, BM'ye bildirimde bulunduktan sonra, Güvenlik Konseyi gerekli tedbirleri alana kadar Kuzey Irak'a girip orada kalabilir. Fakat bunun ardından Güvenlik Konseyi'nde "uluslararası barış ve istikrarı sağlamak amacıyla" alınacak kararlar da Ankara'yı
Türkiye'nin sayılı enerji uzmanlarından, ASAM Genel Koordinatörü Necdet Pamir bunlardan biri. Pamir'e göre, Botaş ile TPAO, ENI, Total veya İran'da yatırım yapan Çin Ulusal Petrol Şirketi (CNPC) gibi devlerle finansal açıdan boy ölçüşemezler. Bu şirketler olası Amerikan yaptırımlarını kaldıracak güce sahipken, Türk şirketleri için aynısı söylenemez. ABD Kongresi'nde kabul edilen ve İran'ın enerji sektörüne 20 milyon dolar üzerinde yatırım yapan şirketlere yaptırım uygulanmasını öngören tasarı Türkiye'nin başını ağrıtabilir. Uzmanlar, ENI ve Total gibi Avrupalı şirketlerin İran'da yaptıkları büyük yatırımların da Ankara açısından "rahatlatıcı emsal" sağlamadığını belirtiyorlar. Öte yandan, Washington'un her şeye rağmen -Türkiye ile ilişkilerine atfetmeye devam ettiği önemin Türk şirketlerinin lehine işleyecek bir faktör olduğu da teslim ediliyor. İran'da yatırım yapmaları durumunda ABD'nin, "ilişkileri daha da bozmama" adına, BOTAŞ ve TPAO'ya hemen yaptırım uygulamayacağı sanılıyor. Ancak, yaptırım seçeneğinin bu şirketlerin üzerinde "Demokles'in kılıcı" gibi tutulacağı düşünülüyor. Bu arada, Washington'un elinde farklı baskı araçlarının bulunduğu da belirtiliyor. Şöyle ki:
Kuşkusuz İlker Paşa da bunu bilerek konuştu, zira Türkiye'nin özellikle PKK konusunda tahammülü artık ciddi bir şekilde zorlanmaktadır. ABD'ye güvenen Iraklı Kürt liderliğinden yansıyanlar da haliyle yardımcı olmamaktadır. Buna karşılık, geçmiş deneyimlere de dayanarak, İlker Paşa'nın verdiği mesajların Batı'da özellikle de askeri kesimimizin arzuladığı şekilde -alınmasının güç olduğunu düşünüyoruz. Nitekim Batılı diplomatlarla yaptığımız konuşmalar da bunu doğrular nitelikteydi. Orgeneral İlker Başbuğ'un Kara Harp Okulu'nda yaptığı ve genelde "sert" diye değerlendirilen konuşmasının, Ankara'daki Batılı diplomatik çevreler tarafından "acil" kodlu kriptolarla merkezlere geçildiğini söylememiz şaşırtıcı olmayacaktır. Bu çerçevede, İlker Paşa'nın "'Belki Türkiye tek başına Irak'taki gelişmelere yön veremez, ancak gelişmelerin maliyetlerini artırabilecek güce sahiptir" şeklindeki sözlerinin Washington'daki Türkiye aleyhtarı çevreler tarafından kullanılacağını şimdiden görür gibiyiz. Nitekim, "Irak'a girişte bize yardım etmeyen Türkiye, çıkışta da etmez" düşüncesinin, Başkan adaylarından Hillary Clinton dahil olmak üzere, birçok kişi tarafından şimdiden telaffuz edildiğini
ABD'nin şu andaki resmi politikası da bu varsayımın etrafında şekilleniyor. Buna karşılık, Amerikalı uzmanların Türkiye-AB ilişkileri konusunda çok da iyimser olmadıkları görülüyor. Hatta bazı olası gelişmelerin bu yolu tümüyle tıkayacağına inanlar var. "Dış İlişkiler Konseyi" adlı etkin kuruluşun araştırmacılarından Steven Cook bunlarda biri. New York Barosu'nda düzenlenen ve "Türkiye'nin Avrupa'daki rolünü" irdeleyen konferansta konuşan Cook'a göre, Kuzey Irak'a düzenlenecek bir sınır ötesi operasyonu Türk-AB ilişkilerinin sonunu getirirmiş. Amerika'nın AB üyeliğimizi desteklemesinin nedenleri var. Washington, nüfusu Müslüman olan bir ülkenin Avrupa sistemine katılmasını, "medeniyetler çatışmasında" ezberleri bozacak en önemli gelişmelerden biri olarak görüyor. Washington'un etkin bir diğer düşünce kuruluşu olan Stratejik ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi (CSIS) ise Erdoğan hükümetinin Türk-AB ilişkilerini canlandırmada büyük zorluk yaşayacağına inanıyor. Bunun nedenlerini şu şekilde sıralıyor:1- Türkiye'de yaşanan ve süreceği varsayılan iç tartışmalar. 2- Avrupa'da Türkiye'nin üyeliğine gösterilen muhalefet.3- Bu muhalefetin sonucu olarak Türkiye'de AB üyeliğine olan
Türk asıllı Amerikalıların büyük ilgi gösterdikleri konferans sonrasında dinleyicilerle konuşma fırsatımız oldu. Söylediklerine bakılacak olursa, ABD Kongresi'nde bekletilen 106 sayılı Ermeni soykırımı tasarısının geçmesine ramak kalmış. Başlıca nedeni ise Türkiye'den yansıyan olumsuz haberlermiş. Aktarılanlara göre, Amerika'daki en etkin Ermeni kuruluşu olan Amerika Ulusal Ermeni Kongresi (ANCA) Amerikan Kongresi üyelerini etkileyebilmek için Türkiye'yi günlük bazda izliyormuş. Son günlerdeyse İsmail Türüt adlı türkücünün "Plan yapma plan" türküsünden yararlanılarak Hrant Dink'in katillerinin övüldüğü klipten çok büyük "sermaye" sağlamış.Fırsatı kaçırmayan ANCA bunun üzerine Kongre üyelerine "Türkiye'de artan Ermeni düşmanlığı" konusunda acil bir "uyarı mektubu" göndermiş. Klipte "En iyi Ermeni veya Kürt, ölü Ermeni ve Kürttür" görüşüne yer verildiğini belirten ANCA, Ermeni Patriği Mesrob Mutafyan'ın da Türkiye'de sürekli olarak ölüm tehditleri aldığını belirtmiş. New York Barosu'nda düzenlenen "Türkiye ve Avrupa'daki Rolü" başlıklı konferansta ülkemizdeki son siyasi gelişmeler üzerine bir konuşma yapmak için yeniden ABD'deyiz. ANCA ayrıca, Türkiye'de açık konuşması engellenen