Hayata dönüş

12 Haziran 2008

Tarihin en kolay Avrupa Şampiyonası, diyordu Hamburg’un Hollandalı teknik direktörü Jol. Sebebini de şöyle açıklıyordu : “ Çünkü iki evsahibi de asla final oynayamayacak!”  Avusturya ve İsviçre için genel kanı elbette böyleydi de, şu grup maçlarında “eski davalımız”la yine bir hayat  memat meselesi haline getirdiğimiz bir maçı oynuyorduk.
İsviçre-Türkiye santrada puansız iki takım olarak buluştular. Kimsenin ötekinin gözyaşına bakacak hali yoktu. Kampta akşama kadar süren kararsızlık maratonundan sonra nihayet doğru bir onbir seçimiyle stada gelmişti Fatih Terim. Emre’den boşalan oyun liderliğine Tümer’i atamış, Arda ve Gökdeniz gibi ayaklarında top tutabilen iki hücum oyuncusuyla başlama kararı almıştı. Ne var ki Basel’de kıskanılacak kadar bereketli bir yağmur iniyordu sahaya. Ortalık göl olmuştu.
Gökdeniz, Tümer ve zaman zaman da Aurelio bu gölde bırakın top tutmayı, yaratıcı pas atmayı, pozisyon hazırlamayı, ayakta durmakta zorlanıyorlardı. Emre takviyeli (!) savunma da ancak

Yazının Devamı

Hayat da sadece futbol değildir!

11 Haziran 2008

Simon Kuper, modern zamanların en büyük temaşası, dünya ekonomisinin giderek büyüyen yeni endüstriyel alanı olarak futbolu gösterirken ne demişti ?
“Futbol asla sadece futbol değildir!”
Tamam, tüm dünya, bu söze ve sözün özetlediği gerçeğe hep beraber inanıyoruz. Artık bu anlamda sorun falan kalmadı.
Ama başka bir sorun var şimdi.
Özellikle ülkemizde...
Futbolun asla sadece futbol olmadığına kuşkusuz tam bir samimiyetle inanırken, işi de fazlasıyla abarttığımızı düşünüyorum.
Simon Kuper’den yola çıkıp öylesine abarttık ki, sonunda vardığımız yer “futbol = hayat” oldu.

Yazının Devamı

Tek adres: Ricardo

8 Haziran 2008

Anlaşılan o ki, Euro 2008’e o ünlü “Türk’ün Türk’e propagandası” ezberleriyle girmişiz. Hem bireysel olarak, hem de toplam takım kalitesinde gerçekleri değil, gönlümüzdekileri paketleyip birbirimize sunmuşuz.
Grubun ilk maçında aynı paketi Portekiz’e ikram ettik, yemediler!
Günlerden (hatta aylardan) beri ezberlediğimiz savunma zaaflarına sıra gelmeden, aklımızda (ya da hayalimizde) kurguladığımız oyunu bir türlü kuramadık, oynayamadık.
Laf aramızda Portekiz de Ronaldo’su dahil, abarttığımız kadar büyük bir takım değildi dün... Kaybettiğimiz toplarla buluşup çabucak pozisyonlara girdiler. Bedavadan iki golle keyiflendiler.
Adını Fatih Hocam koysun, ne derse desin... 4-1-4-1 mi, 4-3-3 mü , artık her neyse... Bu sistem iş yapmadı. Orta alanda Emre’den beklediğimiz yaratıcı liderliği göremedik. Eh işte, biraz Hamit, Kazım, çokça da Aurelio... Onlara teşekkür ederiz ama, yetmediler. Tuncay’ın sakatlık sonrası maça zoraki yetiştirildiği çabucak anlaşıldı. Ayağında top tutamadı, ofsayt

Yazının Devamı

Çarşı’da ‘ruh’ satılmaz

4 Haziran 2008

Nilay ( Yılmaz ) kızım darılmasın, üzülmesin. Pancard’ın genç ve masum yapım ekibi de alınmasın, kırılmasın...
Yazılı  sözlü medyadaki dostlarım ve meslektaşlarım da bana kızmasın.
“Çarşı”, emek ürünü bir belgesel olarak da, kendi kendini “bitiren”, “geri çeken”, “tribünden indiren” bir taraftar örgütü olarak da çok şaşırttı beni.
Tıpkı “Çarşı” üzerine yapılan derin ve sosyolojik yorumlar gibi.
O yüzden, bu konuda çok konuştuğumu düşünüp yazmama, kararımdan vazgeçtim.
Bunun bir çok nedeni var ama, en başta benim “minimize” de değil, iyice “mikromize” edilmiş sözlerim de dahil, Çarşı’ya hep tek pencereden bakmışız....
Masumiyetin, saflığın, delikanlı ruhunun, biraz çocukluğun, biraz öfkenin, onurlu başkaldırıların öykülerini, her tribünde rastlanamayacak bir felsefe derinliğinin parıltılarını anlatmışız...

Başkaldırı kültürü ama...

Yazının Devamı

Üçü... Ama hangisi?

