Derviş'e mektup

20 Nisan 2001


<#comment>Atatürk ve arkadaşları, en zor ekonomik koşullarda bile eğitime ve bilime ayırdıkları kaynaklarda kısıtlamaya gitmediler. Aksine hemen her konuda tasarruf ederken eğitime ve bilime daha fazla kaynak aktardılar. Çünkü çok iyi biliyorlardı ki, hedef gösterdikleri muasır medeniyete ulaşmanın başka bir yolu yok...
Dünyaya damgasını vuran ülkelere baktığınızda da durum farklı değil. Her şey bir yana, eğitim ve bilim bir yana. ABD, Japonya, Almanya, İsrail, Kanada, İngiltere ya da Fransa'da eğitime ve bilime ayrılan kaynaklarda kısıtlamaya gidildiğini duyamazsınız. Gelen haberler, hep eğitime ve bilime yeni kaynakların kazandırıldığı yönünde...
Şimdi böyle bir ortamda, siyasilerin arpalık olarak kullandıkları fonlarla birlikte üniversitelerdeki araştırma fonları da kaldırılıyor.
Türkiye'de bilim adına bir şey gerçekleşiyorsa, bu fonlar sayesinde oluyor. Kaldırılması bilime elveda anlamına gelir. Ama bu durum, ne Başbakan'ın ne de ortaklarının umurunda. Rektörler bu yüzden Derviş'i muhatap aldılar. Ne de olsa eski hoca...
İşte Derviş'e yazılan mektup:
"Bilindiği gibi ülkemizde 53'ü devlet, 21'i vakıf olmak üzere 74 üniversite bulunmaktadır. Ancak

Yazının Devamı

İki farklı Ankara

18 Nisan 2001


<#comment>Türkiye olağanüstü güç bir dönemden geçiyor. Mali krizden etkilenmeyen yok gibi. Anne karnındaki çocukların bile geleceği ipotek altında...
Peki bu durumdan kurtulmak için ne yapılıyor? Daha ilk günden delinen IMF destekli Derviş Paketi'nin dışında ortada ne var?..
Koskoca bir hiçin ötesinde görünen hiçbir şey yok.
Hani yeni bir kurtuluş savaşı başlatmıştık? Böyle mi? Bu kavramı ortaya atanlar, bir şey yapmıyorlar hiç olmazsa tarihe saygısızlık etmesinler.
Kurtuluş savaşı ruhla olur. İnançla gerçekleşir. Topyekün katılımla, yüksek heyecanla amacına ulaşır. Lafla, entrikayla değil!..
İşte 80 yıl öncesinin Ankara'sından bir anı:

Yazının Devamı

Köy enstitüleri

17 Nisan 2001


<#comment>Dünya eğitim literatürüne önce kazandırıp ardından da yok ettiğimiz köy enstitülerinin 61. kuruluş yıldönümü, bugün yine çeşitli etkinliklerle kutlanıyor.
Köy enstitüleri olayında çok net görüldüğü gibi tarih boyunca pek çok konuda çok ciddi girişimlerimiz olmuş. Ama nedense bu görkemli projeleri aynı heyecanla sürdürememişiz.
Türk gibi başla Alman gibi bitir sözü herhalde bu yüzden çıktı. İyi başlıyoruz. Kötü bitiriyoruz. Oysa biraz istikrarlı olabilsek, bugün çok farklı noktalarda bulunabilirdik...
Köy enstitüleri neydi? Neden dünya eğitim literatürüne girdi? Bu soruların cevabı; kuruluş felsefesi olarak rehber alınan Atatürk'ün şu sözlerinde saklı:
"Bilgi, bir süs, bir hükmetme aracı veya bir uygarlık zevkinden çok, maddi hayatta başarılı olacak pratik ve işe yarar bir vasıta olmalıdır..."
Günümüzün hayattan kopuk eğitiminden vazgeçip 61 yıl öncesine yeniden dönmek elbette mümkün değil. Ama bugünkü trajik konumdan da mutlaka kurtarmalıyız. Hayata yönelik eğitimde köy enstitüleri modelini yaratan Türkiye, bilgi çağının eğitim kurumlarına da ev sahipliği yapabilir. Yeter ki inansın!..

Yazının Devamı

Diyalog eksikliği

15 Nisan 2001


<#comment>Hiç olmazsa pazar günleri hoş şeyler yazmak istiyorum. Ama ne mümkün. Gelen mesajların yüzde 99'u olumsuz. Kiminle, hangi konuda konuşsanız sorun yüklü. Bazılarının yaptığı gibi sorunları görmezden gelip havadan sudan yazmayı da en azından şu günlerde kendime yediremiyorum.
Türkiye, tüm kurumlarıyla ciddi bir değişimden geçmeli. Bu konuda elbirliği ile sesimizi yükseltmeliyiz. Üç gün sonra yine her şeyi unutup, yeni krizler beklememeliyiz. Bazen bir telefon ya da bir mektup, çok şeyi değiştirebiliyor. Herhangi bir sorunu dile getiren on binlerce telefonun, faksın, elektronik mesajın önünde kimse duramaz!..
Sadece tepkileri dile getirmek yetiyor mu? Asla. Birey, kurum ya da kamuoyu olarak üzerimize düşen görevleri de en iyi şekilde yerine getirmemiz gerekir.
Okullara konferansa gittiğimde öğrencilere hep şu telkinde bulunurum: Ailenize ve ülkeye yapabileceğiniz en büyük iyilik; önce kendinizi kurtarmanızdır...
Önümde yüzlerce mesaj var. Kimi doçent adayları için yapılan yabancı dil sınavından şikayetçi, kimi de meslek liseleri ve fen / edebiyat fakültesi öğrencileri gibi kazanılmış haklarının ellerinden alınmasından...
Hepsinin ortak noktası,

