Diyalog Bir anlamda, cumhurbaşkanlığını MHP'nin aceleciliği yüzünden kaybetti. Tıpkı Başbakanlık koltuğunu son dakikada Çiller'e kaptırdığı gibi...Bir önceki dönemin TBBM Başkanı Arınç, şimşekleri üzerine çekip ikinci dönem şansını zora sokmasıydı, Toptan'ın oturacağı muhtemel koltuk Milli Eğitim Bakanlığı'ndan başkası değildi. Mehmet Sağlam da konuşuluyordu, ama yapıcı kişiliği onu öne çıkarmıştı. Arınç, köşesine çekilme kararı alınca, Meclis Başkanlığı'nın tartışmasız bir numaralı ismi oldu. Ama keşke şu anda Milli Eğitim Bakanlığı koltuğunda o oturuyor olsaydı.Kendisinin de önceki gün dile getirdiği gibi belki de o zaman, türban için ne anayasa değişikliğine gerek kalacaktı ne de ek 17'nci maddeye. Bu süreç yaşanmayacağı için gerginlikler de hiç olmayacaktı.Bu bir varsayım mı, hayal mi yoksa öngörü mü? Adına ne derseniz deyin, eğer Toptan Çankaya'da ya da MEB'de oturuyor olsaydı, kesinlikle bu noktaya gelinmezdi. Çünkü kendisini öteden beri tanıyoruz. Kriz üreten değil, tam aksine, kriz oluşumunu ta en başından önleyen biri.Zaten AKP içerisinde ve parlamentonun tümünde saygı duyulan bir noktaya gelmesi de bu yüzden. Her ne kadar zaman zaman kendini bile şaşırtacak çıkışlar
Diyalog Diyelim ki Anayasa Mahkemesi, yapılan anayasa değişikliklerini, Anayasa'nın ruhuna aykırı buldu. Tabii önce Çankaya'nın onayının gerektiğini de unutmamak gerekir.Peki o zaman ne olacak?En başa mı dönülecek?Madem dönülecekti, bu biliniyordu, o halde neden onca gerginlik yaşandı? Bu konuda senaryo çok. Seçim yatırımı diyenler de var, beceriksizlik diyenler de. Ama en çarpıcı olanı, farklı gelişmeleri perdelemek. Bunların en başında da ekonomik gidişat geliyor.Başbakan Erdoğan, partisinin grup toplantısında, bu soruları tek tek önce kendi kendine sordu. Sonra da cevaplarını verdi. Ama, pek inandırıcı olmadı ki hâlâ konuşulmaya devam ediyor. Hem de hararetle ve artan bir şekilde.Olayın siyasi boyutları bir yana, anneleri, babaları, gençleri asıl üzen, tüm bu "oyunların" öğrenciler üzerinden oynanması. Katsayılar ve türban yüzünden yüz binlerce öğrenci, yıllardır umut peşinde. Bugün, yarın denilerek 5 yılları çalındı. O yetmiyormuş gibi hâlâ "umut tacirliği" yapılıyor olmasını gerçekten anlamak mümkün geliyor.Sadece AKP mi, diğer partiler de artık lütfen eğitimin ve öğrencilerin üzerinden ellerini çeksinler. Olayları kendi seyrine bıraksalardı çoktan çözülmüştü. Söylenen hep
Diyalog YÖK'ün resmi açıklamasında, nihai kararın, sivil toplum örgütlerinin de görüşleri alındıktan sonra verileceği ve sistemin gelecek yıl tümüyle değiştirileceği vurgulandı. Böyle bir yöntem izlemeleri halinde, kendilerini ilk kutlayan biz oluruz. Çünkü aklın ve bilimin gereğini yerine getirmiş olurlar.Ama gayri resmi açıklamalarda sanki Milli Eğitim Bakanı Çelik'in YÖK'e bazı dayatmalarda bulunduğu sinyalleri geliyor. Çelik, geçen hafta, ben ÖSS'de şöyle şöyle değişiklikler olsun istiyorum demişti. Şimdi bazı çevrelerde sanki onun söyledikleri hayata geçecekmiş izlenimi veriliyor.YÖK, umarız, resmi açıklamasının gereğini yerine getirir. Yani, konuyu konunun ilgilileriyle enine boyuna tartıştıktan sonra karar verir... YÖK, bu yıl için katsayılara yönelik düzenleme yapmaktan vazgeçti. Türbandan sonra bir de katsayılar, gerçekten ülkeyi iyice gererdi. Daha da önemlisi, şipşak ve siparişle alınmış bir karar izlenimi yaratırdı. Doğru olanı yaptılar. Ama en azından, meslek lisesi mezunlarının, kendi alanlarıyla ilgili fakültelere girişte, puan kayıplarını önleyici, makul bir düzeltme yapabilirlerdi. Buna da kimsenin itirazı olmazdı. Milli Eğitim Bakanı Çelik, öğrencilerin
