Kültür Sanat ‘Yazmak elimizdeki en etkili silah’

‘Yazmak elimizdeki en etkili silah’

18.02.2024 - 07:00 | Son Güncellenme:

İdil Gürsel Himmetoğlu öykülerinde örselenen, unutulan, haksızlığa uğramış, ‘öteki’  denenleri anlatıyor. Sesini duyuramayanlara aracılık ediyor.

‘Yazmak elimizdeki en etkili silah’

Ümran Avcı - Öykü ve şiirleri farklı edebiyat dergilerinde yayımlanan İdil Gürsel Himmetoğlu’nun ilk kitabı “Kozmonot Apartmanı’nda İlginç Bir Davet”, Metinlerarası etiketi ile okurla buluştu. Kitaptaki 12 öyküyle hayatın içinde sıkışıp duranlara yer açan Himmetoğlu, yarım kalan aşkları, kavuşamayanları, küskünleri anlatıyor. Okuru kadın sorunlarına, çocuk istismarına, sıvasız gecekondulardaki gündelik dertlere ortak ediyor.

Haberin Devamı

“Anneyle Randevu” öykünüz boyunca Didem Madak’ın hayali dolanıp duruyor. 13 yaşındayken annesiz kalması, kız kardeşiyle birbirlerine kenetlenmesi, Pulbiber Mahallesi… Didem Madak’ı bir kez daha analım isterim…

Didem Madak kelimelerle beştaş oynayan, annesi Füsun’un gidişinden sonra hüzün sektöründe 23 görev yapan, sonunda isyan edip şiirine ışıktan bir nokta koymak isteyen benim gibi çılgın bir İzmirli. Zengin imgelem dünyası, hayata ‘bohem’ açıdan bakması, dalga geçmesi ve iyi kalbi beni çok etkiledi. Onu her zaman arkadaşım gibi hissettim. Sanırım eğer bir yazar veya şairin tarzı çok hoşunuza giderse kendinizi ona çok yakın hissediyorsunuz. Çoğu zaman da yazmaya oturmadan birkaç doz Madak bakış açışı bana çok iyi geliyor. Öyküde bir kızın affedemediği annesiyle randevusu anlatılıyor. Trenle çıkılan bu yolculukta sanatında annesizliği işleyen Didem Madak ve kardeşi Işıl, kahramanı şiirleriyle hem teselli ediyor hem de ona yoldaş oluyor. Büyüme meselesinin anne olmayla da atlatılmayan çocukluk hüznüne karıştığı tren gezisinde Madak’ın şiir kahramanları onları hiç yalnız bırakmıyor. 

Haberin Devamı

“Görevliler” tezatlıklarla harmanlanan bir öykü… Kebapçı babanın yanında işi öğrenmeye çalışan vejetaryen bir çocuk, villalardan yükselen parti sesleri ve yemek kokularının ulaştığı gecekondu evleri…

Farklı sosyal yapıların aynı öykü karesinde olmasını seviyorum. Kebapçılık, ocakbaşı ailece sevdiğimiz bir ritüel. “Parazit” filmindeki gibi farklı sosyal sınıftan insanların çekişmelerine onların gözünden bakmak ve kapitalist düzenin sorgulanması her zaman işlenecek bir konu. Bu tezatlıklar ilgimi çekiyor.

“Ötedeki” hikâyesinde 15 yaşındaki bir kız çocuğunun ölüme sürüklenişini araştıran gazeteci üzerinden cinsel istismar meselesine parmak basıyorsunuz. “Memo” öyküsünde de berdel ve kuma meseleleri var. Gazetecilik yaptığınız yıllarda karşılaştığınız hikâyeler, karakterler mi vücut buldu öykülerinizde?

Güneydoğu’ya ilk defa Semra Özal’ın papatyalarıyla gitmiştim. Bölgedeki kadınlarla hayalleri ve haksız düzenle ilgili birçok röportaj yapma şansım oldu. Gazetecilik mesleğinde edindiğim bu tecrübeler hiçbir zaman beni bırakmadı. Adliye muhabiriyken karşılaştığım genç bir kız birebir olmasa da farklı kurmaca öykülerimde, şiirlerimde hayat buldu. Zaten kurmaca böyle bir şey, sizi çok etkileyen bir olay zihninize yerleşiyor, yıllar sonra ekrandaki sözcüklerle karşınızda beliriyor. Hayat ne yazık ki giderek kötüleşiyor. Gazetecilik yaparken bu problemlere ışık tutabileceğimizi düşünerek kendimi mutlu hissederdim. Edebiyat sunduğu düşsel dünya ile sorunlara odaklanmamıza yardımcı olabiliyor. Bu da elimizdeki en etkili silahlardan biri. Kadınlara yönelik cinsel istismar, sözlü saldırı konuları ne yazık ki hiç bitmez. Issız, terk edilmiş köylerde kaderleriyle baş başa kalmış ve bundan kurtulmaya çalışan o kızlar hâlâ oradalar.