Star, pazar gecesi Ata Demirer’in “Tek Kişilik Dev Kadro” adlı gösterisini verdi. Demirer’in şovunda oturduğu kanepenin yanıbaşında bir masa vardı. Üzeri buzluydu. Ata’nın anlattıklarını değil, bu masanın üzerinde ne olduğunu düşünmeye başladık.
Daha önce defalarca ekrana geldi. Hiç bu ayrıntıya dikkat etmemiştim. Masanın üzerinde içki olduğu kesin de, neydi? Sonra “buzsuz” görüntüsüne baktım; viski. Bu, alkol iyi mi kötü mü meselesi değil. Ben “Masalar kurulsun, millet içsin; biz de bunları seyredelim” demiyorum. Ama böyle bir şov programında amaç nedir? Şovmeni izlemek onun anlattıklarına odaklanmak.
Tabii “bip”ler de var. Bu iş böyle buzlarla “bip”lerle olmuyor işte. Benden bir öneri. Böyle “stand-up” ya da filmleri açık kanallarda izleme zahmetine katlanmayın. Ben “buzlama” görünce, hani işimiz gereği haber olur niyetine şöyle bir baktım. Yeni televizyon dönemi böyle olacak. Ya kanallar “Buz işiyle uğraşacağımıza hiç yayınlamayalım” diyecek ya da filmleri ya da şovları bu hale gelenler, “Ağabey, en iyisi siz bunu yayınlamayın” diye rest çekecek.
DVD alıp ya da internet ortamında kendi halimizde “sansürsüz” izleyeceğiz icabında!
MAGAZİN PROGRAMLARI DA NASİBİNİ ALIYOR
O zamanlar laf ederdik, “Balonlu bayram eğlenceleri yapılıyor” diye. Onu özledim. Bir çabanın eseriydi onlar! Şimdi 2013 yılında bayramda ne var? Yıl içinde verdikleri gişe yapmış yerli-yabancı filmleri bir daha göstermek. İndir raftan, koy makinaya oynat gitsin. Bir de dizilerin tekrar bölümleri. Şöyle bir dolaştım bizim yerel kanallarda ne var diye. Züccaciye dükkanından bozma stüdyolar da olsa bir emek sarfedildiğini gördüm. Mahalli sanatçılar çıkmış, şarkılı - türkülü özel program yapıyor. “Tespih tanesi gibi diziliyorlar” diye eleştirmeme kızdım. Olsun varsın, çıksınlar tespih tanesi gibi... İş baktım NTV’ye kalmış. Ama ne zaman açsam karşımda Erol Evgin vardı.
MİLOR AŞÇIYI HAŞLADI: “GÜL SUYU OLMADAN GÜLLAÇ OLMAZ
Vedat Milor’u, bayramda güllaç yapan bir ustayla birlikte izledim. Malzemeleri sıralamış ustamız. Milor, “Ben gülsuyu göremiyorum burada” diyor. Usta, “Müşteri isterse koyuyoruz” diyor. “İşte o gül kokusu güllaç” diye ekliyor Milor. Usta, “Gül suyumuz var ama isteğe bağlı” diyor. Sonra usta işe koyuluyor. Ama bir kere bu gül olayından Vedat Bey huylanmış durumda. Bu sefer tatlının üstüne konulan kivilerden rahatsız oluyor. “Nar tamam, çilek tamam, o
Cumhuriyet Gazetesi’nde Fırat Kozok’un haberiyle ortaya çıktı. TBMM KİT Üst Komisyonu toplantısında, milletvekilleri TRT’nin ne kadar para harcadığını merak edip sormuşlar, cevabı gelmiş. TRT’nin tüm kanallarında gösterilen programların yüzde 51.6’sı kurum içi, yüzde 35’i kurum dışı yapılıyor. TRT’nin toplam giderlerinin yüzde 25.8’i dış yapımlara gidiyor. Bunun aslan payı tabii ki dizilere ayrılıyor.
Eurodata TV Worldwide, Avrupa’daki beş büyük ülkenin televizyon yapım şirketi ilişkileri üzerine bir rapor hazırlamış (22.04.2013).
Burada bir ara başlıkta bu beş ülkenin kamu televizyonlarının iç yapımlara ayırdığı oranlar verilmiş. Ama hangi oranlar? Dizi, yarışma vs. gibi bir televizyon kanalının en büyük harcama kalemini oluşturan işleri. Yani TRT’nin harcamalarının neredeyse yarısından fazlasını oluşturan kalemi.
Onlarda yüzde 60 bizde?
Almanya’nın kamu televizyonları ARD ve ZDF, “çok izlenen zaman dilimi” yapımlarının (yani dizi, tv filmi, yarışma, şov, reality show ) yüzde 60’ını kendi yapıyor. BBC de aynı oranda. İtalyan RAI kanalı da “kendi işimi kendim yaparım” diyenlerden. Onun da iç yapım program oranı yüzde 60’ın üzerinde. Stüdyo programları geniş yer
Ramazan’da ekranda haberlerde ve program-larda neler vardı? En çok hangi konular haber oldu? Aşağıda bir dökümü var
“DAVULCU EĞİTİMDEN GEÇTİ” HABERLERİ
Ramazan gelince davulcuların eğitimden geçtiği konusu vazgeçilmez haberlerden olur. Bu yıl “Davulcular eğitimden geçti” haberlerini göremedik.
NE YEMELİYİZ, NASIL BESLENMELİYİZ?
Standart haberlerden. Oruç ve beslenme ilişkisi bu yıl da “Ne yemeliyiz, nasıl beslenmeliyiz?” başlıklarıyla ekranda en çok rastladığımız haberlerden oldu. Bu konu, 500 küsur haber ve programda konuşuldu.