28 Mayıs 2008

İddiacı milletiz vesselam...Bilip bilmeden, bakıp görmeden, araştırmadan  öğrenmeden hemen her konuda ahkam kesmeye, kestiğimiz ahkamı da “iddia makamında” mutlak ve vazgeçilmez kılmaya o kadar meraklıyız ki yanılgılarımızdan da ders almayı bilmiyoruz.
Gelsin yeni iddialar...
Eloğlu deneme  yanılma yöntemiyle bilimin kapılarını yüzyıllardır zorlayadursun, bizde duvara toslaya toslaya iddia kültürü Milli Takım’a kadar gelip dayandı.
Şimdi oynadığımız oyun, hazırlık maçlarında ortaya çıkan performans tablosu, Fatih Terim’in yeni oyun felsefesi hiç önemli değil... Varsa yoksa 26 kişilik kadrodan adı çizilecek üç kişi hangileri ? Soru bu... Sorunların en birincisi bu.
Karşılıklı iddiaya girenler, elbiseden ayakkabıya, tatilden uçak biletine iddiasını olabildiğince yüksek bir ödüle dönüştürmek isteyenler var çevremde.
İster istemez ben de meraklandım.
İşim teknik direktörlük olmadığı için kolay bir seçim yapabilirim. Elbette çevremdeki iddiacılar kadar da iddialı değilim. Ama yine de

Yazının Devamı

Top deyip geçme!

21 Mayıs 2008

Avrupa Futbol Şampiyonası’nın futbola taktik olarak hangi yenilikleri getireceğini henüz bilemiyoruz. Hangi takımlar öne çıkar, hangi yıldızlar parlar, maçlar başladıktan sonra hep birlikte göreceğiz. Ancak şimdiden öngörebileceğimiz konular da var. Futbol organizasyonları, özellikle Avrupa’da düzenlendiği zaman, ekonomiye global ölçekte bir ivme kazandırıyor. Endüstriyel futbol, marka değerleri, kitlesel hareketlilik ve çeşitli sektörlerde yarattığı canlılıkla ekonomide tetikleyici özellikler gösteriyor.
2006 Dünya Kupası sırasında ABN Ambro Bank, UBS (Union Bank Switzerland) ve Goldman Sachs gibi önemli kuruluşlar, futbol ve ekonomi arasındaki ilişkilere dayalı araştırmalar yaptılar ve İtalya-  Almanya finalinin en yararlı eşleşme olabileceğini, İtalya’nın şampiyonluğunun ise dünya ekonomisinin geleceği bakımından daha iyi olacağını saptadılar. Sonunda Kupa’yı İtalya kazandı. Gök Mavililer sadece sportif başarı ile yetinmediler, bunun yanı sıra ekonomik bakımdan da gözle görülür bir büyüme elde ettiler.
Bu yıl

Yazının Devamı

Alkışlar aldatmasın!

14 Mayıs 2008

Futbolda yılın en zor dersini Turkcell Super Lig’de gördük. Aylar ve haftalar boyunca büyük coşku ve heyecanla izlediğimiz, kimi zaman hayranlıkla, zaman zaman ibretle tanık olduğumuz öyle maçlar oynandı, öylesine ilginç tablolar sergilendi ki, bizler de futbolseverler de şaşırmaktan kendimizi alamadık.
Biten her sezon, yöneticisinden teknik direktörüne, futbolcusundan futbol yorumcusuna, oradan bahisçilere ve tüm seyircilere ayrı ayrı farklı mesajlar verir.
O mesajları iyi okuyup akıllıca değerlendirebilirsek, gelecekte en azından şaşırmaktan kendimizi koruyabiliriz.
Galatasaray’ın şampiyonluğunu da Fenerbahçe’nin ikinciliğini de doğru okumak gerekiyor.
Nasıl ki Galatasaray gerçekten muhteşem bir başarı öyküsü olan şampiyonluğu kazanırken her şeyi baştan sona doğru yapmadıysa, Fenerbahçe de o dramatik kayıp öyküsündeki her satırı yanlışlarla yazmadı.
Her şeyden önce arada şans faktörü de var, unutmayalım...
Galatasaray, yabancı oyuncu seçimi, onlardan yararlanma, yeni yabancılarla eldeki kadroyu

Yazının Devamı

Bir yaz yağmuru

11 Mayıs 2008

Estiler, gürlediler ve bir anda boşaldılar... Ortalığı bir gol seli kapladı. Herkes neye uğradığını şaşırdı.
Tıpkı bir yaz yağmuru gibi...
Ortalamanın üstünde... Beklenmedik ve aşırı zararlı !..
Beşiktaş, ilk golünü Nobre ile 56. saniyede bulurken, İbrahim Kaş, Ali Tandoğan ve yine İbrahim Kaş’la 4 - 0’a ulaştığında 10. dakika henüz dolmamıştı.
Düşünün; sezonun fark rekorunu kırıyorsunuz ama yine de endişelerle, kaygılarla sezonu kapatıyorsunuz. Üstüne üstlük üçlü averajın kritik dengelerini de riske sokarak... Rafael’in golüne engel olamayarak...
Ya Fenerbahçe, Trabzon’da en azından bir puan alabilseydi ? Durum ne olurdu ? Herhalde Beşiktaş iyice sıkıntıya girerdi.
Tribünde öfkeli, kime çatacağını bilemeyen, her şeye karşı Çarşı !.. Haklılar belki... Bu yap boz tahtasına dönen transferden, kadercilikten, takım savunması kavramının son derste bile hâlâ öğrenilememesinden, yönetimin sürekli hakem şikayetinden, kendi hırçınlıkları yüzünden yedikleri cezalardan... Elbette hiçbirinden

Yazının Devamı