Eski zamanlara göre birçok insan ne yiyeceğine ya da yemeyeceğine çok daha fazla dikkat ediyor. Beslenme şeklimiz, sağlığımızı önemli ölçüde etkileyen şeylerden biri. Bütün bu çabaları genel olarak sağlıklı beslenme olarak tanımlayabiliriz. Bu tanımın içine diyetler, bazı besin türlerinden özellikle kaçınma ya da bazı şeyleri özellikle düzenli yeme giriyor.
Buraya kadar her şey çok güzel görünüyor. Ancak bu sağlıklı beslenme çabası bazı durumlarda hayatın normal akışını bozacak derecede güçlü bir saplantıya dönüşebiliyor ve bunu yaşayan insanın hayatını psikolojik açıdan zorlayabiliyor. İşte bu takıntıya “Ortoreksiya Nervoza” deniliyor. Tamamıyla iyi niyetlerle başlanan sağlıklı beslenme çabası hangi durumlarda takıntıya dönüşüyor, onu anlatmak istiyorum.
Bu probleme sahip olan kişilerin, genelde katı bir şekilde uymak zorunda hissettikleri diyetleri vardır. Bu diyetler çok detaylıdır ve kişi çok ufak bir ayrıntıyı bile atlarsa kendisini çok suçlu hissedebilir,
İnsan dünyaya geldiği zaman kendisinin ve değerinin farkında değildir. Hatta belli bir zamana kadar annesinden ayrı bir varlık olduğunun bilincinde bile değildir. Bir bebeğin ileride nasıl biri olacağını belirleyen en önemli şeylerden birisi, içine doğduğu ailenin ona nasıl davrandığıdır.
Sevilen bir bebek, yetişkinlikte de diğer insanların kendisini sevebileceğini, sevilmeye layık bir insan olduğunu öğrenir. Saygı duyulduğu zaman, kendisinin bir birey olduğunu, kendi kararlarının doğru olabileceğini ve hayatta tek başına da bir şeyleri başarabileceğini öğrenir. Ya da ebeveynleriyle güvenli bir ilişkisi olduğu zaman diğer insanlara da güvenebileceğini öğrenir. Yani çocuklukta ebeveynlerle kurulan ilişki, gelecekteki ilişkilerin temel kodlarını oluşturuyor. Bu konuda bazı çocukluk yaşantılarının daha detaylı olarak ileride hangi problemlere sebep olduğunu anlatacağım.
Anne babaları ya da yakın olduğu yetişkinler tarafından durmadan eleştirilen, kusurları söylenen ancak çok az takdir edilen insanlar yetişkinlik döneminde, her neyi başarırlarsa başarsınlar kendilerini hep yetersiz ve eksik hissedebilir.
Eğer gündemi ve sosyal medyayı takip ediyorsan birçok insanın bir Netflix dizisi hakkında konuştuğunu duymuşsundur; bu dizinin ismi Squid Game. Kocaman oyuncak bir bebek, üstünde numaralar olan yeşil eşofmanlı insanlar ve kırmızı kıyafetli görevliler dizinin neredeyse sembolü oldu. Bu dizinin şu ana kadar Netflix’te en çok izlenen içerik olmasının psikolojik sebeplerine geçmeden önce kısaca dizinin konusunda bahsetmek istiyorum.
Güney Kore’de yaşayan ve bir şekilde içinden çıkılmaz borçları olan ve çaresiz insanlar, gizemli bir görevli tarafından bir oyuna davet edilir. Oyun çok basittir, altı çocuk oyununu geçip birinci olursan tek başına yaklaşık 38 milyon dolarlık bir ödülün sahibi olursun. Ödülün büyüklüğü ve ilk bakışta basit görünen oyun sistemi birçok insana cazip gelir ve 456 kişiyle oyun başlar. Ancak daha ilk oyunda neredeyse katılımcıların yarısı öldürülünce işin ciddiyeti belli olur ama yine katılımcılar oyuna devam ederler. Çok ağır şiddet sahneleri
Son yılların popüler konularından birkaçı kendini sevmek, kendine iyi davranmak ve öz şefkat. Ancak özellikle bizim gibi Doğu toplumlarında kendini sevme çabası diğer insanlar tarafından bencillik olarak yorumlanabiliyor. İşin aslı, kendini sevmek bencillikten önemli derecede farklı bir davranış kalıbı. Bu yazıda farklarını anlatacağım.
Kendini sevmek kendi ışığının ve gücünün farkında olmaktır. Kendini seven bir insan kendi olumlu özelliklerinin farkına varmaya çalışırken diğer insanların özelliklerini görmezden gelmez. Zaten bir insanın diğer insanları keşfetmesi kendisini keşfetmesiyle daha mümkün olur. Ayrıca kendini seven bir insan, diğer insanlara karşı daha şefkatli olacaktır. Bencillik ise eksik hissedileni telafi etmek çabasıdır ve diğer insanları yok sayma, değersizleştirme eğilimindedir.
