İsrail’in Gazze’ye uyguladığı kuşatmayı yarmak için dünya toplumu ayağa kalktı. Ancak biryanda da aklını, insanlığı yitiren siyasiler söz konusu maalesef... Destekleyen, yardım eden, görüp de sesini çıkartmayan, ne gibi alçaklık arıyorsan hepsi var. Dünya barışını, güvenliğini korumak için kurulan Birleşmiş Milletler Örgütü de arada bir yaptığı kınama ve durum tespitiyle yetiniyor sadece... Hem de uzun yıllardır. Malum Filistin-İsrail meselesi 70-80 yıllık bir süreç, Orta Doğu’nun kanayan yarası… Niye? İsrail devlet olmanın ötesinde hukuk tanımazlığı, çatışma metotlarıyla terör yapılandırmasını andıran bir ülke, daha doğrusu örgüt görüntüsünde... Devlet dediğiniz olgunun, yapının sadece siyasi, askeri ve toplumsal güç olması yeterli değil, hukuk olması lazım öncelikle… İsrail’in yaptıklarında ise hukuk tanımazlık var sadece. Dünyanın gözü önünde çocukları, bebekleri katletti, katlediyor… Sistematik öldürme siyaseti uyguluyor. Aylardır ablukaya
İkinci Trump dönemi denildiğinde en çok konuşulan, tartışılanların başında dünyanın geleceği kadar ABD’nin kendi iç meseleleri, özellikle “müesses nizam” ya da “derin devlet” muhabbeti de var... “Kim Başkan olursa olsun, o müesses nizam Amerika’yı idare eder” denilen Pentagon, istihbarat, Siyonist ve Evangelist sermayeden oluşan üç ayaklı bir sistem, güç yani. Dolayısıyla dünyanın gündemine oturan ABD Başkanı Trump ve dünyanın en zengin iş insanı Musk arasındaki kavgada kaybedenin kim olacağına dönük havada uçuşan öngörülerin yanı sıra bu gerilimin bir Amerikan “Derin Devlet” manipülasyonu olduğu da iddialar arasında… Malum “Dünyada savaşları bitireceğim” diyen Trump’ın ABD’deki “derin devleti tamamen yok edeceğim” kararlılığı da sır değil, aleni... Küreselcilere karşı olan Trump’ın aynı zamanda devlet içinde de o küreselcilerin, derin devletin, müesses nizamın unsurlarıyla da çok büyük bir mücadeleye girdiği
Gazze’deki soykırım zulmü bayramda da ara vermedi maalesef... Katil Netanyahu uluslararası toplumdan gelen çağrıya rağmen saldırılarına, katliama devam ediyor, Gazze’ye insani yardım girişini engelliyor... İsrail, insani yardım almaya çalışan Filistinlileri de hedef alıyor, öldürüyor... Korkunç saldırılar ve açlığa karşı Gazze’nin masum çocukları barışın geleceği günün umuduyla yaşama tutunmaya çalışıyor. Dünya adına insanlık utancı devam ediyor yani... En başta da daha birkaç gün öncesinde “Gazze’de ateşkes anlaşmasına çok yaklaşıldı. Bunun sonucunu bugün içinde ya da belki yarın size bildireceğiz” diyen Trump için elbette... Zira o yarın gelmediği gibi Trump ABD’si Birleşmiş Milletler Güvenlik Kurulu’nda (BMGK) Gazze’de ateşkes sağlanması için sunulan son karar tasarısını da HAMAS’ı kınamadığı gerekçesiyle veto ederek utanç halkasına bir yenisini daha ekledi… Karar tasarısına BMGK’nın 15 üyesinden 14’ü evet dedi, bir tek ABD hayır oyuyla karşı
CHP’li birçok siyasetçi özellikle 31 mart 2024’deki son yerel seçim başarısından sonra “1989 ruhu geri geldi” diye açıklama yaptı. “1989 ruhuna uygun hareket etmenin erdeminden” bahsetti... Neydi o ruh? 26 Mart 1989 günü yapılan yerel seçimlerde, “temiz yerel yönetim” sloganıyla il Genel Meclisi sonuçları baz alındığında yüzde 28.7 oy alan Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP) birinci parti olmuş, İstanbul, Ankara, İzmir dahil bir çok büyükşehir belediye başkanlığını kazanmıştı… Sandık sonucu odaklı bakıldığında da böyle bir anlam yüklenebilir belki ama bu dönemin toplumsal hafızalarda “rüşvet skandalı” ve başta İstanbul’daki çöp dağları, susuzluk gibi belediye hizmetlerindeki sıkıntılarla hatırlanma durumu var bir de… Uzun yıllar CHP’nin seçim başarısızlıkları da buna yoruldu nitekim…Dolayısıyla şimdilerde CHP’li belediyelere dönük gelişmeler “1989 ruhunun hangi yönü” sorusunu da akla getiriyor ister
