Onlara göre, az tanınan bir Amerikan şirketi ile bir İngiliz, Norveç ve BAE konsorsiyumunun sadece 3 sahaya gösterdikleri ilgiyi "başarı" saymak güç. Açılan ihaleye tanınmış, uluslararası hiçbir şirketin katılmaması, Rusya ve Çin'den ise herhangi bir teklifin gelmemesi Rumları özellikle üzdü. Üç saha için gelen teklifleri yıl sonuna kadar değerlendirecek olan Rumlar umutlarını gelecek yıl açacakları ikinci ihaleye bağlıyorlar. Peki Rumların istedikleri niçin olmadı? Akdeniz'de 11 sahalık bir bölümde petrol aramaları için açtıkları uluslararası ihaleye gösterilen ilgi Kıbrıs Rumlarda hayal kırıklığı yarattı. Yönetimin sonuçtan memnun olduğunu açıklamasına rağmen, petrol endüstrisi kaynakları aynı fikirde değiller. Türkiye'den ve KKTC'den gelen itirazların bunda etkin olduğu kesin. Türk tarafı, Rum kesiminin, Kıbrıslı Türklerin çıkarlarının da söz konusu olduğu stratejik bir konuda tek taraflı adımlar atamayacağını söylüyor. Ankara, ayrıca, Rumların sahiplendikleri bölgelerde petrol arama hakkını saklı tuttuğunu duyurarak bu yönde somut adım atma kararı aldığını da açıkladı. Bu durumda, büyük şirketlerin, devletler arasında tartışmalı olan sahalara girip yıllar sürebilecek bir "baş
Batı'ya duyulan kızgınlık, başta askeri kesim olmak üzere, "ulusalcılarımızı" Doğu'ya bakmaya yöneltiyor. Eski MGK Genel Sekreteri Org. Tuncer Kılınç'ın, Rusya ve İran'ı Türkiye için potansiyel yeni stratejik ortaklar olarak telaffuz etmesi zamanında pek ciddiye alınmamıştı. Ancak bu seçeneğin daha sık telaffuz edilmeye başlandığını görüyoruz. Seçim yoklamaları için gittiğimiz Karaman'da MHP il teşkilatında konuştuğumuz yetkilinin bile "Hocam, Batı'yı bırakıp Şanghay'a yaklaşmalıyız değil mi?" diye sorması ise konunun nerelere kadar intikal ettiğini göstermeye yetmişti. İç siyasi gelişmeler yüzünden dünya olaylarını yine görmez olduk. Oysa Türkiye'yi de yakından ilgilendiren gelişmeler oluyor. Kırgızistan'ın başkenti Bişkek'te hafta içinde yapılan "Şanghay İşbirliği Örgütü" (ŞİÖ) zirvesi gibi. Haziran 2001'de kurulan "ŞİÖ"nün başını Rusya ve Çin çekiyor. Diğer üyeleri ise Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan ve Tacikistan. Örgütün açıklanan temel amaçları ise "enerji ve güvenlik alanlarında işbirliği"dir. "Enerji" deyince akla ilk etapta, Rusya ve Orta Asya'nın muazzam petrol ve gaz rezervleri geliyor. İkinci etaptaysa sanayi ve teknoloji alanlarında muazzam atılımlar yapan Çin'in
Fakat demokrasiye bağlılığımızın bir gereği olarak bu kararı kabul etmek durumundayız. Bu konuda "uzlaşı" yolu tabii ki tercih edilirdi. Buna rağmen, beğensek de, beğenmesek de, kendisi bu noktaya demokratik yollardan gelmiştir. Kaldı ki, birçok kişinin istemediği kişilerin cumhurbaşkanı olması Türkiye için bir ilk değildir. Buna karşılık, kendisi de adaylığı konusundaki eleştirileri "açık toplumun bir gereği" olarak gördüğünü söylemiştir. Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanlığına adaylığını koymasının ne denli sağlıklı bir karar olduğunu göreceğiz. Diplomatik çevrelerin de bu açıdan bir "Bekle gör" yaklaşımı içinde oldukları gözleniyor. Başta "laiklik" olmak üzere, cumhuriyetin temel ilkelerine bağlılığı konusunda da açık taahhütlerde bulunmuştur. Gelecekteki icraatlarını değerlendirirken kullanacağımız kıstasları böylece kendisi ortaya koymuştur. Zamanı gelecek kendisini öveceğiz, zamanı gelecek eleştireceğiz. İlk geldiğinde övdüğümüz fakat daha sonra, özellikle Kıbrıs, Kuzey Irak ve Dışişleri atamaları konusundaki tutumu nedeniyle eleştirdiğimiz Sayın Sezer'le olduğu gibi. AKP'nin yeni iktidarı ezberlerin bozulduğu bir "icraat dönemi" olmak zorundadır. Birçok konuda rasyonel
