Eyyvah Eyvah’ı izlemek için dört sağlam neden

10 Ocak 2011

* Çoluğu çocuğu olumsuz etkisinden sakınamadığımız, onca saçma sapan komedi denemesinin ardından, asıl komedinin belden aşağı ve hödüklükle değil, adab ve zekayla yapıldığını hatırlattığı için,
* * *
* Türk sinema tarihindeki komik ama duygusal, insan odaklı, sıcacık filmler geleneğine sahip çıktığı için, (Buradan bu filmlerin sembol ismi Münir Özkul’a şifa dileyerek ve selam göndererek...)
* Şahane Trakya şivesi ve oynak, dokunaklı klarnet sesi eşliğinde birbirinden keyifli müziklerle yürüyen bir film izleyip ekstradan keyiflenmek için, (Bu fasulye yedi buçuk lira” diyeyim ben size, daha ne diyeyim?!)
* * *
* Ve tabii bir de Kuzey Ege’nin zeytin dalı gibi mütevazı, doğal güzelliğini beyaz perdeye taşıdığı için...
* * *

Yazının Devamı

Bunlar 2010’da kalsın!...

3 Ocak 2011

BİR yılsonu klasiğidir! Geride kalan yılın önemli olayları ekranlarda dönmeye başlar. Hafızamızın hafifçe tozlanan gölgeli köşelerinden birer birer çıkarır, bir yılın iz bırakan havadislerini yeniden hatırlarız.
Gündemin bu kadar yoğun olup hızla değiştiği, buna karşılık toplumsal hafızanın bir o kadar zayıf olduğu bizim memleket için bir fırsattır bu revizyon. Hele benim gibi yaşı genç, hafızası ihtiyar olanlar için bulunmaz bir nimettir.
Aslında toplumsal bir ilaç sözünü ettiğimiz. Gündelik hayatın koşuşturması, gerilimi içinde bir durup soluklanıp, ülkede neler olup bittiğini başka bir gözle görmemizi sağlayan bir ilaç. Ben buna, “almanak kültürü” demeyi öneriyorum.

Göz göre göre
Yılbaşı öncesi televizyon kanallarındaki “Geçen yıl neler olmuştu?” yayını bir acı, bir tatlı, bir karanlık, bir iç açıcı haberler seçilerek hazırlanır. Eh, aslına bakarsanız bu da doğru bir mantıktır. Hayat da böyle değil mi?
Ama bu yıl, 2010’un değerlendirmesini izledikten sonra, kafamda tek bir cümle dönüp durdu: Yok yere ne kadar çok can yitirmişiz bir senede... “Kader” değil, insan hatası... Tam anlamıyla, göz göre göre...

Yazının Devamı

İyi de freni takan kim?

27 Aralık 2010

NİCEDİR Ak Parti hükümetinin üvey evlat muamelesi yaptığı bir kentti İzmir. Önce “gâvur”, sonra “faşist” oldu iktidar partisinin dilinde. Şimdi de Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, “burnu akmış kir- pas içinde çocuk” ve “dört tekerine fren takılmış araba” yaptı bizim şehri.
Çelik’in, Ege Sanayici ve İşadamları Derneği’nin konuğu olarak geldiği İzmir’de söylediği bu sözlere en güzel yanıtlardan birini Prof. Dr. Baskın Oran verdi:
“İzmir geri gitti doğru ama bunu söyleyecek son kişi bir Ak Partilidir!”
İzmir’e yönelik, Kamu İhale Kurumu’ndan çıkan iptal kararları bu kadar tartışma yaratmışken, son olarak teleferik ihalesi için bir iptal kararı daha verildi. Şimdi kasedi başa saralım. İzmir “dört tekerine fren takılmış arabaysa”, ardı ardına gelen bu iptal kararlarıyla İzmir’e freni takan kimdir? İzmir’in tarımında, ticaretinde, sanayisinde bir geriye gidiş söz konusuysa, tüm bu olumsuz tabloyu değiştirmek için baş aktör hükümet neler yapmıştır? Hükümetin bu konudaki sorumlulukları nelerdir?
Çok değil, ağustos ayındaki referandum öncesinde, “Bitaraf olan bertaraf olur” demişti Sayın Başbakan. Şimdi bu maddi ve manevi yaptırımlarla, CHP’nin kalesi olarak görülen

Yazının Devamı

Bir proje önerisi: Genç Turizm Elçileri

20 Aralık 2010

LİMANA yanaşan koca koca gemilerle İzmir’e günübirlik gelen turistlere, şehri nasıl bulduklarını sormuşlar. Yüzde 48’i “güzel” yanıtını vermiş.
İzmir Ticaret Odası’nın (İTO) kruvaziyer turizmi üzerine, İzmir’e gelen turistlerle yaptırdığı değerlendirme anketini anlatan haberde okudum bu bilgiyi.
Daha bir gün önce, İzmir araştırmacısı, tarihçi Yaşar Ürük’ün kaleme aldığı İzmir şehir rehberini (İzmir Guide) keşfetmiş, kitabın sayfalarını karıştırırken İzmir’in tarihiyle, çok kültürlülüğüyle, konumuyla, iklimiyle, bereketiyle ne kadar güzel bir kent olduğu üzerine düşünmüştüm uzun uzun
Bunları düşünürken, İzmir’e nasıl hoyrat davrandığımızın muhasebesini yapmamak da elde değil tabii. Tüm güzelliğine rağmen, dizi dizi beton blokların gölgesi gitmiyor, güneşin cömertçe aydınlattığı bu körfez şehrinin üzerinden..
Anket ne diyor?
İTO’nun anket sonuçları da bu hoyratlıkla nasıl baş edebileceğimizin ipuçlarını veriyor.
İzmir için önemli bir turizm faaliyeti ve ekonomik canlılık kaynağı olan kruvaziyer turizmi üzerine, oldukça geniş çaplı bir anket bu.

