İşsiz öğretmenler için Meclis araştırması istendi

24 Mart 2010

Yüz binlerce işsiz öğretmenin dramı nihayet Meclis’e geliyor. CHP Sinop Milletvekili Engin Altay bu konuda Meclis araştırması istedi. Umarız diğer partiler de destek verir ve bu konu enine boyuna tartışılır.
Okuma çağında 25 milyon çocuk ve genci olan bir ülke için eğitimden daha önemli bir şey olamaz. İyi bir eğitimin olmazsa olmaz kuralı ise iyi bir öğretmendir.
Peki iyi bir öğretmen yetiştirebiliyor muyuz? Mezun ettiğimiz öğretmenlere istihdam olanağı sağlayabiliyor muyuz? Daha da önemlisi, onları adil bir şekilde seçip, adil bir şekilde atayabiliyor muyuz?
Her bir soru için sayfalarca yazı yazmak gerekir. Ama bırakın bu can alıcı soruları, daha kaç öğretmen açığımız olduğu konusunda, MEB’in istatistikleri bile birbirini tutmuyor.

Çelişkili bilgiler var
Öğretmenleri ilgilendiren hemen her konuda, özellikle de atamalar konusunda, çok çelişkili bilgiler var. İşte bu yüzden bu Meclis araştırması çok önemli. AKP, muhalefetten geldi diye bu önergeyi engelleme yerine özellikle destek çıkmalıdır. Çünkü, yüz binlerce öğretmen, aileleri ve bir o kadar da eğitim fakültesi öğrencisi bunu istiyor...

Yazının Devamı

İÜ Rektörü Söylet, İletişim Ödülleri, doktorlar ve gazeteciler

23 Mart 2010

İstanbul Üniversitesi’nde dün ödül töreni vardı. Öğrencilerin oylarıyla seçilen 2009’un En Başarılı İletişimcileri’ne ödüller verildi. Bu çerçevede biz de ödül aldık. Gençler için yapılan hiçbir şey karşılıksız kalmıyor. Onların kuru teşekkürleri bile yetiyor...
Rektör Prof. Dr. Yunus Söylet’in koltuğa oturalı bir yıl olmuş. Hakkında neler söylenmedi ki. Ama görünen o ki iddia edilenler adına şu ana kadar çok fazla bir şey değişmiş değil.
Tıpkı daha önceki törenlerde olduğu gibi yine alkollü içkiler vardı. Plaketleri yine mini etekli öğrenciler getirdi. Yani bazı kraldan çok kralcı vali ve rektörler gibi, iktidara yaranma yarışı, en azından görsel olarak yoktu...
Prof. Söylet, “Bu kadar çok iletişimciyi bir arada görmüşken, sıkıntılı olduğumuz bir konuda içimi dökmek istiyorum” dedi.
“Siz gazeteciler gibi biz doktorların da imajı giderek bozuluyor, çok sıkıntılı bir durumdayız” diye dert yandı. Yardım istedi.
Her ne kadar, kelin merhemi olsa, önce kendine sürer diyenler çıksa da, ödül alındıktan sonraki o birkaç dakikalık konuşmada ben de bu konuya değinip Hoca’nın yüreğine su serpmeye çalıştım.
Doktorlar ve biz gazeteciler gibi bu konudan siyasetçilerin de muzdarip

Yazının Devamı

Emine Hanım, girişimcilik ve mesleki eğitim

21 Mart 2010

Türkiye’de hep moral bozucu gelişmeler olmuyor. Arada bir de olsa gelecek için umut verici etkinlikler de var. Örneğin dün jüri üyesi olarak izlediğim Mesleğini Projelendir, Düş’ünü İş’ine Çevir Girişimcilik ve Yenilikçilik Yarışması da bunlardan biriydi.
Kız Teknik ve Meslek Liseleri ile Çok Programlı Liselerin katıldığı yarışmada öylesine çarpıcı projeler vardı ki ayakta alkışladık. Daha önemlisi, ilk üçü belirlerken gözümüz arkada kaldı. Kazananlardan çok, kazanamayanlara üzüldük.
MEB, British Council, Özyeğin Üniversitesi, Endeavor ve Kingston Üniversi-tesi’nin ortak projesi olarak gerçekleştirilen yarışmanın hamisi ise Emine Erdoğan’dı.
Milli Eğitim Bakanı Çubukçu ile birlikte finale kalan 20 projeyi tek tek dinledi. Onun da ötesinde final yarışmasını sonuna kadar izledi. Yani bir görünüp kaybolmadı. 4 saate yakın öğrencilerle aynı heyecanı yaşadı.
Her ne kadar Başbakan Erdoğan gibi konuşmasını prompter’dan okusa da içeriği, vurgulaması ve öğrencilere yaklaşımı ile üstlendiği bu misyondan çok mutluydu.
Emine Hanım daha önce de eğitime ve kız öğrencilere yönelik pek çok projeyi destekledi. Bu proje de onların bir devamı niteliğindeydi. Konuşmasında pek çok konuya

