Kültür Sanat Yalnız hayatlar

Yalnız hayatlar

09.07.2023 - 07:00 | Son Güncellenme:

Senarist Özlem Yılmaz, birbirine bağlı yedi öyküden oluşan kitabı “Divan Cadısı”nda okuru kendi inandığı, inanmadığı yalanlara, sahte hayatlara, vicdan hesaplarına, yüzleşmelere ortak ediyor.

Yalnız hayatlar

ÜMRAN AVCI- Ne zaman bir şeyleri unutmak istesem kitaplara sığınırım. Bir hastane odasında tam da böyle bir ruh hâliyle okumaya başladım “Divan Cadısı”nı. Ruhum oradan oraya savruldu.  “Kalbim yorgunca benim biraz” diyen babanın ‘yatıya gelen gözyaşına’ uzandı elim. “Kızıp da beni onlara vermeyin” diyen Cavidan’ın iri bedenine sarılıp başını dizime koyup saçlarını okşadım usulca.

Haberin Devamı

Her öykü sonunda kahve molası verdim okuduklarımı sindirebilmek için. Sonuncu öyküyü bitirir bitirmez yazarını aradım hemen. Mesaj atmadan aramak âdetim değildir oysa. Bir okur olarak teşekkür ettim. Film izler gibi okuduğum öykülere oluşturduğum kastı sıraladım, tam not aldım.

Uluslararası EMMY ödüllü senarist Özlem Yılmaz, birbirine bağlı yedi öyküden oluşan kitabında okuru kendi inandığı, inanmadığı yalanlara, sahte hayatlara, vicdan hesaplarına, yüzleşmelere ortak ediyor. Kendi bedenine yabancılaşanlarla, büyük günâhlara susarak, üstünü örterek ortak olanlarla, gönlünde gam kasavet taşıyanlarla tanıştırıyor. Bir çerçevenin içine hapsolmuş siyah-beyaz fotoğraflardaki yarım, yalan, yalnız hayatlara götürüyor.

Haberin Devamı

Yalnız hayatlar

Sürpriz buluşmalar

Hikâyeler arasında sürprizli buluşmalar var. Bir öyküdeki karakter bir diğerinde çıkıveriyor karşımıza. Düğüm ise kitaba adını veren “Divan Cadısı”nda çözülüyor. “Ömer’in Gözleri”nde acı ve özlemin insana neler yaptırabileceğini görüyoruz. Kırık bir baba oğul hikâyesinin anlatıldığı “Yumurtanın Kabuğu”nda nefretin zehri ile sevginin merhemi arasında volta atıyoruz. Yüreği incinmiş babanın, gözündeki çok yaşlı ve çok yalnız gözyaşı ile söylediği “Benim dünyaya pek dermanım kalmadı oğlum. Ne desem beni uyutmayacak” sözünden kurtarabilirseniz şanslı sayın kendinizi.

“Cavidan’ın Atlas Yorganları”nda hayatınıza katmak isteyeceğiniz bir karakterle tanışıveriyorsunuz: Sırtı geniş bir ovaya benzeyen, serçelere öpücük atan Cavidan’la… Bir dikiş makinesiyle geldiği köyde, köylü kadınlarının içindeki sözü, neşeyi, sabahı, bülbülü dürten Cavidan…

O Cavidan ki kimselere vermediği, satmadığı yorganlar yapan, o yorganları içini döktüğü defterler gibi nakşeden bir güzel yürek.  Yorganları, bir romanın bölümleri gibi yüklükte üst üste biriktiren, ‘ilk aşk mavisi’, ‘vuslat yeşili’, ‘pavyon kırmızısı’ gibi isimler veren Cavidan. “Artık yaş çöktü son zamanlarda üstüme” diyen Cavidan’ın yorganlara gizlediği sırrını, öykünün sonunda öğreniyoruz. Cavidan’ı o sırra mecbur bırakan hayata sövüyoruz. 

Haberin Devamı

Ve “Divan Cadısı”nda yalanlarla tanışıyoruz. “Senin yalanların insanları öldürüyor, benim yalanlarım insanları iyileştiriyor” diyen bir anneanne ile torun üzerinden bir hayat dersi alıyoruz.  “Kendi bildiğini okumak her zaman fena değildir de kendi uydurduğuna inanmak zehirli…” diyen Azize’nin insanlara umut veren yalanlarını izliyoruz.

Derdine çare bulmak için kapısını çalanların eline birer tohum tutuşturuyor Azize. Kiminin eline çınar, kimine huş, kimine zeytin ağacı tohumu veriyor. Tohumları köyün en çorak tepesine gömdürüyor. Yıllar sonra o çorak arazi, dert sahibinin sulayarak büyüttüğü bir yeşile dönüyor. İyileşmeyi bekleyen yüzlerce derde yüzlerce ağaç dikiliyor köyde. Niyetler dal verip göğe uzanan bir “Azize Ormanı” oluyor. İçinde ölümler, küçük kıyametler, telaşlar, hastalıklar, vuslatlardan oluşmuş kurgusal bir orman… Ağaçlar dertlere gölge misali uzanıyor göğe.

İçimizdeki sesi kaybediyoruz

Öyküler; içimizdeki şeytana, yalana, zalime ayna tutuyor. Duymadıklarımızı duyup görmezden geldiklerimizi görmeye çağırıyor aslında. Yazarın, “İçimizdeki sesi böyle kaybediyoruz işte… Duyup duymazlıktan gelince bir dahakine alçalıyor desibeli. Sonra zaten duyan kalmayınca ses de kendi­liğinden bir ölüm uykusuna yatıyor” demesi boşa değil. Madem ki “Kalbin derdi, yaşamak sevincini kaybedince başlıyor”, tam da bu nedenle insanın içindeki sevinci körükleyenlerden olmaya bir davet aslında “Divan Cadısı”.

Haberin Devamı

Ve son söz öykülerin yazarı Özlem Yılmaz’da: “Hayatta kalabilmek için acısına dayanamadığımız bazı gerçeklerden kaçmak için yeni gerçeklikler yaratıyoruz. Bunun da adı; düpedüz yalan. Kendimize söylediğimiz o küçük yalanlar bir yekûn oluyor ve bizi ‘esas’lıktan, sahicilikten ve kendiliğimizden uzaklaştırıyor. Bu hâl, kendinle bile yakınlaşamadığın için etrafınla da yakınlaşamadığın bir kısır döngü yaratıyor. Ve bu yalanlar eğer dönüştürülebilirlerse tam bir özgürlük verirler insana. Bunun için de kalbinin içinde neyin senin hakikatin olduğunu bilmen, tanıman gerekir. Bu karanlık bir şey de olabilir ama onu yakalayıp dönüştürürsen kendinle yakınlaşmış olursun. Öyküler o küçük yalanların ya da üstü kapanan ama aslında kalbe ağırlık veren şeylerin farkına varılmasıyla ve dönüştürülmesiyle ilgili.”