Ergenekon soruşturması kapsamında dün Prof. Türkân Saylan’ın evi aranırken, Prof. Mehmet Haberal, Prof. Mustafa Yurtkuran, Prof. Fatih Hilmioğlu, Prof. Ferit Bernay, Prof. Erol Manisalı, Prof. Osman Metin Öztürk ile daha pek çok rektör ve akademisyen gözaltına alındı.
Ortak özellikleri, sıkı birer Atatürkçü ve Türkiye sevdalısı olmaları. Bir başka ortak noktaları ise ömürleri boyunca eğitim, bilim, gençler ve toplum için hep bir şeyler yapmaları.
Hepsini yakından tanıyoruz, yaptıklarına tanıklık ettik.
Prof. Haberal, Başkent Üniversitesi’ni kurdu. Türkiye’de organ naklini gerçekleştiren ve hâlâ büyük bir ciddiyetle sürdüren çok önemli isimlerden biri. 20’ye yakın ilde kurduğu diyaliz merkezleri binlerce böbrek hastasına şifa dağıtıyor.
Prof. Saylan’ın bütün ömrü fakir fukara çocuklarına yardımla geçti. Yüzlerce yurt ve okulun yapılmasına öncülük etti. Yüz binlerce öğrenciye burs verdi. Hasta yatağında bile aklında hep
Türk eğitim sisteminin çok önemli sorunları var. Okuma yaşında olmasına rağmen milyonlarca çocuğumuza öğrenim olanağı sunamıyoruz. Hâlâ onbinlerce okulda birleştirilmiş sınıflarda eğitim yapılıyor. Tam gün eğitim yapan okul sayısı özellikle büyük kentlerde ihtiyacın çok ötesinde. Uluslararası sınavlarda ve bilgi birikiminde çok alt sıralardayız. Bütün bunlar gerçek. Ama madalyonun bir de öteki yüzü var ki, o da gurur verici.
Yurtdışı üniversitelerin kabulleri şu günlerde bir bir açıklanıyor. Hatta tamamlanmak üzere. Bu yüzden hemen her gün farklı bir okulumuzdan kabul edilen öğrencilerin listesi geliyor.
Öylesine liselerimiz var ki, dünyanın en iyi üniversitelerine hemen her yıl öğrenci gönderiyorlar. Bu üniversitelere girmek, mezun olmak ve arkadan gelen öğrencilere referans oluşturmak o kadar zor ki, ama okullarımız ve gençlerimiz bunu büyük bir başarıyla gerçekleştiriyorlar.
İşte bu başarı modellerimizden birisi de Sezai Türkeş- Fevzi Akkaya tarafından kurulan,
Küresel krizin eğitimi de vuracağına yönelik ciddi sinyaller gelmeye devam ediyor. Eğitim sektöründen kiminle konuşsanız panik halinde. “Önümüzü göremiyoruz” diyorlar, başka bir şey demiyorlar. Hemen hepsinin şikâyeti farklı. En belirgin olanlar ise kitlesel. Çok sayıda öğrenci, öğretmen ve veliyi ilgilendirenler.
Bir öğretim kurumu zora girdiğinde, sadece sahibinin ya da sadece o okulun zora gireceğini düşünmek safdillilik olur. En ufak bir kriz bile tetikleyici olur ki, nerede duracağı hiç belli olmaz.
Birileri her ne kadar görmese de sektörde alarm zilleri çalıyor. İşte bunlardan bazıları:
- Öğrenci bursları giderek artan oranda kesiliyor
- Harç kredisini yatıramadığı için kayıt yenileyemeyen öğrenci sayısı artıyor
- ÖSS başvuruları geçen yıla göre 200 bine yakın azaldı
- Kolej ve dershanelerde ödenmeyen senet sayısı, kurumları etkileyecek boyutlara geldi
Türk-Amerikan ilişkileri ve Başkan Obama’nın Türkiye ziyareti, anlaşılan o ki, gençler arasında, devlet katında olduğu kadar etkili olmamış. Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin Obama’ya ve ziyarete bakışı, dünya gençliğinden çok farklı. Kuşku ve kızgınlık dolu.
En büyük alkışı “ABD’nin dostluğu, düşmanlığından daha tehlikeli” sözleri aldı.
Sedat Ergin, İlter Türkmen ve Soli Özel’in konuk olduğu Genç Bakış’ta, SMS anketi, Ermenistan kapısının açılıp açılmamasına yönelikti. Yüzde 88 hayır çıktı.
İşte programdan satırbaşları:
İlter Türkmen
YÖK’ün oldubittiye getirerek gerçekleştirmek istediği “üniversiteleri parçalama projesi“nden, ilgili üniversiteler ve kamuoyu gibi, YÖK üyelerinden önemli bir bölümünün de haberdar olmadığı ortaya çıktı.