CHP’deki kurultay kavgaları bildik hikaye, hatta partiye özgü bir ritüel... Ancak 38’inci kurultayla ilgili mahkemeye taşınan şaibe iddiaları ve çıkacak karara dönük olasılıklar üzerinden süren tartışmalara bakıldığında ana muhalefet partisi CHP’nin Türk siyaset tarihinde alışık olmadığımız, bilmediğimiz bir örnek daha ortaya koyacağı belli. Hatta şimdiden koydu bile. Bir yanda CHP’nin son olağanüstü kurultayda tekrar seçilmiş Genel Başkanı Özgür Özel meydanlarda mitingler yapıyor, diğer yanda da 38’inci kurultayda koltuğu kaybeden önceki Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun mahkemenin vereceği karara göre geri dönme olasılığı konuşuluyor. CHP içindeki her iki cenahtan gelen açıklamalarla da partide iktidar olma odaklı tartışma hepten alevlenmiş durumda... Kılıçdaroğlu, çıkışlarıyla dönüş kararlılığı ve hesaplaşma hazırlığında olduğu havasında... CHP’nin mevcut yönetiminde de bu bekleyiş ve tedirginlik emareleri de fazlasıyla hissediliyor... Dolayısıyla aylardır süren ve hâlâ
MMİLLİYET’in önceki günkü (29 Mayıs 2025) sürmanşetinde yer alan “Haslet Abi’ye veda” başlığına ve omuzlarda taşınan tabut fotoğrafına bakarken uzun yıllar öncesindeki (22 Haziran 1983) bir başka birinci sayfayı anımsadım... Orada da Haslet’in sembolleşen her yeri beton bir İstanbul ve kalan tek yeşil alan mezarlık karikatürü altında şunlar yazıyordu:
27 ülkeden 474 sanatçının katıldığı “Uluslararası 1. Simavi Karikatür Yarışması”nda gazetemiz karikatüristlerinden Haslet Soyöz 2. seçildi...
İçim acıdı... Ama hafiften bir tebessümle de “Haslet’e veda sadece fiziken, o da daha ilk yıllarında MİLLİYET’in unutulmazları arasında yerini aldı” diye düşündüm... Hem işkolikliği, ismiyle tam anlamıyla örtüşen kişiliği ve yeteneğiyle hem de yarattığı çizgi karakterleri, çok sayıdaki yeni başarıları, ödülleriyle Haslet, bunu daha da pekiştirdi hep... Haslet, hızlı düşünüp çok kısa sürede çizebilen, teknoloji ürünleri, uçak gemi maketleri merakı ve
TBMM’deki gerilimli oturumlar, kavga ve yumruklar siyasette vaka-ı adiye bir durum. Siyasetçi, tahammülsüz, eleştiriye gelmiyor, çok çabuk coşkuya kapılıyor ve aklından çok duygularını, ön yargılarını kullanıyor. Buna bir de “lidere tam biat” ve kendini gösterme eklenince pusula hepten şaşıyor. Görüşülen konu ne olursa olsun, iktidar ve muhalefet vekilleri arasında tansiyon hep dorukta. Kürsüdeki hatip konuşmaya çalışıyor, birbirlerinin yakalarına yapışan beyaz gömlekli, kravatlı koca koca adamlar, sokak kabadayılarını kıskandıran bir jargonla racon kesiyor. Sadece anında konsensüs, görüş birliği sağladıkları kendi özlük hakları hariç elbette… Şimdilerde ise bu yüksek tansiyon örnekleri Meclis dışında sokaklarda da görülüyor… Ama bu da vekiller arası değil daha çok vekillerin kendilerini toplumdan farklı, ayrıcalıklı hissetmelerinden, görmelerinden kaynaklanıyor. Dur diyen görevli polis memurunu kaale almama, mukavemet, kendisini seçen vatandaşların uyması için
Yunanistan’ın bitmeyen 12 mil sevdası, daha doğrusu hayâli yine depreşti. Başbakan Miçotakis, Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) savunma fonuna erişim sağlamak için Atina’nın onayını istiyorsa 30 yıllık savaş tehdidini ortadan kaldırması gerektiğini söyledi. Hem de “Türk dostlarımızdan bu tehdidi masadan kaldırmalarını istemenin zaman geldi” gibisinden barış ve dostluk güzellemeleriyle... Yersen tabii... Bir kere bu tehdit falan değil, “akıllı ol” uyarısı... Kafandaki şeytanlığı unut diye. Ama aynı Miçotakis Aralık 2021’de de TBMM’nin Yunanistan’ın kara sularını 12 mile genişletmesi halinde savaş nedeni (casus belli) sayılacağı 1995 tarihli kararının kaldırılmasını isteyerek hadsizlikte pik yapmıştı. Üstelik bunu yine “Türkiye, Avrupa Birliği ile ikili bağlarını ve ilişkilerini normalleştirmek istiyorsa” gibi saçma sapan sözlerle bir kamuflaj yaratma çabasıyla... 2022’de de Yunanistan, Girit’in güneyinde ve batısında kara sularının 12 mile çıkarılmasına ilişkin planını devreye sokma çılgınlığındaydı.