Yazının Devamı

İleri demokrasi ülkesi masalı

13 Aralık 2010

BİR varmış bir yokmuş... Bir gün bir “ileri demokrasi” ülkesinde, ülkenin ileri gelenleri toplanmışlar ve bu ülkenin ilim, irfan, özgür düşünce yuvası üniversitelerinde daha da güzel neler yapılabilir diye istişareye oturmuşlar. Oz Büyücüsü değil ama YÖK Başkanı, ülkenin kralı değil ama Başbakanı ve denizler dağlar aşırı bu “güzel ama yalnız” ülkenin üniversitelerinden rektörler, ihtişamlı sarayda toplanarak konuyu konuşmaya başlamışlar.
Ama gelin görün ki ülkenin kalabalık mı kalabalık, işsiz mi işsiz, umutsuz mu umutsuz gençleri, “Üniversitelerle ilgili konularda bizim de fikrimiz alınsın, bizim de sözümüz dinlensin” diye tutturmuşlar.
İleri demokrasi ülkesinin Başbakanı, sarayın kapısı önüne gelmeye çalışan bu kendini bilmez gençlere çok sinirlenmiş. Ülkenin başı kavuklu, sözü kanun, iktidarı pek kişilerini de çileden çıkarmış bu haddini bilmezlik.
“Üniversitelerde parasız eğitim, herkese eşit eğitim hakkı da neymiş? Okuyun adam olun dedik ama her işe burnunuzu sokun demedik! Polisler! Bu çapulcu öğrencilerin üzerine yürüne, her birine boca boca birer gazı sıkıla, gözünün yaşına bakmaksızın gani gani cop, yumruk, tekme vurula” buyurmuşlar.
Ortalık bir kez daha mahşer

Yazının Devamı

Siyam İkizleri gibiyiz...

6 Aralık 2010

“AYNI Siyam İkizleri gibiyiz... Birimiz düşersek, hepimiz düşeriz.”
Yaşamın ta kendisi üzerine sıcacık, yüreğe değen bir İspanyol filminden, Güneşli Pazartesiler’den bir alıntı yukarıdaki...
Bilgisayar başında, bu kez de Aydın Üniversitesi’nde çıkan, “karşıt görüşlü öğrencilerin kavgaları” üzerine keyifsiz keyifsiz düşünerek, bir şeyler karıştırıyorum.
Bu sırada, Türkiye’deki tek öğrenci sendikası Genç-Sen’in hazırladığı “Gençler Geleceksiz, Mezunlar İşsiz” başlıklı bir broşürde rastladım yeniden bu cümlelere...
“Aynı Siyam İkizleri gibiyiz”
“Durumumuzu ve vahim çelişkimizi daha iyi anlatan bir metafor bulunabilir miydi acaba?” diye düşündüm.

Yazının Devamı

Haftanın anlam ve önemi

29 Kasım 2010

HEP dibine kadar gerçek ve acı haberlerden söz ettik de ne oldu?
Bugün yalandan ama şahane bir haberim var sizlere!
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Son Günü dolayısıyla şakacıktan bir spiker, olmayan bir televizyon kanalında, -ne yazık ki- gerçek olmayan bir haber sunuyor.
Haber şöyle...
“Şimdi bir özel haber için yayınımıza ara veriyoruz. 25 Kasım Kadın-Erkek Eşitliği Raporu açıklandı.
Acil eylem planının uygulandığı sekiz aylık süre zarfında kadın cinayetlerinin sona ermesi umudunun belirdiği, son üç ayda tek bir kadın cinayetinin görülmediği kaydedildi.
Aynı zamanda sığınma evlerinin sayısı 38’den 3800’e çıkarıldı.

Yazının Devamı

Gençlik, emeklilik ve EYFEL KULESİ

22 Kasım 2010

GEÇTİĞİMİZ ay boyunca Fransa, Sarkozy Hükümeti’nin Emeklilik Reformu’na karşı yapılan geniş çaplı grevlerle çalkalandı. Yaşlı kıtanın grevler ve devrimler ülkesi bir kez daha, ülkenin hemen hemen her yerinde kendini hissettiren, yer yer çatışmalı ve oldukça geniş kapsamlı bir grev ve eylem dalgasına sahne oldu.
Düşünün, Paris’in ihtişamlı turistik sembolü Eyfel Kulesi bile grevdeydi! Kule çalışanları greve destek verince, o da bir süreliğine meraklı turistlere yalnızca uzaktan siluetini göstermekle yetindi.
Fiyakalı şekilde söylersek; Paris yine, aşkın ve direnişin başkentiydi!

Okulu kırmak için grev
Bu hummalı protestolar sürecinde, yine liseli ve üniversiteli gençler ön saflarda yerlerini aldı. 68 ruhu zihinlerinde hâlâ canlı olanlar için bu pek de garipsenecek bir şey değil diyebilirsiniz. Ancak söz konusu tartışmaların odağı Emeklilik Reformu olunca, gençlerin bu kadar ön planda olması epey tartışıldı. Sağ kesimden politikacılar ve tabii ki hükümet, gençleri “dersleri kırmak, okulu ekmek için” grev yapmakla suçladı.
Tam da bu hararetli tartışmaların ertesinde, Fransa’nın köklü öğrenci sendikası UNEF’te (*) aktif görev alan iki siyaset bilimi öğrencisi Paul ve Jeremy

Yazının Devamı