Yazının Devamı

Atatürk filmleri, üniversite fuarları ve katsayılar

20 Mart 2010

Bizde âdettir. Bir köşeye bir bakkal dükkânı açılıp iş yaptı mı, aynı sokağa hemen üç tane daha açılır. Atatürk filmleri de sanki öyle oldu. Yıllarca hiç film çevrilmedi. Bir yıla üç tane sığdırıldı.
İlki Mustafa’ydı. Çok tartışıldı. Arkasından Veda geldi. Şimdi ise Dersimiz Atatürk. Hepsi de birbirinden farklı. En iyisi şu diye bir kıyaslama yapmak, yanlışların en büyüğü olur. Ama her üçünün de beklentileri karşıladığı söylenemez.
Livaneli’nin Veda’sı film gibi başladı, aynı tempoyla gitseydi, müthiş bir farkındalık yaratırdı. Ama sanki sonrasında gelecek eleştirileri hafifletmek için, film ara ara olması gerekenden farklı noktalara götürülmüş. Özgürlüğü sanki biraz kısıtlanmış gibiydi.
Can Dündar farkındalık yarattı. Zaten bu yüzden çok konuşuldu. Eksikleri, hataları yok muydu? Fazlasıyla. Ama dikkat çekti, yol açtı. Dersimiz Atatürk ise diğer iki film yanında çok amatör kaldı.
Feyyaz Berker, Turgut Özakman, Birol Güven, Hamdi Alkan ve Çetin Tekindor gibi gibi deneyimli isimlerden çok daha etkileyici bir film çıkmalıydı.
Dersimiz Atatürk ile ilgili o kadar çok not aldım ki hepsini yazsam, ancak can sıkar. Oyuncu kadrosundan animasyonlara, mekân, makyaj ve anekdotlardan film

Yazının Devamı

‘Ermeni sorununu tarihçiler değil, siyasetçiler çözer’

19 Mart 2010

Sözde Ermeni soykırımı iddiaları önceki gece Genç Bakış’ta tartışıldı. Türk Tarih Kurumu eski Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu ile uluslararası ilişkiler uzmanı, Kadir Has Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Aydın’ın katıldığı programda çok çarpıcı tespitlerde bulunuldu. Prof. Halaçoğlu, sorunu arşivler ve tarihçiler çözer derken, Prof. Aydın, dünün dünde kaldığını, bugünkü gelişmelerin siyasi olduğunu ve ancak siyasetçilerin çözebileceğini söyledi. İşte programdan bazı satır başları:
Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu (Türk Tarih Kurumu eski Başkanı)
- 17 Nisan’dan itibaren Van, Bitlis, Muş ve Çatak’ta Ermeniler isyan etmiş ve ilk etapta 6 bin Müslüman Ermeniler tarafından öldürülmüş, Van’dan 80 bin Müslüman kaçmış, kalan 20 bin Müslüman katledilmiştir. Siz Çanakkale’de ölüm kalım savaşı verirken, sizin vatandaşlarınız Ruslarla birleşip size isyan etmiştir.
- Osmanlı Devleti de sütten çıkmış ak kaşık değil. Zaten içten çökmüştü. I. Dünya Savaşı’na girmeseydi de yıkılacaktı.
- Biz bütün arşivlerimizi açtık. Ama Boston’daki Taşnak arşivleri, Kudüs ve Erivan’daki arşivler kapalı. Peki Türkiye, neden arşivlerinizi açın diye baskı yapmıyor? Türk Tarih Kurumu olarak bu arşivlerin

Yazının Devamı

Katsayı tartışmalarında madalyonun öteki yüzü?

