Diyalog Sezer döneminde de Çankaya ile üniversitelerin arası, Gürüz nedeniyle limoniydi. Teziç döneminde de çok iyi olduğunu söylemek yanıltıcı olur.Anayasa değişikliği ve ardından katsayılara yönelik girişimler, sanki bir intikam sürecine girildiğinin işaretleri olarak algılanıyor.İşte bu yüzden, eğer aksi bir durum söz konusu ise yani bir intikam durumu söz konusu değilse, bunun öncelikle üniversitelere, ardından da kamuoyuna anlatılması gerekmez mi?Tedirginlik, sadece rektörlerle sınırlı değil. Üniversite senatolarının aldıkları kararlar ortada. Kaldı ki, siyasetçiler nasıl ki seçimle işbaşına geliyorsa, rektörler de aynı yöntemle koltuklarına oturuyor. Pek çoğunun aldığı oy oranı da iktidarınkinden hiç de az değil!Çankaya, hükümet, YÖK ve üniversiteler arasındaki gerginlikler nedeniyle, yükseköğrenimin ana sorunları, hep göz ardı edildi. Şu anda da değişen bir şey yok gibi.Yine benzer çekişmeler yaşanıyor. Oysa, Başbakan Erdoğan'ın ortaya koyduğu hedefler var. Eski YÖK yöneticilerini ve üniversite rektörlerini, hep beceriksizlikle suçlayıp, "Neden dünyanın en iyi üniversiteleri arasında yoksunuz?", "Neden AB projelerinden yararlanamıyorsunuz?" diye eleştirmiyor muydu?Şimdi bu
Diyalog 1982 Anayasası hazırlanırken, kuvvetler ayrılığı dengesi gözetilerek, YÖK üyelerinin üçte birini Çankaya, yani devlet, üçte birini hükümet, üçte birini de ÜAK, yani üniversiteler seçsin ilkesi benimsenmiş.Çankaya ile hükümetin aynı öngörülere sahip olacağı sanki hiç düşünülmemiş. Oysa şimdi gelinen nokta, hükümet ile Çankaya arasında hiç fark yok gibi. Atanan üye profilleri de birbirinin aynı. Güya atamalarda objektif olunacaktı. Güya bilime, araştırmaya öncelik verilecekti. Ama sanki birinci öncelik, AKP'ye yakınlık olmuş. Aynı hatayı, bu kadar olmasa da, önceki cumhurbaşkanları da yapmıştı. Sonuç ise hüsran olmuştu.Merak ediyorum, eskiden atananlar da dahil, YÖK üyelerinin bilimsel karneleri nedir? Bugüne kadar kaç uluslararası yayın yaptılar? Kaç refere aldılar?İçlerinde YÖK Başkanı da dahil "bilimsel yetersizlik" gerekçesiyle profesörlüğü geri dönenler varmış. Bu doğru mu? Başkalarını bilmem ama ben özellikle merak ediyorum. Tüm YÖK üyelerinin bilimsel performansları bir bir ortaya konsun ki, bundan sonra atacakları adımları bu çerçevede değerlendirelim.Bir de 7 Şubat'ta, yeni üyeleri daha ilk toplantıda katsayılar konusunda karar vermeye zorlamak ne kadar doğru?Bu
Diyalog Bu konuda engellemeler yok mu? Fazlasıyla var. Sadece türbanlılara mı? Kesinlikle hayır. Bugün okuma yazma bilmeyen 7.5 milyon vatandaşımızın okula gidememesinin nedeni, ne türban ne de başka kısıtlamalar. Sadece ve sadece vurdumduymazlık...Eğer eğitim-öğretim hakkının kutsal olduğuna inanıyor ve bu yönde samimi çaba gösteriyorsak, gelin işe önce bu 7.5 milyon vatandaşımız neden okuma yazma öğrenemedi oradan başlayalım. Yoksa yasalarda, Anayasa'da yapılacak düzenlemelerle bu kaosu çözemezsiniz.Anayasa, "Din, dil, ırk, zengin, fakir, kentli, köylü fark etmeksizin, tüm vatandaşlarımız için temel eğitim zorunlu ve parasızdır" diyor. Peki gereği yerine getirildi mi?Getirilseydi hâlâ 7.5 milyon insanımız, 21. yüzyılda kara cahil kalır mıydı?Bu yüzden yasal düzenlemelerin, türbanlıların ve meslek liselilerin eğitim sorununu çözeceğini söylemek, kocaman bir kandırmaca olmanın ötesine geçemez.Türbanlılar, meslek liseliler ve diğer tüm gençler, istedikleri alanda öğrenim görmesinler mi? Elbette görsünler. Eğer bunu herkes canı gönülden istiyorsa, her şeyden önce, siyasetçilerin bu konunun üzerinden ellerini çekmeleri gerekiyor.Yoksa, pedagojik bir sorun patolojik bir sorun haline