Diyalog Türbanın siyasi bir simge olup olmadığına yönelik SMS anketine ise 30 bine yakın izleyici katıldı. Sonuç: Yüzde 76 evet, yüzde 24 hayır.Eski YÖK Başkanı Kemal Gürüz, Ankara Üniversitesi Rektörü Nusret Aras ve Uludağ Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Mehmet Genç'in de katıldığı Genç Bakış'ta en çarpıcı açıklamalar Kanadoğlu'ndan geldi. Adeta herkese hukuk dersi verdi.Demokrasilerde yasama, yargı ve yürütmenin olmazsa olmaz olduğuna dikkat çeken Kanadoğlu, bunların hiçbirinden vazgeçilemeyeceğini, hiçbirinin de diğerine göre üstünlüğünün olmadığına dikkati çekerek, "TBMM nasıl ki halkın gücüne dayanıyor, halktan aldığı güçle yasalar çıkarıyorsa, yargı da Türk Milleti adına karar veriyor. Bu yüzden yargı kararlarının uygulamamak ya da görmezden gelmek hiç kimsenin yapacağı bir şey değil" dedi.Kanadoğlu, son yapılan anayasa değişikliğinin bir komedi olduğunu da vurgulayarak, "Yeni hiçbir şey getirmemiştir. Dolayısıyla türbanın serbest kalması mümkün değil. Mümkün de olamaz. Çünkü Anayasa'nın değiştirilmez maddeleri ve genel ruhu, buna müsaade etmez" uyarısında bulundu.Bunun üzerine, "Olur ya, değiştirilmez maddeler, değiştirilmeye çalışılırsa ne olur?" sorusuna geçmişten bir
Diyalog Dahası, 17. maddenin yeniden düzenlenmesinden hemen sonra, YÖK uygulama yönetmeliği de değiştirilmeli ki, üniversiteler arasındaki farklılıklar ortadan kalksın.Ankara Üniversitesi, Anayasa'nın 10 ve 42'nci maddelerinde yapılan değişiklikten sonraki durumun, bir hukuk değerlendirmesini yaptı. Ortaya çarpıcı tespitler çıktı. İşte kafaları kurcalayan pek çok soruya yanıt verecek bu hukuk değerlendirmesinin özeti:"Anayasa'nın 10'uncu maddesinde düzenlenen eşitlikle ilgili hükme "ve her türlü kamu hizmetlerinden yararlanılmasında" ibaresi eklenmiştir. Anayasa'nın eğitim-öğretim hakkını düzenleyen 42'nci maddesine "Kanunda açıkça yazılı olmayan herhangi bir sebeple kimse yükseköğrenim hakkını kullanmaktan mahrum edilemez. Bu hakkın kullanımının sınırları kanunla belirlenir" hükmü eklenmiştir.Bu iki hüküm birlikte değerlendirildiğinde, şu an için yükseköğretim kurumlarında mevcut uygulamayı doğrudan etkileyecek bir hukuki sonuç doğmamıştır. Çünkü anayasa kuralları soyut hükümler öngörürler ve kanun koyucuya yapacakları yasal düzenlemeler için bir sınır çizerler. Kaldı ki, bu husus son anayasa değişikliğinde de benimsenmiş ve bu nedenle 42'nci maddede yapılan yeni düzenlemenin