17 Mart 2010

Türkiye eğer bir uzlaşma arıyorsa, bu işe önce katsayılardan başlamalı. Katsayılar konusunda orta yolu bulamayan bir Türkiye’nin, Anayasa değişikliği konusunda konsensüs sağlaması çok zor. İşte bu yüzden, iktidarı ve muhalefetiyle, YÖK’ü ve yargısıyla, kangrene dönüşen bu soruna, artık bir çözüm üretmesi gerekiyor...
YÖK Genel Kurulu, Danıştay’ın katsayıyla ilgili yürütmeyi durdurma kararını bugün toplanarak masaya yatıracak.
YÖK Başkanı Özcan daha önce bu konuda A’dan Z’ye kadar çok farklı planlarının olduğunu söylemişti. Umarız artık, en uygulanabilir ve en yasal olanını gündeme getirir. Yoksa yine yargıdan dönecek bir karar sınav sürecini de tehlikeye sokar ki, bunun da yeni bir kaosun ötesinde kimseye yararı olmaz.
Danıştay’ın daha önceki iptal kararlarının gerekçeleri ortada. YÖK’ün yeni katsayıları belirlerken bu gerekçeleri göz önünde bulundurmasında sonsuz yarar var. Hatta YÖK bu konuda keşke Danıştay’dan danışmanlık hizmeti alsa. Sonuçta her ikisi de anayasal kurumlar. Görüş alışverişinde bulunmalarından daha doğal ne olabilir ki! Yeter ki çözüm üretsinler...
Peki, bu konuda doğru olan ne? Şu an için en önemli argüman, hukuka uygun olması. Danıştay’dan dönmemesi.
Dah

Yazının Devamı

Yılan hikâyesine dönen öğretmen atamaları

16 Mart 2010

Yüz binlerce öğretmenin gözü kulağı Milli Eğitim Bakanlığı’nda. Yapılan her açıklama, ya yeni bir umut veriyor ya da morallerini altüst ediyor.
İçlerinde 7-8 yıldır atama bekleyenler var. Çünkü ille de öğretmen olmak istiyorlar.
Peki başarısızlar mı? Kesinlikle hayır. Atanamamaları, onlardan kaynaklanmıyor. MEB, Maliye’den yeterince kadro alamadığı için bazı branşlarda ya çok az alım yapıyor ya hiç almıyor.
Bu yüzden de Kamu Personeli Seçme Sınavı KPSS’de ilk yüzde 1’lik dilime girseniz de sonuç değişmiyor. Önceki yıl Fizik’ten alım yapılmadığı için Türkiye birincisinin de açıkta kaldığını özellikle hatırlatalım!
MEB bu karmakarışık sistem konusunda kamuoyunu, hatta bakanını yeterince bilgilendirmediği için ortada müthiş bir bilgi kirliliği var.
Anne babalar, karşılarında eriyip biten çocuklarının yüzlerine karşı söylemeseler de, bu konuda sanki suçlu olan, yeterince gayret göstermeyen onlarmış gibi içten içe kızıyorlar.
Bakan Çubukçu da, haziranda, boşalan sözleşmeli kadrolara neden ek atama yapılmıyor sorusuna cevap verirken, puanlar çok düştü dedi.

Yazının Devamı

Öğretmen olmak kadar atanmak da dert

14 Mart 2010

MEB kendi internet sitesinde açıkladı. 133 bin öğretmen açığı varmış. Yine Milli Eğitim’in verilerine göre 300 bin de öğretmen fazlası var.
Bu ne çelişki diyenlere 70 bin civarında sözleşmeli ve bir o kadar da ücretli öğretmen olduğunu da özellikle hatırlatmakta yarar var.
Milli Eğitim Bakanı Çubukçu ile uzun uzadıya öğretmen atamasını konuştuk. O da bunalmış durumda. Geçmiş yıllara göre çok daha fazla kadro alınmasına rağmen ne açık kapanabiliyor ne de ücretli ve sözleşmeli kadrodaki öğretmenler asil kadrolara geçebiliyor.
Çubukçu, göreve geldiği ilk günlerde artık sözleşmeli öğretmen alımı olmayacağını ve yılda tek atama yapılacağını söyledi. Ama bu uzun ömürlü olmadı. Çünkü hem sözleşmeli alımına devam etti hem de haziranda ikinci bir alım yapmak zorunda kaldı.
Çünkü bunalmış durumda. Ne İsa’ya yaranabiliyor ne de Musa’ya. Eğitim sendikaları ve sözleşmeli öğretmenler artık sözleşmeli öğretmen alınmasın diye sert tepkiler gösterirken, atama bekleyen işsiz öğretmenler de ille de sözleşmeli alınsın diye istek üzerine istekte bulunuyorlar. Çünkü, açılan her kadroya önce sözleşmeliler atanıyor. Yani bir kadrodan ötekine geçiyorlar. Yeni alım ise çok az oluyor.
İşte bu yüzden

Yazının Devamı