Diyalog Gerginliğin artması, kutuplaşmanın doruğa çıkması, huzurun bozulmasından en fazla kim tedirginlik duymalı? Elbette iktidar. Peki onlar ne yapıyor? Yangına körükle gidiyor.Bugün hemen hemen aynı saatlerde Ankara ve İstanbul'da taban tabana zıt toplantılar. Sivil toplum örgütleri Anıtkabir'e gidip hükümeti Ata'ya şikâyet edecekler.İstanbul Fatih'teki toplantının hedefinde de yine iktidar var. Onlarda sınırsız örtünme hakkı isteyecekler.Bu gerginlik yarın üniversitelere ve sokağa da taşarsa kime ne yararı olacak?Sivil toplum örgütlerinden, sendikalardan, önemli kurumlardan zehir zemberek açıklamalar geliyor. 12 Eylül öncesinde bile böylesine sert söylemler olmamıştı.Üstelik türbana yönelik görüşmeler daha TBMM'de başlamamışken.En büyük kırılma, dün, YÖK ile Üniversiteler Arası Kurul (ÜAK) arasında yaşandı. Bugüne kadar hiçbir zaman YÖK ile ÜAK karşı karşıya gelmemişti. Üniversitelerarası Kurul dün olağanüstü toplanmak için karar aldı. Ama YÖK Başkanı bu toplantıyı engellemek için her türlü girişimde bulundu. Başaramayınca da toplantıya katılıp, rektörleri adeta tehdit etti. Bir yandan özgürlük istedi, öte yandan, bu sizin işiniz değil diyerek türbanı konuşmalarını yasaklamaya
Diyalog Kolej, çok uzun yıllar, sadece başkentin değil, Türkiye'nin gözde okullarından biri olarak anıldı. Bir ara duraklama dönemine girse de son yıllarda yeniden atağa geçti ve Türkiye genelindeki 26 okul ve verdiği on binlerce bursla yeniden eğitim camiasının gözdesi haline geldi.Hafta başında Ankara'da gerçekleşen Uluslararası Eğitim Sempozyumu'nun ev sahipliğini de yine TED gerçekleştirdi. Türkiye'nin yanı sıra dünyanın dört bir tarafından da uzman konuklar katıldı. Eğitime dayalı bir ekonomi mucizesi yaratan Güney Kore Başbakan Yardımcısı, BM ve UNESCO temsilcilerinin yanı sıra üniversiteler, sivil toplum örgütleri ve eğitime yön veren kuruluşlardan da temsilciler vardı. Bir dizi kararlar alındı. Bunların en başında da eğitimin, siyasi etkilerin uzağında tutulması geldi.Bu haftaki Genç Bakış'ı, önceki gece, bu ortamda gerçekleştirdik. 80 yılda çok önemli bir değişim süreci geçiren eğitim sistemimizi, TED mezunları ve TED öğrencileriyle masaya yatırdık.TED, sadece doktor, mühendis, bilim adamı yetiştirmemiş. Yeniden inşa edilen genç cumhuriyetin ihtiyaç duyduğu neredeyse tüm alanlara yönelecek sağlam kafaların altyapısını oluşturmuş.Mezunları arasında o kadar çok ünlü vardı