Yazının Devamı

2. üç ay başladı

14 Nisan 2001


<#comment>Başbakan Ecevit'in hocalara verdiği zam sözünü yerine getirebilmesi için istediği ikinci üç aylık süreç başladı.
Tıpkı daha önceki dönemde olduğu gibi günbegün yine verilen bu sözün takipçisi olacağız.
Ecevit şunu çok iyi bilmeli ki, eğer bu üç aylık dönemde de öğretim üyelerinin sosyo ekonomik durumunda bir iyileştirme olmazsa, akademik çevrelerde hiçbir inandırıcılığı kalmayacak!..
Cumhurbaşkanı Sezer'in önceki gün imzaladığı yetki yasası, üç ay süreyle memur ve kamu görevlilerinin mali ve sosyal haklarındaki adaletsizlikleri giderme konusunda hükümete yetki veriyor.
Evet, top ikinci kez Ecevit'in ayağında. Topu yine boş kaleye göndermekten vazgeçip taça mı atacak. Yoksa verdiği sözü mü yerine getirecek hep birlikte göreceğiz!..

Yazının Devamı

Artık sınıfta kalma yok !

13 Nisan 2001


<#comment>Milli Eğitim Bakanı Bostancıoğlu, hafta başında peş peşe iki genelge yayımladı. Aklınca, sorunları ortadan kaldırdı. Aslında yaptığının şu okullar olmazsa maarifi ne güzel idare ederim diyen Osmanlı maarif nazırından hiçbir farkı yok...
Bakan Bey genelgesinde öğretmen ve okul müdürlerine diyor ki: Liseye gelinceye kadar sınıfta kalma yok. Bu konuda söz hakkı sizin değil, velinin. Anne babaların isteği dışında hareket edenin canına okurum...
Ya ikinci genelge? O daha da felaket. Eğer bir dönem okula devam edip geçer not aldıysan, zahmet edip de bir daha okula hiç gelme. Ben seni sınıf geçiriyorum diyor.
İnanmayacaksınız ama koskoca devlet, çocuğunu kolejlere hazırlayan üç beş veli için yasaları, yönetmelikleri rafa kaldırdı...
Peki şimdi ne olacak?
8'inci sınıf öğrencileri okulu bırakıp, dershaneye gidecek? Yıl sonunda da okuluna gidip diplomasını alacak. Çünkü bakan öyle diyor...

Yazının Devamı

Kabahat kimin?

11 Nisan 2001


<#comment>Ülkede doğru giden neredeyse hiçbir şey yok. Peki kabahat kimin? Artık tıkanma noktasına gelen devletin mi, hükümetin mi, yoksa elbirliği ile hepimizin mi?
Okurlarımızdan Işık Pot, kabahat bütünüyle benim diyor ve gerekçelerini sıralıyor:
İyi bir eğitim aldım, sürekli çalıştım, sürekli vergi verdim, hiç yalan söylemedim, ülkemi soymadım, vergi kaçırmadım, rüşvet almadım, rüşvet vermedim ve hep iyi bir çocuk yetiştirmek için uğraştım durdum...
Sadece o mu bu görüşte? Kesinlikle hayır. Üzerine düşen görevi en iyi şekilde yerine getirip de hayal kırıklığına uğrayanların sayısı o kadar çok ki!
Herkes mağdur olsa ya da herkes fedakarlık etme konumunda olsa rahatsızlık bu denli olmayacak. Ama çalışan, düşünen, üreten, sorumluluklarını yerine getirenler hep kazık yerken, sırt üstü yatıp her seferinde dört ayak üzerine düşen rantiyeler yok mu, işte onlar toplumun moralini bozmaya yetiyor da artıyor...
Türkiye’nin şu anda Dünya Bankası ve IMF’nin sağlayacağı milyarlarca dolardan daha çok, "güven"e ihtiyacı var. Güvenin olmadığı bir ortamda değil 16, 116 milyar dolar da gelse Türkiye’nin düze çıkması imkansız.

Yazının Devamı

Hep aynı terane

10 Nisan 2001


<#comment>Milli Eğitim Bakanı Bostancıoğlu, Malazgirt Pansiyonlu İlköğretim Okulu'nun açılış töreninde yaptığı konuşmada, endüstri meslek lisesi mezunlarının meslek yüksekokullarına sınavsız geçebilmesi için çalışma başlattıklarını söylemiş...
Pişkinliğin bu kadarına da pes doğrusu! Ya bizi enayi sanıyor ya da bu ülkede yaşamıyor. Üçüncü bir olasılık da eğitim sektöründe olup bitenlerden haberi yok...
Meslek yüksekokullarına sınavsız geçiş teranesi 3 yıl önce KKTC'de yapılan YÖK toplantısında ele alındı ve karara bağlandı. Bizler de oradaydık. Uzun uzun haberler yaptık. Ama hepsi fos çıktı. Çünkü verilen sözlerin hiçbirisi yerine getirilmedi...
Son zamanlarda aynı terane yeniden ağızlarda sakız oldu. Sanıyorlar ki, milleti bir kez daha kandıracaklar!..
Metin Bostancıoğlu ismi eğitim tarihine meslek lisesi mezunlarını üniversiteye sınavsız sokan bakan olarak biraz geçer. Ama bir şey var ki o kesin. Meslek liselerini karanlığa sürükleyen bakan olarak hep hafızalarda kalacak...
Milli Eğitim Bakanlığı son 40 yıldır eğitimdeki ağırlığı genel eğitimden meslek eğitime kaydırmak için yoğun bir çaba içerisindeydi. Bir ölçüde bunu başardı da. Dahası; meslek

Yazının Devamı