Ergenekon davasının gün içinde olan biteni her kanal kendi “meşrebi”nde verdi! Yani davayı “gördüler”. Akşam oldu, tartışma safhasına geçildi. Burada şöyle manzaralar vardı:
NTV’de “Yakın Plan”da, Ahmet Gündel, Mehmet Barlas, Orhan Miroğlu, Prof. Dr. Ersan Şen... Hepsinin “ciğerini” biliyoruz. İzliyoruz yani yılladır! Mehmet Barlas’la Ersan Hoca “biraz açık tonda” o kadar.
A Haber’de “Pazartesi Sendromu”nda dörde dört “karşı taraftan” konuklar vardı.
CNN Türk, “Ankara Kulisi” yapmış. Hande Fırat, üç gazetenin Ankara temsilcilerini çıkarmış. Arada bir öğretim üyesi var. Gazetecilerin arasında pek olmamış. Başka gazetenin Ankara temsilcisi gelmedi mi yoksa? Orada da durum bir buçuğa karşı iki buçuk gibiydi.
Habertürk’te, “Türkiye’nin Nabzı”nda “üçe üç” dengesi sağlanmıştı. Bir yanda Murat Ergün (Iğsız ve Balbay’ın avukatı), Celal Ülgen, Şükran Soner; karşı tarafta Gültekin Avcı, Faruk Mercan, Melih Altınok. Kanal bu “açıklığı” gösterdi. Bu taraf, o taraf...
Hâlâ izlerken çetele tutuyoruz.
YAZ PROGRAMLARINDA İLK FİRE: “REKORLAR DÜNYASI” 5 HAFTA SÜRDÜ
Pazar günü Diyanet TV’de mart ayında yayınlanmış “Işık ve Gölgeler” programının tekrarına rastladım. Sinema, edebeyat gibi alanında ünlü isimlerin konuk edildiği programa Erdal
Özyağcılar katılmıştı.
Tiyatrodan dizilere uzanan bir söyleşiydi.
Özyağcılar, televizyonda iyi işler yapıldığına örnek olarak “Behzat Ç. Bir Ankara Polisiyesi”ni gösterdi’. “Böyle polis de var” dedikten sonra her görüşte, her etnik kimlikte, her dünya görüşünün ekranda kendini ifade edebilmesi gerektiğini söyledi. Özyağcılar, sohbetin ilerleyen bölümlerinde dizide oynayan bazı oyuncuların projeleri ciddiye almadıklarını
“Tiyatroda, sinemada
gösterdiği performansı
dizilerde göstermiyorlar” sözleriyle savundu.
“Kurtlar Vadisi Pusu” ilk kez yayınlanmaya başladığı Show TV’ye geri dönüyor. Eh bu süre zarfında senaryo için yazacak epey konu birikti. Gezi Parkı eylemleri sırasında Polat Alemdar verdiği mesajla epey ilgi görmüştü. Yeni bölümlerinde bu konuyu gündeme getirmeleri dizi açısından ilginç olabilir. Geçen seneden kalan Suriye meselesi dallandı budaklandı. İşin içine PYD girdi. Sonra Mısır tek başına senaryoya girecek kıvamda. Polat Alemdar’ın bu sene işi çok zor. “Mission Impossible” hali olacak. Ne olursa olsun bu dizi bu kanalda da izlenecektir. Bu da bir diğer gerçek.
BU DİZİ HARCANDI
Atv’de “oyuncularıyla komediyi yakalamış” ama sonrasını getirememiş bir dizi; “Yüksek Giriş”... Kadrosu iyi, senaryosu yetersiz. Mesela bir Doğukan(Bora Akbaş) ile emekli öğretmen annesi Neriman (Suna keskin) dizinin içinde kendine has bölümleri olabilecek iki karakter. Tuna Orhan’ı hep beğenirim komik gelir. Cesur ve Kirve de bu ekibe dahil. Y kuşağı seyirciyi diyeyim kapacak bir dizi olabilirdi. “Di”li geçmiş olarak altını çizdim çünkü, geç kalındı gibime geliyor. Başka dizilere ilham verebilir diye düşünüyorum. Yaz sezonunun komedisi olabilirdi.
İZ TV
Son bir hafta içinde benim gördüğüm, okuduğum ve duyduğum dört ‘buzlama’ örneği var. Temmuzun son haftası Star’da “Salak Milyoner” gösterildi. Filmin tarihi 1974. Futbol maçı sahnesinde etrafta reklam panoları vardı. Markaların çoğunun bugün adı bile yok. Ama buzlanmış. “Ne olur ne olmaz, RTÜK ceza kesmesin” mantığı.
CINE5’te geçen perşembe öğle kuşağında “Anılar” vardı. Coşkun Sabah’ın başrolde oynadığı “Nasıl star oldum” filmi. Yemek masasında içki var. Kim uğraşacak, tek tek buzlamakla, komple masayı kapatmışlar!
Show TV’de de cuma günü gündüz kuşağında yayınlanan “Aşkım Günahımdır” filminde çıplak bir çiftin resmedildiği tablo buzlandı. Oya Aydoğan’ın iç çamaşırlarıyla fotoğrafları da ayrıca sansürlenmiş. Onlar kesilince bu filmden geriye ne kalır merak ediyorum! Oya Aydoğan, Ahu Tuğba, Banu Alkan filmleri göstereceksen göze alacaksın bazı şeyleri!
Hem oynatıp, hem orayı burayı ‘buzladığında’ sorarlar, “Ağabey sen niye bu filmi gösterdin o zaman?” diye.
Sigarayla başladı, mahalle baskısına uzandı