YÖK üyesi Bülent Serim’in parçalanmaya karşı çıkan muhalefet şerhi, zaten her şeyi ortaya koyuyor. İşte son YÖK toplantısında yaşananlar:
Neden karşı oy?
“Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı’na,
Yükseköğretim Genel Kurulu’nun 31 Mart 2009 günlü toplantısında alınan, kimi üniversitelerin bölünerek yeni üniversiteler kurulması ve öğretim üyelerine araştırma tazminatı ödenmesi için yasal düzenleme yapılmasına yönelik sürecin başlatılması kararına karşı gerekçelerimiz aşağıdadır.
Karşı oy yazımın karara eklenmesi için gereğini bilgilerinize sunarım.
YÖK’ün İstanbul, Marmara, Gazi, Uludağ ve Selçuk üniversitelerine yönelik olarak aldığı karar tartışmaları da beraberinde getirdi. Üniversite rektörleri, bölünme kararına kesinlikle sıcak bakmıyor. Ama YÖK’le aralarının açılmaması için şimdilik suskunluğu tercih ediyor. Bu yönde bir sürecin başlatılmasına en büyük tepki, öğrenci ve öğretim üyelerinden geldi.
YÖK üyelerinden bazıları da “dayatmayla” alınacak bir bölünme kararına kesinlikle sıcak bakmadıklarını dile getirdiler: “Eğer ille de bir yeniden yapılanma olacaksa, bu, YÖK kanalıyla değil, üniversitelerin kendi inisiyatifiyle gerçekleşmeli...”
YÖK’ün “parçalanma” konusundaki tek kriterinin, öğrenci sayısı olduğu öğrenildi. Söz konusu 5 üniversite ismi belirlenirken de “öğrenci sayısının 40 binin üzerinde olması“ kriteri esas alındı. Eğer 30 ya da 35 bin rakamı kabul görseydi, parçalanacak üniversite sayısı en az üç katına çıkacak ve bu da
İstanbul, Marmara, Gazi, Uludağ ve Selçuk Üniversitesi’nin parçalanması için düğmeye basıldı. Son YÖK Genel Kurulu’nda alınan karar çerçevesinde, konuyu daha detaylı incelemek için komisyon kuruldu. Yapılan inceleme sonunda, bu üniversitelerden tümü ya da bir bölümü, aynı ad altında ya da farklı isimlerde yeniden yapılanacak.
Üniversitelerin parçalanması, daha önce de çeşitli vesilelerle gündeme gelmiş ancak öğretim üyesi, öğrenci ve mezunların tepkisi nedeniyle hayata geçirilememişti. Yeni YÖK yönetiminin pek çok konuda olduğu gibi, bu konuda da ben yaptım oldu dayatması içine gireceği belirtiliyor.
Gül’ün Çankaya’ya çıkması ile birlikte, YÖK’teki Anayasal dengeler altüst oldu. Anayasa’ya göre, tek kutuplu bir YÖK yerine üç kutuplu bir yapılanma sözkonusu. Üyelerin üçte birini Çankaya, üçte birini hükümet, üçte birini de Üniversiteler Arası Kurul atıyor.
İzmir’in efsane başkanı Ahmet Piriştina’nın ani ölümü, başta ailesi olmak üzere çok kişinin hayatının akışını değiştirdi. Bunlardan biri de Başbakan Erdoğan’a rağmen ikinci kez başkanlık koltuğuna oturan Aziz Kocaoğlu.
Piriştina’nın yerine isim arayışları sürerken o hep arka planda kaldı. Aday göstermek isteyenlere, “Bornova halkına sözüm var, onları bırakmam” dediyse de, kader bir anda kendisini İzmir Büyükşehir Başkanlığı koltuğuna oturttu.
Sonra zorlu bir dönem geçirdi. Piriştina’nın ardından İzmir halkının onu kabullenmesi uzun süre aldı. Ama son birkaç yıl içerisinde öylesine sıcak bir diyalog kurdular ki 29 Mart’ta CHP olarak oy patlaması gerçekleştirdiler.
Kocaoğlu, dün, gazetemizin konuğuydu. Uzun uzun İzmir’i ve yapacaklarını anlattı. Onun kadar biz de heyecanlandık. Hatta gidip İzmir’de mi yaşamalı diyen arkadaşlarımız oldu.
İzmir söz konusu olduğunda, kafamda belli bir yere oturtamam. Sanayi kenti mi yoksa ticaret, tarım, fuar, turizm kenti mi? Ya da üniversite kenti mi? Başkan