YÖK’te neler oluyor?

30 Haziran 2009

YÖK de tıpkı TBMM gibi tek kutuplu hale geldi. Yönetim ne istiyorsa o oluyor. Alınan kararlardan bir bölümünün hukuka aykırı olduğunu bizzat YÖK üyelerinin kendileri iddia ediyor.
İsterseniz önce, dün, Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Yükseköğretim Kurumlarında Yabancı Dil Öğretimi ve Yabancı Dille Öğretim Yönetmeliği’nde nelerin değiştiğine bir göz atalım, sonra da yapılan itirazlara.
Yeni yönetmelikle gelen en önemli değişiklik, lisans veya lisansüstü programların yanı sıra bazı ön lisans programlarında da dersler, senato kararı ve Yükseköğretim Genel Kurulu’nun onayı alınarak, sadece belirli bir yabancı dille veya Türkçe ve belirli bir yabancı dille karma olarak
verilebilecek. Sınıflar 25 kişiyle sınırlı olacak.
Hukuka aykırı
YÖK genel Kurulu’nda alınan bu kararın hukuka aykırı olduğunu iddia eden YÖK üyesi Bülent Serim’in görüşü ise şöyle:
“Yükseköğretim Kurumları Yabancı Dil Öğretimi ve Yabancı Dille Öğretim Yapılmasında

Yazının Devamı

Avrupa’nın başkenti böyleyse!..

28 Haziran 2009

Birkaç gün önce AB’nin başkenti Brüksel’deydik. Zaman çok, yapacak iş de fazla olmayınca bol bol sokakları arşınladık. Civar kentlere, civar ülkelere gittik.
Hiç tartışmasız, en sıradanı Brüksel’di. 50 yıldır girmeye çalıştığımız, bize kriter üstüne kriter dayatan Brüksel meğerse buymuş demekten kendimizi alamadık.
İşte size Brüksel’den kare kare görüntüler:
-  Her sokağın başında dilenci var. Hem de şehrin her tarafında. Başkent Ankara’dan çok daha fazla olduğu kesin.
-  Pislik diz boyu. Böylesine kirli bir Avrupa kenti bugüne kadar görmemiştim. Anlaşılan o ki bize ille de hijyen diyen Avrupalı parlamenterler Brüksel sokaklarına hiç çıkıp dolaşmıyorlar.
-  Her tarafta inşaat var. Binalar yıkık dökük, bakımsız ve mimari bir bütünlük yok.
-  Tren garları ve metro istasyonları, hem çok kirli hem çok bakımsız hem de güvensiz.

Yazının Devamı

Okul öncesi, önlük ve sözleşmeli öğretmenler

27 Haziran 2009

Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu işe hızlı başladı. Sürekli proje açıklıyor. Çoğu da insani. Belli ki kadınsı içgüdüleri daha ağır basıyor. Anne olmanın getirdiği görev ve sorumlulukları da fazlasıyla dikkate alıyor.
Örneğin okul öncesi eğitim, örneğin önlük yerine serbest kıyafet uygulaması, örneğin çalışan anne babaların çocuklarına yönelik iyileştirme çabaları.
Hepsi de zor konular. Ama önemli konular.
Tek tek ele alalım. Siyah önlükten mavi önlüğe geçmek hiç kolay olmamıştı. Rahmetli Avni Akyol ile bir görüşmemiz sırasında “Tamam, renklendiriyorum“ kararı almış ama sonra birkaç renkten öteye geçememişti. Önce “Stoklar var, onlar erisin” dendi. Sonra farklı renkler, farklı çağrışımlar yaratır denildi. En sonunda da siyahtan renkliye geçiş için ara bir renk bulup, sabır önerildi.
Peki, şimdi ne olacak?
Tümüyle serbest kıyafete mi geçilecek? Bu çok zor gibi. Hemen itirazlar başlayacaktır. Pek çoğu da haklı

Yazının Devamı

Peki, bu puanlarla nereye girilir?

26 Haziran 2009

Yabancı Kolejler Sınavı YKS sonuçları dün açıklandı. Puanlar öğrenildi. Şimdi sırada tercihler var.
Dünkü tablodan çıkan sonuç, sorular ne kadar zorlaştırılırsa zorlaştırılsın, yine de tümünü yapan öğrenci sayısı çok fazla.
Geçen yıl 300 civarında öğrenci soruların tümünü yapmıştı. Bu yıl ise 52’de kaldı.
Bu bile öğrencilerin ne kadar dopingli olduğunun önemli bir göstergesi...
Sınava 18 bin öğrenci katıldı, yabancı okulların toplam kontenjanı ise bin 667.
Rakamlara bakıldığında ilk izlenim, öğrencilerden sadece yüzde 10’a yakınının sevineceği yönünde. Ama bu çok yanıltıcı. Çünkü bu öğrencilerden en az 10 bini aynı zamanda anadolu liseleri, fen liseleri, Türk kolejler ve meslek liselerini de tercih edecekleri için muhtemelen o okullara yönelecekler. Geride kalanların ise neredeyse üçte biri yabancı okullara girme şansı yakalayabilecek.
Peki, geçen yıl hangi okul kaçıncı sıradaki öğrenciyi aldı? Hangi puanla demiyoruz çünkü

Yazının Devamı

Cevabı zor soru (2)

