Kurultay kavgası MHP’nin “kimyasını” bozdu. Nasıl bozmasın ki bir yanda kurultaya hazırlanan “kararlı” muhalifler, öte yanda “Yok sayarım, tanımam” diye direnen “öfkeli” genel merkez var. Buna bağlı olarak da “partide iktidar olma” tartışmasının dozajı giderek artıyor ve genel merkezin muhalif başkan adaylarına yönelik ihraç hesapları gündemden düşmüyor. Dolayısıyla da ihraç ederse ne olur, kurultay toplanır mı veya Yargıtay’dan ne çıkar gibi birçok soru nedeniyle partide belirsizlik ve huzursuzluk had safhada. Bu arada MHP’lilerin kafasını karıştıran bir başka tartışma da şu:
Devlet Bahçeli gider başka birileri gelirse MHP yüzde 20-25 olur ya da Bahçeli direnirse parti kesinlikle seçim olsa barajın altında kalır.
Çünkü bu noktada da başkanlık için adı geçen her adaya dönük farklı anketler ve oy oranları havada uçuşuyor. Üstelik de ortada bir genel seçim havası olmamasına rağmen. O nedenle, kurultay süreci işlerken bu konuyu, yani MHP’deki başkanlık yarışının sokağa yansımasını irdelemekte de yarar var. 1 Kasım seçimlerine dönük en doğru tahmini yapan kamuoyu araştırmacısı Adil Gür’e sorularımız şunlar:
Bugün seçim olsa diye MHP’nin durumuna yönelik veri, Bahçeli’nin ‘illa
Astsubayların özlük haklarında düzünleme beklentisi sürüyor özellikle de makam ve görev tazminatları konusunda. Aslında hükümet de bunun farkında ve bu yönde çalışmalar yapıldığını söylüyor ancak sonuca varılmış değil. O nedenle de henüz sokağa yansımayan ama sosyal medyada içten içe kaynayan bir durum söz konusu. Bu konuda en çok vurgulanan nokta da güneydoğu’daki çatışmalarda TSK’da uzman erbaşlarla birlikte en fazla şehit veren astsubaylara gereken değerin verilmediği yönünde. Nitekim bu rahatsızlığı geçenlerde TEMAD Genel Başkanı Ahmet Keser, ana muhalefet partisinin liderine de anlatarak destek istedi. İşte bu nedenle bizde hafta sonu güneydoğuda STK Temsilcileri ve yöre halkıyla bir araya gelerek, bölgedeki son gelişmelerle ilgili inceleme yapan TEMAD Genel Başkanı Ahmet Keser’i aradık ve astsubayların istekleriyle ilgili son durum nedir diye sorduk.O da “ yukarının önceliği siyaset tabanınki can”diye söze başlayarak, şunları söyledi:
“Antalya’da kampta, İstanbul’da orduevinde ya da askerlik şubesindeki subay komutanlık tazminatı alıyor ama şu an Nusaybin’de,Sur’da Yüksekova’da fiilen komutanlık yapan ve kurşunlara hdef olan astsubay komutanlık tazminatını almıyor.
Cenevre’de Suriye barış görüşmeleri yeniden başladı ama sahada durum farklı. Çünkü ‘terörist gruplara ateş’ adı altında silahlar susmuş değil. Dahası, Esad güçleri Halep’i El Nusra’dan temizlemeye yönelik büyük bir taarruz hazırlığı içinde. Yani sivil halka dönük bir risk söz konusu. O nedenle de Türkiye’ye doğru yeni bir göç dalgası ya da mülteci krizi yine gündemde. Nitekim bu endişeyi Cumhurbaşkanlığı sözcüsü de dile getirdi. Peki böyle bir durumda Türkiye ne yapacak? Ya da ne gibi önlemler alındı, alınıyor? Yanıt Türk Kızılayı Genel Başkanı Dr. Kerem Kınık’tan:
- Toplamda hareketleneceğini öngördüğümüz kitle 700 bin civarında. Tabii böyle bir şeyin olmasını temenni etmiyoruz ama yeni bir dalgayla gelenler olursa Suriye topraklarında karşılanacak, ihtiyaçları orada giderilecek.
