Genç Bakış, önceki gün Samsun 19 Mayıs Üniversitesi’ndeydi Ekonomi Profesörü Osman Altuğ ve Vatan yazarı Can Ataklı’yı, gecenin geç saatlerine kadar öğrenciler kadar, ekran başındakiler de yoğun bir şekilde izledi. Mehmet Ali Birand ve CHP Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin de telefonla katıldığı programda Türkiye’nin güncel sorunları tartışıldı.
En çarpıcı anekdot, öğrencilerin bile referanduma sunulması düşünülen anayasa paketindeki maddeleri neredeyse hiç okumadıklarıydı.
İşte programdan satır başları:
Prof. Dr. Osman Altuğ
- Dünyanın hiçbir ülkesinde insanlara işsizlik sertifikası vermek için yarışma sınavları yapılmaz. Türkiye’de yapılıyor, üniversite mezunlarının yüzde 56’sı işsiz.
- Bugün eğitime harcanacak fonlar, faize gidiyor.
Feyziye Mektepleri Vakfı Işık Okulları gelecek yıl 125. yılını kutluyor. Üniversiteleri ise daha çok yeni. 1996’da öğretim hayatına başladı. Kurucu Rektörü ise Sıddık Yarman’dı. Öğretime Maslak’ta başladı. Şile’de ise çok kısa bir sürede devasa bir kampüs kuruldu...
Sıddık Hoca, üniversitenin kurulduğu ilk yıllarda gece gündüz çalıştı. Bazen dünyada ses getiren bir bilim adamı, bazen de inşaatlara gözcülük yapan kalfa konumundaydı.
Üniversite çok kısa sürede güçlü bir öğretim kadrosuna kavuştu. Mühendislikte marka haline geldi.
Ama bir sabah üniversiteye gittiğinde, tüm eşyalarını bir torba içine konmuş bir şekilde, kendisini kapı önünde buldu. Üniversiteden ilişiği kesilmişti.
Bu haber camiada bomba etkisi yarattı. Kolay da kabullenilmedi.
Ama o yoluna devam etti. Kırgındı ama küskün değildi.
İçinde doğup büyüdüğü kendi üniversitesine, yani İstanbul Üniversitesi’ne geri döndü. Yunus Hoca rektörlüğe geldiğinde de üniversitenin bilim platformunun başına getirildi...
ÖSYM Başkanı Ünal Yarımağan’dan sonra YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan da sınavsız üniversiteden söz etmeye başladı. Ama görünen o ki pek çok konu gibi bu konu da istismara çok açık. Çünkü yine tam bir kandırmaca söz konusu.
YÖK Başkanı Özcan, Almanya’da isteyen herkesin hukuk fakültesine girebildiğini söylüyor ki, bu doğru değil. Almanya’da üniversiteye gitmek ciddi bir süreci ve ciddi bir başarıyı gerektirir. Koşulları sağlamadan elini kolunu sallayarak üniversiteye girmek mümkün değil. Ayrıca mezun olmak da bir o kadar zor.
Prof. Özcan’ın sözünü ettiği yöntemi bir ara İtalya uyguladı. İsteyen herkesi hukuk fakültesine aldı. Ama bir koşulla. Örneğin birinci sınıfa 50 bin kişinin kaydını yapıp, ikinci sınıfa sadece 5 bin kişi geçer dedi. Sınıflar yükseldikçe de geçen sayısı azaltıldı...
Ama sonunda sistem iflas etti ve kaldırıldı. Çünkü devreye siyasetçiler girdi. Bir sınav, bir sınav daha derken, tümünün eğitime devamı için şartlar zorlanmaya başladı ve proje elde patladı.
YÖK Başkanı Özcan eğer böyle bir sistem öneriyorsa, aman ne olur kalsın. Yükseköğretimin yeterince sorunu var, bir de bu eklenmesin. Yok eğer kontenjanları zaten dolmayan fakülteler için, öğrencilere sınav
Milyonlarca genç ve milyonlarca ebeveyn için bugün çok önemli bir gün. Saat 10’da başlayan Yükseköğretime Giriş Sınavı YGS’ye 1.5 milyon aday girdi. Sorular kolay, baraj da düşük. Bu yüzden hemen herkes kazanacak gibi. Bir milyondan fazla adayın rahatlıkla ikinci tura geçmesi mümkün. Ama asıl önemli olan barajı aşıp sınavı kazanmak değil, mümkün olduğunca yüksek puan almak. Çünkü birinci basamak sınavı YGS’nin ikinci basamak sınavı LGS’ye etkisi yüzde 40 oranında. Bu da üniversiteyi yarı yarıya kazanma anlamına geliyor...
ÖSYM Başkanı Prof. Yarımağan’la sınav sonrasına ilişkin detayları konuştuk. Sonuçlar üç hafta içerisinde, nisan sonu ya da mayıs başında açıklanacak dedi.
YÖK’ün son belirlediği 0.15, 0.12 şeklindeki katsayılar için şu ana kadar Danıştay’a itiraz yokmuş. Yani büyük bir ihtimalle bu katsayılar üzerinden değerlendir-me yapılacakmış. Yani bir anlamda yıllardır devam eden katsayı tartışmalarının sonuna gelindiğine işaret ediyor.
Peki, üniversiteyi kazanmak bu yıl önceki yıllara göre daha kolay mı, yoksa daha zor mu olacak? Prof. Yarımağan, bu konuda öğrencilerin içini rahatlatıyor. Kesinlikle daha zor olmayacak diyor.
