Gitmeyin, çözülmeyin!

16 Temmuz 2008

Türkiye Futbol Federasyonu’nda siyaset mühendislerinin müdahalesiyle oluşturulan seçimler, beklenenin üzerinde olumlu sonuçlar verdi.
Hayır, bu durumu siyaset dünyasına, iktidar partisine minnettarlık duyarak yazmıyorum.
Onların amacı başkaydı. Haluk Ulusoy’a karşı siyasal rövanş peşindeydiler. Rövanşın aldılar.
Ötesi onları ilgilendirmiyordu pek. FIFA uyarılarıyla orasını burasını değiştirerek hazırladıkları yasa da zaten ötesine açılan kapıları kapamıştı. Gerçi eski alışkanlıklarla federasyon protokolunda hep bakan beyin peşindeydiler ama, olsun!
Her neyse...
Eğri gemi, doğru sefer şansıyla Türkiye, Hasan Doğan’ın başkanlık vizyonunu, lider iradesini, tarafsız ve uygar duruşunu tanıdı.
Siyaseten tezgahlanan kongre, inanılmaz bir ödül sunmuştu Türk Futbolu’na.

Yazının Devamı

Sepp Blatter’i değiştiren adam

9 Temmuz 2008

Kasım 2005’ten başlayalım... Tekrarlanmasını asla dilemediğimiz “stratejik” Konrad toplantısını o düzenlemişti. İsviçre karşısında Milli Takım’ın uğradığı play off yenilgisinin yaralarını sarmak için hamle üstünlüğünü ele geçirmek, rövanşı yakın çevresinin telkin ettiği biçimde güvence altına almak istiyordu.
Biliyorsunuz havaalanında uçak körüğünde yapılan gürültülü karşılamaları...
Rakip (konuk) takımın kent içindeki en yoğun güzergahtan geçirilmesini, otobüsün seçilmiş “özel vatandaşlar” tarafından çok özel maddelerin hedefi olarak seçilmesini herhalde hatırlıyorsunuz.
Kadıköy’deki rövanşın soyunma odası koridorlarında yaşananlar da hiç hesaplanmamış, tasarlanmamış başka bir rezaletti... Unutmak istediğimiz, asla unutamadığımız.
O lanetli gecenin sabahında “kargalar kahvaltısını yapmadan” Sepp Blatter’in, FIFA Başkanı’nın yani, öfkeli ve ceberut sesi yükseliyordu ekranlarda : “Yaşananlar bir rezalettir,

Yazının Devamı

Hoş geldin Fatih Hoca!

2 Temmuz 2008

Haberi federasyon açıklamasından saatler önce bir rastlantıyla öğrendim. Açıkçası çok sevindim. Avrupa Futbol Şampiyonası’nda hangi gerçek ya da masalsı nedenlere dayanırsa dayansın, umulanın üstünde bir başarı söz konusuydu. Portekiz karşısında niyetsiz ve umutsuz oyunun mahcubiyetiyle başlayan turnuva hepimizi tedirgin etmişti. Sonrasında hep beraber coştuk, eğlendik, gurur duyduk. Yarı finalde Almanya’ya yenilip elendik. Ama umurumuzda olmadı o yenilgi. Futbolu hem de adam gibi oynamış, oyuna güzellikler katmış, kaybolan ruhunu iade etmiş, yıkılmadan düşmeden, boynunu bükmeden turnuvaya veda etmiştik. Milyonlarca kalp kazanarak. Hemen her alanında uzlaşmaz çatışmalar içinde sürdürdüğümüz hayatın bir bölümünü de kucak kucağa, soluk soluğa aynı duygularla birleşip bütünleşerek yaşadık.
Türkiye’ye dönük sempati bu turnuva başarısı nedeniyle zirve yaptı. Ortalama Avrupalı’nın Türkiye’ye ilişkin bakışında pozitif artışlara tanık olduk.
Bu başarının önündeki, içindeki,

Yazının Devamı

Kalpleri kazandık!

26 Haziran 2008

Hücum, hücum, hücum... Yarı finale gelişi şaşkınlıklar yaratan, mucizelerle tanımlanabilen Türkiye, Almanya karşısında en iyi futbol kılığıyla başladı...
En iyi savunmanın rakip sahada oynamak, topu tutmak, zamanlaması iyi yapılmış şutlarla, akıllıca hazırlanmış pozisyonlarla golü aramak, tam da bir yarı final takımına yaraşır güzelliklerdi.
Tuncay, Nihat, Arda gibi hücum jokerlerinin oynamadığı, maç dışında kaldığı bir mücadelede böylesine hücum karakteri sergilemek, ister çılgınlık deyin, ister aşırı cesaret, seçebileceğimiz en akılcı yoldu.
Oyunumuzun lideri Hamit’ti... Kazım ve Uğur da hücumda Löw’ün çözemediği sürpriz oyuncularımız olarak parladılar.
Uğur Boral’ın harika golünden sadece dört dakika sonra Schweinsteiger’in attığı golde, önce Sabri’nin içeri kaçması, Colin Kazım’ın da o kanatta sorumluluk almaması, büyük hataydı.
Yine hatalı bir Rüştü çıkışı ile Lahm’ın ortaladığı topla buluşan Klause, canımızı sıktı. Ama hayırlı bir goldü bu...
Terim’in hemen