24 Haziran 2009

Dün, bir öğretmenin yaşadığı ikilemi dile getiren bir mektubu sizinle paylaşmıştık. İçinde sorgulanması gereken o kadar çok konu var ki! Yaşadığımız çarpıklıkları A’dan Z’ye, neredeyse tümüyle ortaya koyuyor. Hatta daha fazlasını.
İşte dünkü mektupta öne çıkan noktalardan bazıları:
-  Eğitim ve istihdam ilişkisi tümüyle çökmüş durumda. Gençler aldıkları eğitimin çok ötesinde, farklı işler yapmaya mecbur bırakılıyor. Öğretmen olmak isterken polis, mühendis olmak isterken de garson olabiliyor. Ya da çok büyük ihtimalle işsiz.
-  Dershane sistemi, işsiz genç öğretmenleri sömürme üzerine bir düzen kurmuş. Ve bu konuda hemen herkes seyirci. Devlet denetimi söz konusu değil. Kendi örgütleri ise söz geçiremiyor. Haksız rekabetten kadrolaşmaya, kadrosuz öğretmen çalıştırmaktan vergi kaçağına kadar ne ararsanız var. Devletin hazırladığı raporlarda da bu zaten mevcut. 
-  Sosyal güvenliğe yönelik yasalar ya hiç işlemiyor ya da

Yazının Devamı

Cevabı zor soru: Kalem mi tutayım yoksa silah mı?

23 Haziran 2009

Türkiye’de nelerin olup bittiğini anlamak için hiç uzağa gitmeye gerek yok. Yoldan bir genç çevirin ve sorun. O mutluysa güzel şeyler oluyor, mutsuzsa gidişatı sorgulamak gerekir. Lafı hiç uzatmadan önce şu mektubu okuyalım:
“2007’de Eğitim Fakültesi Fen Bilgisi Öğretmenliği’nden mezun oldum. KPSS’den 84 puan almama rağmen atanamadım. Aileme maddi açıdan külfet olmamak adına özel bir dershanede çalışmaya başladım. Koşullar sandığımdan da kötüydü. Oysa halk arasında ve genel kanı olarak bilinen, dershane öğretmeni dalında iyi bir öğretmendir, iyi para kazanır, seçilmiştir. Tüm bunların palavra olduğunu anlamak 2 yılıma mal oldu.
Günde 10 saat bazen 12 saat derse giriyordum. Aldığım maaş, orada çalışan hizmetli kadardı. Hizmetlileri aşağılamak değil düşüncem ama bir iş için 4 yılını vermiş biri için gerçekten çok kötü bir rakamdı. Sonrasında öğrendiklerim daha da kötü. Arkadaşım 200 TL’ye benden daha ağır koşullarda çalışıyormuş.
Şimdi size

Yazının Devamı

Bu okullarda neler oluyor?

21 Haziran 2009

8 yıllık kesintisiz eğitim, hatalarıyla sevaplarıyla yeniden değerlendirilmelidir. Hem de en kısa zamanda. Çünkü getirileri kadar olmasa da götürüleri de var. Bunlardan biri de ilköğretimi zaafa uğratması. Özellikle de kolejleri.
8 yıllık kesintisiz eğitimden önce, hemen herkes çocuğunu ilk 5 yıl devlette okutur, daha sonra da devlet ya da özel okula gönderirdi.
Taşlar yerli yerine oturmuştu. Hangi okul iyi, hangisi vasat bilinirdi. 8 yılla birlikte başta yabancı okullar olmak üzere tüm kolejlerin orta bölümleri kapatılınca ortaya ciddi bir boşluk çıktı.
Kolejler artık 5. sınıftan sonra değil 8. sınıftan sonra öğrenci almaya başladı. İşte bu aşamada tam bir kaos yaşandı. Yaşanmaya devam ediyor.
İyi devlet ilköğretim okullarının orta bölümü yoktu. İyi  kolejlerin de ilköğretim okulları. Süratle yeniden yapılanmaya gidildi. Pek çok okul açıldı. Var olanlar, kendilerini yeni duruma adapte etmeye çalıştı. Ama olmadı. Olmuyor...

TED, ENKA, Yüzyılışıl

Yazının Devamı

Üniversite-iktidar flörtü

20 Haziran 2009

AKP iktidarının ilk 5 yılı üniversitelerle didişmeyle geçti. Gürüz ve Teziç dönemlerinde, ilişkiler kopma noktasına geldi. Bir rektörün, başbakanla ya da bir bakanla görüşmesi, YÖK nezdinde kolay hazmedilir bir davranış değildi.
İktidarın, YÖK’e ve üniversitelere bakış açısı da onlardan farksızdı. Üniversiteleri potansiyel rakip olarak görüyor ve her fırsatta tembellikle suçluyorlardı.
Ne zaman ki Çankaya’da Sezer, YÖK’te de Teziç dönemi bitti, her şey tersyüz olmaya başladı.
Yusuf Ziya Özcan’ın YÖK Başkanlığı’na atanması ve hemen ardından da yeni kurulan üniversitelerle birlikte, YÖK’ten sonra Üniversitelerarası Kurul’da da çoğunluğun iktidar lehine değişmesi, bugünlere gelinmesinde en önemli basamak oldu.
TÜBİTAK, zaten çoktan iktidarın arka bahçesi olmuştu. Artan bütçesiyle birlikte üniversite üzerindeki nüfuzunu daha da pekiştirdi. Başkan Nüket Yetiş’in ikbal hırsı, kendisine yeni bir misyon yükledi.

Yazının Devamı