Gerçekten de öyle. Geçen yıl boş kalan 110
Eğitimde çok büyük çelişkiler yaşanıyor. Bu konuda yüzlerce örnek sayılabilir ama iki örnek var ki bunların en çarpıcı olanı. İlki dershaneler, ikincisi ise yabancı dil.
İktidarın bu konuda kafası karma karışık. Başbakan dershaneleri “garabet“ olarak nitelendiriyor, bakanları ise dershanelere olan bağımlılığı azaltacağına daha da artırıyor. Benzer bir çelişki, yabancı dil konusunda da yaşanıyor. Başbakan Erdoğan ve pek çok bakanın AB konusundaki duyarlılığını ve yabancı dil konusundaki kararlılığını biliyoruz. Ama tıpkı dershaneler konusunda olduğu gibi bu konuda da ters köşe mantığı işliyor. Yabancı dil yaygınlaştırılıp geliştirileceğine, var olan da adeta yok edilmeye çalışılıyor.
Prof. Dr. Dilek Doltaş, daha önce Boğaziçi’nde, şimdi ise Doğuş Üniversitesi’nde görev yapan, konunun uzmanı hocalarımızdan biri. Bu konuda çalıştaylar düzenliyor, YÖK ve Talim Terbiye Kurulu arasında mekik dokuyor, diğer üniversitelerdeki meslektaşlarını ve kamuoyunu, yaşadıkları sıkıntılar konusunda sürekli uyarıyor.
Giderek küreselleşen dünyaya kolay entegre olacak dil bilen insan sayımız artacağına giderek azaltılıyor. Yabancı dile olan ilgi bilinçli bir şekilde köreltiliyor.
Anadolu
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Genç Bakış’ta geçen hafta TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Burhan Kuzu’yu, önceki gece ise DP Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk ile YARSAV Başkanı Emine Ülker Tarhan’ı ağırladı. Öğrenciler böylece, hem iktidar hem de muhalefet ve yargının anayasa değişikliğine yönelik görüşlerini ilk elden dinlemiş oldu. Genel kanı, değişikliğin aceleye getirildiği yönünde. Öğrencilerin eleştirilerinin satır aralarına bakıldığında görülen ise, bu süreçte yıprananın sadece siyaset ve yargı olmadığı, Çankaya’nın tarafsızlığına olan güvenin de her geçen gün azaldığı. Umarız bu dikkate alınır! İşte programdan bazı satır başları;
Emine Ülker Tarhan
- Başbakan’ın “Cüppelerini çıkarıp siyasete girsinler” açıklaması yargıda örgütlenme özgürlüğüne tahammülsüzlük.
- YARSAV olarak kesinlikle güncel siyasetten uzağız ama müdahale olduğunda elbette sesimizi çıkaracağız. Devletin yapısını değiştirmeye yönelik bir hedefe kilitlenildiğini düşünüyoruz.
- Sayın Adalet Bakanı ve Sayın Müsteşar HSYK’yı kilitlemekte ve çalışamaz hale getirmektedirler. Onlar vazgeçilmez ikili midir ki, HSYK’da her zaman Demokles’in kılıcı gibi dursunlar?
- Yargıç güvencesi
Türkiye günlerdir sınavları, dershaneleri, yanlış eğitim sistemini ve bu yüzden mahvolan hayatları konuşuyor.
Çocuklar çocukluğunu, gençler gençliğini yaşayamıyor.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın yatırım bütçesinden çok daha fazlası sınav sektörüne gidiyor. Ama buna rağmen ne isteyen istediği okul ve alanda eğitim görebiliyor ne de eğitim sistemimizi “zavalılık”tan kurtarabiliyoruz.
Peki, bütün bunlar tartışılırken Milli Eğitim Bakanı nerede? Göreniniz, duyanınız var mı?
Bakan Çubukçu, hâlâ eğitime ve sorunlarına vakıf olabilmiş değil. Bu yüzden de ortalıkta fazla görünmüyor. Doğru olan bu mu? Evet demek mümkün değil.
Ne zaman hangi kritik konu gündeme gelse, üç maymunu oynuyor. Görmüyor, duymuyor, konuşmuyor. Oysa, tam aksine, söz konusu olan eğitim sistemi ve çocuklarımız olduğunda, olayları herkesten çok daha ayrıntılı bir şekilde gören de o olmalıdır, duyan ve en çok konuşan da.
Çünkü kamuoyu susan değil, duyan, gören ve konuşan bir bakan istiyor.
Başbakan Erdoğan önceki yıl bir talimat verdi. “Öğrencileri sınavlardan ve dershane garabetinden kurtarın” dedi. Peki ne oldu?
Sınav sayısı artırıldı. Dershaneye olan bağımlılık daha da zorunlu hale getirildi.
Gelinen nokta ise dershaneye ait borç senedi ödenmediği için anne hapse atıldı, oğlu da intihar etti.
Daha bu haberin şoku atlatılamadan, başka kentlerden, başka intihar haberleri geldi...
Peki bu noktaya nasıl gelindi?
Ülkenin en güçlü ismi, geleceği görüp, çocuklarımızı bu stresten ve bu garabetten kurtarın derken, tam aksini kimler yaptı?
Aslında hiç uzağa gitmesine gerek yok, yanı başına bakması yeter de artar.