Khalilzad, Güvenlik Konseyi'ndeki tasarıyı destekleyen Washington'un aynı zamanda, BM gözetiminde yapılacak olan ve Irak'ın komşularının katılacakları bir konferans da istediğini açıkladı. Bu komşuların arasında tabii ki Türkiye de var. Diğer ülkeler ise Suudi Arabistan, İran, Kuveyt, Ürdün ve Suriye. Washington'un İran ve Suriye'yi de dahil etmesi, Bush yönetiminin Irak'ta içine düştüğü çaresizliği açıkça sergiliyor. Khalilzad'ın "Iraklıların bir araya gelmelerini sağlamak için bölgesel yardıma ihtiyacımız var. Bizim bunu başarmamız zor" sözleri de bunu teyit ediyor. Irak açmazı, Washington'u başında atması gereken adımları atmaya zorluyor. BM'nin Irak'taki rolünü artırmayı amaçlayan son tasarı bunun önemli bir göstergesidir. Bir diğer gösterge ise ABD'nin BM Büyükelçisi Zalmay Khalilzad'ın Washington Post gazetesinde cuma günü çıkan sözleridir. Hal böyle olunca Irak Başbakanı Nuri el Maliki'nin geçen hafta Ankara ve Tahran'a peş peşe yaptığı ziyaretler de farklı bir anlam kazanıyor. Zira, Bağdat da artık kendisini ABD'nin Irak'tan çekilme olasılığına hazırlıyor. Iraklı yetkililer, Washington'da gece gündüz tartışılan bu çekilmenin gerçekleşmesi halinde iyi geçinmek zorunda
Seçmenden aldığı güçlü yönergeyi icraata çevirme arifesinde olan bir parti için bu önemli bir siyasi kazanımdır. Hem yurtiçinde hem de yurtdışında AKP'den şimdi cumhurbaşkanlığı konusunda da toplumu rahatlatacak bir karar bekleniyor. Bu sözden Sayın Abdullah Gül'ün adaylığına ilke olarak karşı olduğumuz çıkarılmamalı.Yakından tanıdığımız bazı kıdemli Dışişleri mensupları gibi biz de, gerekli tüm vasıflara sahip olan Sayın Gül'ün çok iyi bir cumhurbaşkanı olabileceğine inanıyoruz. AKP, Köksal Toptan'ı TBMM Başkanlığı'na aday göstermek suretiyle bu işlerin nasıl olması gerektiği konusunda güzel bir örnek sağlamıştır. Bu kararından dolayı da hem vatandaş, hem farklı siyasi eğilimleri temsil eden kişiler, hem de Türkiye'yi yakından izleyen yabancılar nezdinde itibar kazanmıştır. Onun yeteneklerine sahip olmayan birinin, sırf eşinin başının açık olması nedeniyle, Çankaya'ya çıkmasının da hatalı olacağını düşünüyoruz. Fakat ne yazık ki, Sayın Gül'ün adaylığı konusu siyasi iddialaşmaların savaş alanına dönmüş bulunuyor.Tartışmalar sürdükçe de hem Sayın Gül yıpranıyor hem de AKP. Bu arada, Başbakan Erdoğan ile Sayın Gül arasında da bir çekişme varmış havası yayılıyor ki, bunun AKP
Bu ziyaretten PKK konusunda bağlayıcı ve hemen yarın harekete geçilmesini sağlayacak bir sonuç bekleniyor idiyse bunun gerçekçi olmadığı ortada. Bağdat'taki siyasi karışıklık düşünüldüğünde, Maliki'nin bu açıdan kesin sözler vermesinin mümkün olmadığı görülür.Bu arada, Irak'ın bir "terör cehennemine" dönüştüğünü de unutmamak gerekir. Kendi evindeki yangını söndüremeyen birisinden -evinden sıçrayan kıvılcımlarla besleniyor olsa bile- komşunun yangınına yetişmesini beklemek gerçekçi değil. Diplomatlarımız, elbette ki, Irak Başbakanı Nuri el Maliki'nin Ankara'ya yaptığı ziyaretin sonuçlarını başarılı olarak görüyorlar. Bazı gözlemciler ise bu ziyaretten "bir niyet beyanının ötesinde somut bir şeyin çıkmadığı"nı düşünüyorlar. Gerçek, her zamanki gibi, ikisinin ortasında bir yerde olsa gerek. Öte yandan, Maliki'nin heyetindeki üst düzey yetkililer, Irak'taki tüm unsurlar adına konuşarak, TSK'nın Kuzey Irak'a tek taraflı bir askeri operasyon düzenlemesini istemediklerini de açıkça söylediler. Özetle, ABD ve İran'ın da istemedikleri bu tür bir operasyon konusunda Türkiye'nin önünde bir "blok" duruyor. Ancak, tüm bunlara bakarak, Maliki ziyaretinin boş olduğunu söylemek de hatalı olur.