Diyalog Gecikmenin daha da uzaması halinde, bu yıl üniversiteye girişte ciddi sorunlar yaşanacak. ÖSS takviminde daha şimdiden bir aylık bir gecikme söz konusu. Katsayı tartışmaları nedeniyle bu gecikmenin daha da uzayacağı ve bunun da krize dönüşeceği vurgulanıyor.Şu anda 21 üyeli YÖK'te 5 üyelik boş duruyor. Bunlardan 3'ü Çankaya, ikisi de Üniversitelerarası Kurul (ÜAK) kontenjanından. Gül, ÜAK kontenjanından seçilen Necmi Yüzbaşıoğlu'nun atamasını 1.5 aydır onaylamıyor. Yine ÜAK kontenjanından seçilen Celal Şengör'e de onay vermiyor. Bu arada kendi ataması gereken üç adayı da bir türlü belirlemiyor. Katsayı krizi, türbanı da gölgede bırakacak şekilde Türkiye'nin gündemine geliyor. Çankaya'nın YÖK üyelerini atamaması yüzünden YÖK Genel Kurulu toplanamıyor. Toplanamadığı için de, ÖSS'ye yönelik kararlar alınamıyor. Bu yüzden de ÖSS başvuruları gerçekleşemiyor. AKP, önceki yıllarda çok büyük gerilimlere neden olan katsayı krizine, YÖK genel kurulu'nda sağlanacak çoğunlukla çözüm bulmaya çalışıyor. Bu yüzden de YÖK Başkanı Özcan, AKP görüşüne yakın çoğunluk sağlanıncaya kadar YÖK Genel kurulu'nu toplamamakta ısrar ediyor.Şu anda çoğunluk, AKP'nin bakış açısının tam tersi yönde. Ama
Diyalog Necdet Hoca akademik kökenli. Siyasetten önce de üniversitedeydi. Şimdi de. Dikkat çekmek istediği nokta ise, türbana yönelik düzenlemelerin harp okulları ve polis akademisini de içine alacak şekilde düzenlenmesi.Harp okulları ve Polis Akademisi kanunlarına göre, tüm bu okullar birer yükseköğretim kurumu. Üniversiteler Arası Kurul'da temsilcileri var ve askeri hükümler dışında 2547 sayılı YÖK Yasası'na tabiler.Necdet Hoca'nın tedirginliği şu noktada başlıyor: Anayasa'ya "Kılık kıyafetleri nedeniyle hiç kimsenin yükseköğrenim hakkı engellenemez" şeklinde bir madde konulması halinde, bu kapsama Gülhane Askeri Tıp Akademisi (GATA), Kara, Deniz, Hava harp okulları ve Polis Akademisi de alınmak istenir...Dün bu çerçevede, harp okulları, polis akademisi kanunları ile YÖK ve Anayasa'nın ilgili maddelerini bir kez daha didik didik ettik. İlginç noktalar ortaya çıktı. İşte size Harp Okulları Kanunu'ndan iki madde:Madde 3: Yükseköğretim kurumları: Üniversiteler, yüksek teknoloji enstitüleri, harp okulları ve bunların bünyesinde yer alan fakülteler, enstitüler, yüksekokullar, konservatuvarlar, meslek yüksekokulları ile uygulama ve araştırma merkezleridir. Madde 9: Harp Okulu
Diyalog Hepsinde de Başkan Öztürk'ün önemli katkıları vardı. Hele hele Bostancı'daki diş polikliniği çoluk çocuk, yaşlı genç dolup taşıyordu. Her gün yüzlerce öğrencinin dişleri kontrolden geçiyor, tedavi gerekenlere tedavi yapılıyordu. Çocukları içeride gülen yüzlerle dişçi koltuğuna otururken, anneleri bir başka salonda diş sağlığı ve bakımı konusunda bilgilendiriliyordu. Örtülü annelerin sayısı da bir hayli çoktu. Onlar da tıpkı çocukları gibi yapılan hizmetleri anlatırken, sık sık "Selami Başkan çok yaşa" diyerek minnettarlıklarını dile getiriyorlardı. Belli ki başkanlarından memnunlardı. Belli ki başkanları, hizmet yarışında hiçbir ayrım gözetmiyordu...Eski bir Kadıköylü olarak Süreyya Sineması'nın yeniden o görkemli haline kavuşması ve perdelerini açması da son aylarda Kadıköy'de yapılan önemli hizmetlerden birisiydi. Smokinli, papyonlu, şık ve zarif Kadıköylüler açılışa farklı bir atmosfer katmışlardı. Tıpkı sahneden fırlamışçasına sokaklara dağılan ve açılışı Kadıköylülere müjdeleyen kostümlü, peruklu opera oyuncuları gibi...Selami Başkan, ayaküstü sohbetler sırasında "Okullara da çok büyük katkımız oluyor" deyince, "Ben gördüğüme inanırım" dedim. Bunun üzerine geçen hafta