İki farklı Türkiye

5 Ekim 2001


<#comment>Fazla uzağa gitmeye gerek yok. Türkiye’nin iki farklı yüzünü görmek için İstanbul’da biraz dolaşmak yeterli.
Bu gerçeği en çarpıcı bir şekilde görmek istiyorsanız Compex 2001 Bilişim Fuarı’na gidin.
İstanbul, bir yanda yüz binlerce okuma yazma bilmeyeni ile orta çağ karanlığında kalırken öte yanda 21. yüzyılı yaşıyor. Bilişim teknolojisinde Batı neredeyse biz de oradayız. Peki ne kadar yaygın? İşte o tartışılır!..
Gençlerimizin teknolojinin son harikası bilgisayarları çocuk oyuncağı gibi kullandıklarını görünce gururlandık. Türk firmalarının bilişim sektöründe kat ettikleri mesafeyi görünce de geleceğe yönelik umudumuz arttı.
Anadolu yollarını arşınladığımız TIR’ımız fuar boyunca da gençlerimizin uğrak yeri oldu. Önceki gün, Microsoft Genel Müdürü Haluk Maga ve Fujitsu Genel Müdürü Nezih Süzen’le birlikte sektöre yönelik sorunları dinledik. İlginç öneriler geldi. Örneğin binlerce okulda bilgisayar laboratuvarı var. Hafta sonlarında kurslar açılarak bilgisayar kullanımı daha yaygın hale getirilemez mi?
Cumhurbaşkanı gibi Başbakan ve yardımcıları da bilişim teknolojisinin çok uzağında. Haydi neyse diyebilirsiniz ama okul müdürlerinin hala

Yazının Devamı

Cumhurbaşkanı güzel konuşuyor da...

3 Ekim 2001


<#comment>Eğitim konusunda keşke siyasiler de Cumhurbaşkanı Sezer kadar duyarlı olabilse.
Başbakan ve diğer koalisyon ortakları gibi muhalefet partilerinin de eğitim adına bugüne kadar ortaya koydukları tek proje yok.
Oysa eğitim Türkiye'nin öncelikli sorunlarından biri.
Çağdaş bir eğitim politikası oluşturmadan bir yere varmanın mümkün olmadığını Sezer önceki gün TBMM'nin açılışında öylesine güzel dile getirdi ki fazla söze gerek yok.
Peki bu kadarı yetiyor mu? Kesinlikle hayır.
Cumhurbaşkanı'nın altına imza atmayı bir saniye bile düşünmeyeceğimiz sözlerini birlikte okuyalım:

Yazının Devamı

Üniversiteler açılıyor ama

2 Ekim 2001


<#comment>Üniversiteler bir bir yeni öğretim yılına açılıyor. Ama ne bir coşku var ne de heyecan. Rektöründen öğrencisine kadar herkes sorun yumağı halinde. Bir dokun bin ah işit konumundalar.
Rektörler kaynak sıkıntısından, öğretim üyeleri maaşlarının azlığından, öğrenciler ise hemen her şeyden şikayetçi. En önemli sorunları: barınma. Pek çok ilde yurtlarda yer olmağı için öğrenciler ne yapacaklarını şaşırmış durumda. Okulunu bırakıp memleketine dönenler bile var. Öğrenim harçlarının yüzde 54 artmış olması, ev kiralarının ikiye katlanması ve ders araç gereçlerinin yanına yaklaşılamayacak kadar pahalanması da öğrenciyi çileden çıkartıyor.
Özel üniversitelerden çoğunun hala dolarlı ücrette ısrar etmesi, İTÜ gibi bazı üniversitelerin hazırlık sınıfı öğrencilerinden harç üzerine harç alması, MHP'li kadrolaşmanın yarattığı tedirginlik ve hocalardaki moral bozukluğunun öğrencilere de yansıması yeni öğretim yılının sönük açılmasının diğer nedeni...
Üniversitelerin soruları çözülemez mi, elbette çözülür. Ama sahip çıkanı yok. Cumhurbaşkanı ve Başbakan hala YÖK Başkanı'yla konuşmuyor. Dolayısıyla Çankaya ve hükümet ile üniversiteler arasındaki diyalog kopmuş durumda.