Yazının Devamı

Türkiye’nin katkısı

25 Haziran 2008

Euro 2008’in önceki şampiyonalarla sayısal karşılaştırmasını istatistik uzmanı arkadaşlara bırakıyorum. İstatistiklerin ötesinde ben bu şampiyonadan çok memnunum. Gerçi katıldığımız her şampiyonada kendi içimizde gereksiz sorunlar yaratarak negatif enerji üretmekte ve işi sıkıntıya sokmakta eşsiz maharetler (!) sergiliyoruz... Ama olsun, buna rağmen pozitif enerjimiz fazlalık verdi... Üstelik bu enerji sadece bize değil, dünyaya da yansıdı.
Önce genel bir değerlendirme yapalım, haritaya bakalım.
Avrupa Şampiyonası finallerine iki ev sahibi ile birlikte 16 ülke katıldı.
Bunların 9’u Orta  Kuzey Avrupa biçiminde gruplandırabileceğimiz soğuk ülke temsilcileriydi: Almanya, Hollanda, Rusya, Çek Cumhuriyeti, İsviçre, Avusturya, Polonya, İsveç ve Romanya.
Akdeniz Atlas Okyanusu kıyısında yer alan sıcak ülkelerin sayısı ise 7 idi:
İtalya, İspanya, Fransa, Türkiye, Yunanistan, Hırvatistan, Portekiz.
Grup maçları tamamlanıp çeyrek finale baktığımız zaman ilk turdaki çoğunluk tablosu değişiverdi... Soğuk ülkeler, çeyrek finale ancak 3

Yazının Devamı

El momento De la verdad!

21 Haziran 2008

Kontrol, kontrol, kontrol... Hırvatistan karşısında ebedi tedirginliğimiz olan savunmayı rahatlatmak için tipik bir savunma futbolu oynadı Milli Takım... Öyle bir savunma anlayışı ki, takımın gol ve pozisyon kozları olan Hamit Altıntop ile Tuncay Şanlı, Aurelio’nun yokluğunda “vekaleten” ön libero oynayan Mehmet Topal’a çakılı yardımcı gibi oynuyorlardı... Kazım sağda etkisiz ve ağır, Arda solda kalabalık markajdan bunalmış durumda yorgundu...
Bu durumda Nihat’a da top kalmıyordu.
Hırvatlar, Rakitiç ve Modric’le beklenen korkutucu oyunlarını sergileyemediler bu kalabalık orta sahamız karşısında... Ama yine de Oliç gibi bir tehdit unsuruna sahiptiler. Adamın attığı ilk şut üst direkte patladı... İkincisini ve üçüncüsünü de Rüştü kurtardı. Rüştü’nün iki muhteşem Srna frikiğini kurtarması ise olağan değil, olağanüstü idi.
Biz mi ? Hücum etmek istiyorduk belki... Bir niyet yetersizliği söz konusuydu. Elle tutulur tek pozisyonu normal sürenin son dakikalarında Hamit-Nihat işbirliğinde yarattık. Ama top Semih’e

Yazının Devamı

Bu öfkeyi reddediyorum!

18 Haziran 2008

Ne kadar yazık, ne kadar acı... Türkiye, Avrupa Futbol Şampiyonası’nın en büyük “geriden dönüş” başarısını gerçekleştirmiş... Dünya medyaları şaşkınlık ve hayranlıkla bu tarihi olayı kutsarken, Kıbrıs Rum Kesimi’nden İtalya’ya kadar bir çok futbolsever “Avrupa Şampiyonası’nın ve futbolun onurunu Türkler kurtardı” derken, Teknik Direktör Fatih Terim, başarıyı bir “kin kusma” gösterisine çeviriyor.
Medyayı tümüyle fırçalayıp haddini ve amacını aşan sözler kullanarak, kendi icadettiği örf ve adetlerle gazeteci merakı arasında kendine göre bağlar kurarak rahatlamaya çalışıyor.
Kendini, takımını ve başarılarını ifade etmeye çalışırken bir liderin asla başvurmaması gereken yöntemler kullanıyor...
İstanbul’a dönünce hesaplaşmak gibi...
“Utanmıyor musunuz ?” diye masaya vurarak sormak gibi...
“-Yazdıklarınızı 75. dakikadan sonra çöpe attırdığımız için özür dileriz... Mucizeler zaman alıyor, sizi bekletiyoruz.” diyerek alay eden, aşağılayan

Yazının Devamı

Hepimiz asiyiz!

16 Haziran 2008

Futbolda “destan“ yazılırsa, ancak böyle yazılır. Kahramanlık derseniz bu kadarı yapılır. Sihir deseniz var, mucize deseniz var. Gerilim, öfke, heyecan, coşku... Hepsi var!
Çünkü Kupa’da Türkiye var.
Neyi nasıl oynayacağımızı bilemiyoruz. Ne zaman, kimi vuracağımızı da bilemiyoruz.
Bir yığın taktik değişiklik... İster dağınıklık deyin, ister yenilik...
Daha biz çözemiyoruz bizi... Eloğlu nasıl çözsün ki!
Fatih Terim ilk yarıda akla yatkın bir kadroyu oynatıyor sahada... Ama bu oyun pasif, edilgen, üretmeyen, güven vermeyen bir oyun...
Avrupa Futbol Şampiyonası’na katıldık, İsviçre’yi de yendik ya... Sanki işimiz oraya kadarmış gibi oynuyor çocuklar.

Yazının Devamı