- Şu anda Kilis’in güneyinde 10 civarında kamp var, Reyhanlı tarafındaki diğer 10 kampla birlikte de toplam kapasiteleri 400 bin civarında. Öncelikle bunların kapasiteleri artırıldı. Aynı bölgede Suriyeli STK’lar aracılığıyla biri 100, diğeri 45 dönümlük bir alan alındı ve altyapı çalışmaları tamamlandı. Elimizde çadırlar da var. Dolayısıyla, böyle bir durum olursa o alanlarda hızla yeni kamplar
Yaklaşık 50 milyon kişinin kimlik bilgilerinin ev adresleri ile birlikte internete sızması Türkiye’de kişisel verilerin “nasıl korunduğunu” tartışmaya açtı. Aslında bu yeni bir tartışma değil, daha önceki yıllarda da da gündeme geldi ama biz yine günlerce kimlik bilgilerinin ifşa edilmesi üzerine ‘bireyler kendilerini korumak için ne yapmalı?’ diye konuştuk, konuşuyoruz. Siyasiler ve kurumlararası karşılıklı suçlamalar ve polemikler sürerken de hedefteki kurum YSK, internette dolaşan bilgilerin 2008 tarihinde siyasi partilerle paylaşılan veri tabanıyla uyuştuğunu açıkladı. Açıkçası ihale siyasi partilere kaldı! Bu gelişmeler üzerine de Adalet Bakanı’nın “bundan sonra seçimlere girerken YSK’nın açıklayacağı bilgileri sınırlandırmayı düşünüyoruz. YSK, bundan sonraki seçimlerde vatandaşların bilgilerini partilerle paylaşmayacak” sözlerini sorgulamaya başladık. Çünkü olası bir seçimde böyle bir sürprizle! karşılaşabiliriz. Peki bu mümkün mü? “Kesinlikle olmaz” diyen YSK’daki CHP temsilcisi Av. Mehmet Hadimi Yakupoğlu nedenlerini de şöyle sıraladı:
- Bu listelerin ana mantığı bir kişiden iki tane üretilmesin. Onun için T.C. numarasının yanına anne, baba adını, doğum tarihini,
Türk Kızılay’ının yeni Genel Başkanı Dr. Kerem Kınık, aylar önceki ilk konuşmamızda (o zaman Genel Başkan vekiliydi) Rus uçaklarının bombaladığı Hama ve İdlib’den kaçarak Türkiye’ye doğru yola çıkan on binlerce insan için sınırın Suriye tarafında Türk Kızılay’ının lojistik desteğiyle 50 bin kapasiteli iki kamp oluşturulduğunu anlatmıştı. Biz de 23 Kasım 2015 tarihli yazımızda şöyle demiştik:
Aslında bunlara “de facto (fiili) güvenli bölgeler” demek daha doğru. Çünkü savaşın başından bu yana çok konuşulan güvenli bölge konusunda resmen ilan edilmiş bir durum söz konusu değil ama fiiliyatta olacak. Buna göre de yeni bir dalgayla gelenler Suriye topraklarında karşılanacak, ihtiyaçları orada giderilecek.
O günden bu yana dört ay geçti. İki olarak öngörülen sınır ötesindeki bu kampların sayısı bugün 10’u Kilis’in, 10’u da Reyhanlı’nın karşısında olmak üzere 20’yi buldu. Kamplarda yaşayan toplam Suriyeli sayısı da 500 bine yaklaştı. Yani Kınık’ın sözünü ettiği fiili güvenli bölgeler oluştu, böylece de korkulan göç dalgası ateşkesin de katkısıyla (umarız devam eder) gündemden düştü. Sonrasında da ülke olarak daha çok mülteci krizini önlemeye yönelik AB ile yapılan anlaşma kapsamında
AB ile varılan anlaşma kapsamında 20 marttan sonra Yunan adalarına giden mültecilerin Türkiye’ye iade edilmesini öngören süreç bugün başladı. Dolayısıyla da Ege’de gel-gitli oldukça ‘kritik’ yeni bir döneme girdik. Kritik çünkü kağıt üstünde taraflar açısından makul ve de olabilir gibi görünen bu anlaşmanın uygulanma aşamasına dönük ciddi sıkıntılar söz konusu. Bunların başında da ölümü göze alarak giden bu insanları ikna etmenin zorluğu var. Zira “hadi” denilince kimse gemilere koşmaz, direnecektir. Nitekim buna yönelik örnekler de hergün çoğalıyor. Aslında Yunanistan’da bunun böyle olacağını kestiriyordu ama AB bastırdığı için kabullenmek zorunda kaldı. Yoksa “gelen nasıl olsa bende kalmayıp Almanya’ya gidiyor” mantığıyla umurunda bile olmazdı.