Yazının Devamı

Avni Akyol'u özledik

30 Eylül 2001


<#comment>20 yıllık gazetecilik yaşamımda öylesine çok milli eğitim bakanı tanıdım ki, birkaçı dışında iz bırakan olmadı. Avni Bey iz bırakan biriydi. Deprem onu da aramızdan aldı götürdü.
Kendi çocukları gibi sevdiği öğrencilerden birkaçı yaptırdığı yurtta yaşamını yitirince kahrından öldü. Oysa sadece onun vakıf ve yurt binası değil Düzce'nin yarısı yıkılmıştı. Ama onun yüreği dayanamadı...
Bugün onun ölüm yıldönümü. Düzce'deki mezarı başında saat 11'de bir kez daha anılacak. Gönül isterdi ki Milli Eğitim Bakanlığı da ansın. Onun yüreğindeki sevgi selini, eğitim aşkını bir kez daha yeni kuşaklara anlatsın.
Hani insanlar birilerini özler. Arada bir konuşmak ister. Acaba o bu konuda ne düşünüyor der. İşte Avni Bey kendisini tanıyanlar için böylesine bir tutkuydu. Rahmetle anıyor, yakınlarına sabır diliyoruz...

İstanbul'un eğitim ayıbı

Yazının Devamı

Anadolu liselerine giriş

29 Eylül 2001


<#comment>Okulların açılmasının üzerinden üç hafta geçmesine karşın anadolu liselerinde kayıtlar ancak dün tamamlanabildi. Ama hala boş kontenjanlar var. Bugünkü çarpık sistemde kayıtlar yıl sonuna kadar devam etse de yanlışların önüne geçmek ve kontenjanları doldurmak mümkün değil.
800 puanlı öğrencilerin giremediği okullara 680 puanlı öğrencilerin kayıt yaptırması velileri çılgına çevirdi. Yüzlerce öğrencinin girmek için can attığı okullardaki boş kontenjanların doldurulmadan kayıtların kapanması da eleştirilerin odağını oluşturuyor...
Geçtiğimiz öğretim yılında ilköğretim okullarını bitiren öğrenci ve velilerin yaz tatilleri, saçma sapan sınav sistemi yüzünden zehir oldu. Aynı sıkıntıların önümüzdeki öğretim yılında da yaşanmaması için şimdiden bir dizi önlemin alınmasında sonsuz yarar var.

Tek sınav yapılsın
Aslında çok kolay çözülebilecek sorunlar basiretsiz yöneticiler yüzünden baş ağrıtmaya devam ediyor. Oysa bu konuda yaşanan sıkıntılar rahatlıkla çözülebilir. İşte öneriler:

Yazının Devamı

Eğitime bürokrasi arası

28 Eylül 2001


<#comment>Türkiye gerçekten garip bir ülke. Hem de çok garip. Bütün yaz oturup öğretmen tayinlerini okullar açıldıktan sonra yapıyor diye Milli Eğitim Bakanlığı'nı eleştirirken, üniversitelerin de onlardan farklı olmadıkları ortaya çıktı.
Marmara Üniversitesi İletişim ve Diş Hekimliği fakültelerinde dersler yılbaşına kadar ertelendi. Gerekçesi de bir hayli komik. Fakülte binalarının depreme dayanıklılığı artırılacakmış. Peki neden bütün yaz oturuldu da şimdi tadilat yapılıyor sorusuna verilen cevap da Türkiye'nin içler acısı durumunu ortaya koyuyor.
İhale mayısta açılmış ancak usul hatası nedeniyle iptal edilmiş. Haziranda yeniden açılmış ve ancak sonuçlanmış. Anlaşılan o ki, ihaleyi açanların da, iptal edenlerin de öğrenciler umurunda değil. Bin tane gerekçe sıralanıyor ama hiçbiri de öğrencilerin üç ay sokakta kalmasını önlemiyor...
Bu arada Nişantaşı Kampüsü'nün birilerine peşkeş çekileceğine yönelik söylentiler de kulaktan kulağa yayılıyor. Tam bu aşamada iletişim fakültesi dekanının emekliye ayrılması, rektörün yurdışında bulunması, binaların boşaltılmasına yönelik yazılı bir emrin bulunmaması ve İTÜ'nün geçen yıl binaya sağlam raporu verdiğine ilişkin