Diyalog Türkiye geneline bakıldığında da durum farklı değil. Meclis'ten kahvehanelere, sivil toplum örgütlerinden holding merkezlerine kadar, herkes işini gücünü bıraktı, türbanla yatıp türbanla kalkıyor.Konuşulmayacak mı? Elbette konuşulacak. Çözülmesin mi? Elbette çözülsün. Ama toplumu germeden. Hukuktan şaşmadan.Ama ortalık toz duman. YÖK'ten, üniversitelerden, yargıdan, medyadan, derneklerden ve vatandaştan çok farklı sesler yükseliyor. Sanki tahammülsüzlüğün, bölünmüşlüğün ayak sesleri gibi.AKP kurmayları bunu mu istiyordu? Bu gerginliğin nereye kadar tırmanacağının farkındalar mı? Filmin sonunu görebiliyorlar mı? Yoksa pek çok konuda yaptıkları gibi göç yolda düzelir mantığıyla mı hareket ediyorlar?.. Üniversiteler tam anlamıyla türbana kilitlendi. Ne bilim ve araştırma konuşuluyor ne de öğrenci ve öğretim üyelerinin sorunları. Hangi rektörle konuşsak, gerginlik beklentisi içinde. "TBMM topu aldı, bize attı. Öğrenci ile bizi karşı karşıya getirdi. Orta net bir durum yok. Türbanlı öğrencileri almasak neden almıyorsunuz diye kızanlar da var. Serbest bıraksak, ortada hukuki bir netlik yokken, bu ne acelecilik, bu ne teslimiyetçilik diye seslerini yükseltenler de. Şaşırdık
Diyalog Üniversiteli gençler, siyasetle ilgilenmeyecek mi, ülke sorunlarına sahip çıkmayacak mı? Elbette fazlasıyla her konunun içinde olacaklar. Ama, Ankara'da ya da farklı odaklarda tezgâhlanan siyasetin bir parçası haline geldiklerinde, onları tanımak adeta imkânsız hale gelebiliyor.12 Eylül öncesinde, normal zamanlarda güle oynaya şakalaşan arkadaşlarımız, dışarıdan kavga sesleri geldiğinde, dersi bırakıp birbirine girer, bir süre sonra olaylar yatıştığında ise kafaları, gözleri yarık şekilde derslere devam ederlerdi.Ecevit ve Demirel'in akıl almaz polemikleri nedeniyle ülke öyle bir noktaya gelmişti ki, en büyük acıyı üniversite öğrencileri çekti. Pek çoğu yaşamını yitirdi, pek çoğu hapishanelere düştü. Pek çoğunun da öğrenimi yarıda kaldı. Peki sonra ne oldu?Ecevit başbakan, Demirel de cumhurbaşkanı.Ya onların yarattığı kaosun mağduru öğrenciler?Ne bir daha o kaybolan yıllarını geri getirebildiler ne de öğrenimlerine devam edebildiler. Olan sadece onlara oldu.Şimdiki tartışmaların da onlardan bir farkı yok. Üniversiteye yansıması halinde fatura yine öğrenciye çıkacak.Gariban türbanlı öğrencilerin öğrenimleri yarıda kalırken, yangını körükleyenlerin çocukları dünyanın en iyi
Diyalog Katsayı deyip geçmeyin, en az türban kadar önemli. Çünkü öğrencilerin tümünü ilgilendiriyor. Alınacak kararlar, tıpkı türbanda olduğu gibi Türkiye'yi hop oturtup hop kaldırabilir. Dahası, son kararı yine mahkemeler vermek zorunda kalabilir.ÖSS ve katsayılar, acele getirilmeyecek kadar stratejik bir konu. Oldubittiye getirilerek alınacak bir karar, milyonlarca genci küstürmenin ötesinde, tüm ortaöğretim sistemini ve üniversitelerdeki eğitimi altüst etme noktasına getirebilir. İşte bu yüzden, enine boyuna tartışılması gerekir.Doğru olan, alternatif sistemleri yeterince tartışıldıktan sonra, en uygun olanı seçip uygulamaya gelecek yıldan itibaren başlanması. Onun dışındaki bir çözüm, çözümsüzlüğü de beraberinde getirir.ÖSYM, sınav konusunda, dünyaca ünlü bir kuruluşumuz. Pek çok ülkeye danışmanlık veriyor. Ama nedense, yeni YÖK yönetimi kendilerini yeterince ciddiye almıyor. Önceki güne kadar kendilerinden ne görüş aldılar ne de katsayıları tümüyle kaldırırsak neyle karşılaşırız diye sordular...Katsayılar kesinlikle yeniden gözden geçirilmelidir. Mevcut durum büyük haksızlıklara neden oluyor ve mutlaka değiştirilmelidir. Bu konuda yüzlerce yazı yazdım.Ama oldubittiye de