Tabi bu Ege’nin öte yakasını ilgilendiren bir sorun ama bu yakadaki sıkıntılar da hiç hafife alınacak gibi değil. Şöyle ki; geri gönderilen göçmenlerin barındırılacağı “kampın” yeri ciddi tartışma konusu. Örneğin Manisa-Akhisar’ın adı öne çıktı, halk “istemeyiz” diye tepki gösterdi, gösteriyor. Aynısı gemilerin yanaşacağı İzmir- Dikili’de de yaşandı. Niyesini sorduğumuz CHP Manisa Milletvekili Mazlum Nurlu’nun yanıtı da şu oldu:
“Tama
Suriye ve Irak’ta yarı devletimsi bir yapı havasındaki IŞİD bir yıl öncesine kıyasla kontrol altında tuttuğu toprakların yüzde 20’sinden fazlasını kaybetti. Dahası, koalisyon güçlerinin askeri müdahalesiyle sıkıştırıldığına dönük işaretler de var ama bu tüm dünyayı, insanlığı tehdit eden IŞİD belasının sona yaklaştığı anlamına gelmiyor. Çünkü yapılanması bir ahtapotu andıran IŞİD binlerce uyuyan hücreyi barındıran kollarıyla hemen bütün ülkeleri sarmış durumda. Yani dememiz o ki IŞİD’in görünen yerleşik yapısından, görünmeyen hücreleri daha büyük bir tehdit ve risk. Bu da sadece askeri müdahaleler, yoğunlaştırılan güvenlik önlemleriyle çözülecek bir durum değil. Bunun için de öncelikler arasında IŞİD’in can damarını oluşturan zemin ve zihniyetle mücadele de şart. Peki, bu nasıl olacak ya da olmalı?
MİT eski Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş’in bu konudaki öngörüleri şunlar:
- Bir tarafta evrensel, insani değerlerin gelişimi konusunda küresel bir yapı sistemi oluşuyor ama küresel ekonomideki gelir eşitsizliğinin yarattığı uçurum özellikle İslam, Ortadoğu dünyasında, Afrika’da IŞİD gibi zihniyetlerin ortaya çıkmasına sebep oldu. Batı dünyasında da Müslüman ya da farklı kökenli de
Dünyadan savaşçı ithal eden IŞİD, Boston, Paris, Suruç ve Ankara saldırılarında olduğu gibi Brüksel’de de “kardeş” canlı bomba ya da intihar eylemci geleneğini bozmadı. Uzmanlara göre bu kamuflaj, hücreye sızma olmaması ve eylemcilerin birbirlerini ele vermemesi için kullanılan bir taktik. Yani bu sayede hem saldırı öncesi planlama aşamasında dikkat çekilmiyor ve sırlar dışarı çıkmıyor, hem de olası bir yakalanma durumunda geri kalanlar hakkında bilgi almak neredeyse imkansız oluyor. Aynısı karı-koca, sevgili ya da akrabalık bağı bulunan teröristler için de geçerli. Açıkçası “kardeşlik” örgütler açısından önemli bir koz ancak bunun bir de o kardeşler kendilerini patlatmaya nasıl ikna ediliyor tarafı var. Nitekim en çok tartışılan nokta da bu ve kardeş olsun ya da olmasın IŞİD’in “uyuyan hücre” sayısı. Sorunun yanıtını “küçük grup dinamikleri”ne bağlayan ve “binlerce uyuyan hücre var” diye veren emekli binbaşı, güvenlik analisti Metin Gürcan’ın bu konuyla ilgili öngörüleri şunlar:
- Biri giriyor bu işe en yakınındaki kişi kardeşi oluyor ona açılıyor. Birbirlerini tetikleyebiliyorlar bu sayede biri diğerini çok kolay radikalleştirebiliyor. Tanımadığınız bir adamın eline silah