Holbrooke'un bir televizyon konuşması sırasında söylediği ve eski Dışişleri Bakanı Colin Powell'ın da görüşünü yansıtan bu sözlerini, AB Komisyonu Başkan Yardımcısı Franco Frattini'nin seçimler sonrasında Türkiye'ye dönük olarak sarf ettiği "laik azınlık" tanımlamasıyla aynı çerçevede görmek gerekiyor. ABD'nin eski Dışişleri Bakan Yardımcısı ve 2008'deki Başkanlık seçimlerini kazanmaları durumunda Demokratların büyük olasılıkla Dışişleri Bakanı yapacakları Richard Holbrooke'un, AKP'nin seçim zaferine bakarak, Türkiye için getirdiği "ılımlı İslam ülkesi" yakıştırması haklı olarak bizde tepkilere neden oldu. Bu yakıştırmalar, önemli konumlarda olsalar bile, bu kişilerin Türkiye konusundaki -"bilgisizlik" kelimesi hafif kaçacak- cehaletlerini ortaya koymaya fazlasıyla yetiyor.Holbrooke'un, Türkiye ile birlikte Malezya'yı da görmek istedikleri "ılımlı İslam ülkeleri" sınıfına sokması ise bu iki ülke arasındaki temel farkları dahi bilmediğini veya anlayamadığını ortaya koyuyor. Başka bir ifadeyle Holbrooke, Türkiye'nin tümüyle laik bir ülke olmasına karşın, Malezya'nın hem şeriata hem de laik sisteme dayanan çifte hukuk sistemine göre idare edilen bir ülke olduğunun farkında değil.
Her şeyden önce bu haber gerçekten sızdırıldı mı, yoksa belli bir oyun planının parçası mı, belli değil.Novak, bu haberi kendisine bir Kongre üyesinin sızdırdığını, böyle bir operasyona engel olduğu için de memnun olduğunu söylemiş. Peki bu sözler yukarıdaki sorumuzu yanıtlıyor mu? Bize göre bu sorunun yanıtı hâlâ havada. Haberle ilgili bizdeki yorumlar genelde ilk seçenek üzerinde yoğunlaştı. Yani, ABD Kongresi'nin bazı üyeleri, bu operasyona karşı oldukları için bunu sızdırdılar. Böylece ortak operasyonun gerçekleşmesi suya düştü. Washington Post gazetesi yazarı Robert Novak'ın, ABD'nin Türkiye ile PKK'ya karşı bir operasyon hazırlığında olduğuna ilişkin haberi farklı senaryoları gündeme getiriyor. Ancak diğer bir görüşe göre, özellikle teröristlerin elinde Amerikan silahlarının bulunmasından sonra PKK konusunda iyice mahcup olan Washington yönetimi, çıkış yolu olarak böyle bir senaryoyu kurguladı.Buna göre Pentagon'un üçüncü en kıdemlı şahsiyeti ve eski Ankara Büyükelçisi Eric Edelman, "sızacağını bile bile" Kongre üyelerine bu konuda bir brifing verdi. Güdülen amaç ise Ankara'ya, "Size tam yardım edecektik ki, birileri oyunu bozdu" diyebilmekti.Bu elbette ki "komplo