Yazının Devamı

Veliler sanki sağmal inek

26 Eylül 2001


<#comment>Kayıtlar bitti okullar açıldı. Ama velilerden tırtıklanan paraların hala ardı arkası kesilmedi. Neredeyse hemen her gün, farklı bir konuda bağış toplanıyor. Velilerin tepesi atmış durumda. Verecek gücü olmayanlar çaresizlikten kime isyan edeceklerini şaşırmış durumdalar. Olanlar ise toplanan paraların nereye harcandığının bilinmemesinden şikayetçiler...
Devlet eğitim yükünün altından tek başına kalkamıyor. Bunu hepimiz biliyoruz. Velinin isyan ettiği; haksız uygulamalar ve yöneticilerin ikiyüzlü tutumu. Bir yandan zorunlu bağış yok açıklaması yapıyorlar, öte yandan yan cebime koy deniliyor. Hali vakti yerinde olanlara müsamaha gösterilirken, yaşamını güçlükle sürdürenlerden adeta söke söke alınıyor. Tıpkı geçmişte olduğu gibi okul demek, para demek oldu. Eskiden veli ne zaman okula çağırılsa para istenirdi. Bu yüzden de okullardan kaçar hale gelmişlerdi. Şimdi yine aynı günler yaşanıyor...

Güya öğrencilere 50 milyon liralık eğitim yardımı yapılıyor. Pek çok aile için gerçekten büyük para. Bu yüzden de almak için can atıyorlar. Ama gelin görün ki bu konuda da sorunlar diz boyu. Bu bağış, babası vefat eden, annesi 120 milyon lira maaşla temizlik işinde

Yazının Devamı

Kendi kendini yalanlıyor

25 Eylül 2001


<#comment>TIR'la size geliyoruz kampanyası çerçevesinde İzmir'in sorunlarını anlatırken en önemli sıkıntılarından birinin de eğitim olduğunu dile getirmiş ve birçok semtte eğitim düzeyinin Doğu'dakinden daha geri olduğunu yazmıştık. Aslında bu sözleri biz değil kenti yönetenler söylüyordu. 221 bin okuma yazma bilmeyenin bulunduğunu bizzat vali açıkladı. Özgörkerler dışında İzmirli işadamlarının üniversiteye bugüne kadar bağışta bulunmadığını üniversite rektörleri söyledi. Durum böyleyken Bakan Bostancıoğlu açıklama göndermiş. İzmir'de eğitim adına her şey güllük gülistanlıkmış ama Abbas Güçlü gerçeklere aykırı yazılarıyla halkımızda olumsuzluk ve umutsuzluk yaratıyormuş. Dahası yazdıklarımız eğitime ve gazetemize hiçbir fayda sağlamıyormuş. Sonuç olarak ne istediğini ise açıklayarak onun seviyesine inmek istemiyorum. Sadece kendi kendisini nasıl yalanladığını ve eğitime bakış açısındaki çarpıklığı görmeniz açısından şu satırları birlikte okuyalım:
"İzmir Sağlık Müdürlüğü'nün araştırma verilerine göre İzmir ilinde 221 bin kişinin okuma yazma bilmediği saptanmıştır. Ancak bu kişilerin yüzde 99'unun kontrol altına alınamayan ve önceden belirlenemeyen iç göç nedeniyle kentin

Yazının Devamı