Kendini seven insan, her insanın bu dünyada var olmasının bir anlamı olduğunu hisseder ve bilir. Bir insan bu durumu ancak kendinden yola çıkarak keşfedebilir. Bu nedenle, bazı insanların dayatmalarına ve hatta uyumsuz olmak pahasına kendi olmayı tercih eder. Ancak bu kendi olma
Uzun yıllardır sürdürdüğüm meslek hayatımda birçok insanın ayrılmasına, boşanmasına şahit oldum. Gerektiği durumlarda, her şeye rağmen ilişkinin devam etmesini düşünen biri değilim. Eğer gerçekten çözümsüz sorunlar varsa, ilişki mutlu etmekten ziyade zarar verici bir hale geldiyse ayrılmak sağlıklı bir tercih olabilir. Ama karşılaştığım durumlarda, çoğu zaman küçük müdahalelerle ilişkileri rayına oturacak insanların ayrıldığına şahit oluyorum. Yani karşılaştığımız birçok ayrılığı zamanında müdahale ederek kurtarabilirdik.
Birbirini çok severek yola çıkan çiftler, zaman içerisinde birbirinden ölesiye nefret eder hale geliyor. İlişkilerin temeli, mucizesi şefkat ve sevgidir. Eğer bu duygular olmasaydı dünyanın en çekici insanına bile çok kısa bir süre tahammül edebilirdik. En başta hatalar önemsenmezken, ilerleyen zamanlarda en küçük aksaklıklar bile büyük öfkeye sebep oluyor. İşlerin bu noktaya gelmesine sebep olan bazı davranışlardan bahsetmek istiyorum.
En sık yapılan hatalardan
Karar vermek konusu bazı insanlar için gerçekten çok zor. Çünkü her karar aynı zamanda bir bedel ödemeyi ve diğer seçenekten vazgeçmeyi içeriyor. Bazı insanlar bedel ödemek istemediği için bazıları da tüm seçeneklerin cepte olmasını istedikleri için karar vermekte zorlanıyor. Bedel ödemekten kastettiğim şey şu, eğer işinizden ayrılmaya karar verirseniz, ayrıldığınız zaman yaşayacağınız zorlukları göğüslemeniz gerekir. Ödenecek bedel budur. Siyah bir palto almaya karar verdiğiniz zaman, lacivert palto alma hakkınızı kaybedersiniz. Bu sebeplerden dolayı kararsızlık bataklığında debeleniyor olabilirsiniz.
Ama kararsızlık demek bir nevi yaşamdan geri çekilmek, kıyıda köşede beklemek gibidir. Sadece karar vermemek değil bazen kendi kişiliğimiz ve hayatımız için verdiğimiz yanlış kararlar da bizim üzerimizde olumsuz etki yapabilir. Karar verme anları genelde yoğun duyguların ortaya çıktığı anlar olabilir. Korku, kaygı, öfke gibi duygular o anda yanlış karar vermemize sebep olabilir. Öfkeli olduğun için aşırı tepki verdiğin,
Bazen zihnine bir düşünce takılır ve seni rahatsız etmeye başlar. O aklına gelen düşünceyi düşünmek bile seni rahatsız eder ve sen ondan kurtulmaya çalıştıkça, o zihninde daha çok yer edinir. Bazen de bu düşünceler geleceğe dair olumsuz ihtimalleri içinde barındırır; ya şöyle olursa, ya böyle olursa diye kendini yer bitirirsin ama genelde korktuğun şeylerin hiçbirini yaşamazsın.
Maalesef birçok insan takıntılı düşüncelerden yana dertli. Kendisine rahatsızlık veren düşüncelerden kurtulamadığı için, yemeden içmeden kesilen, hayatının tüm düzeni bozulan insanlarla karşılaştım. Takıntılı düşüncelerden şikâyet eden insanların büyük bir kısmı için her şey kontrol altında olmalıdır; hata yapılmamalıdır, kişi kimseyi kırmamalıdır, aklına hiç garip düşünceler gelmemelidir. Ama bu katı kurallar doğal olarak bozulunca kişi panik yapar ve zihninin tüm alarm sistemini çalıştırır: “Ben büyük bir hata yapıyorum!” Ancak zihnimizin garip bir sistemi vardır, bir şeyi ne kadar
Bunalmış, kaygılı, stresli hissettiğin zamanlarda aslında aç olmadığın halde yemek yiyor musun? Bu yeme atakları genelde gecenin bir vakti ve tek başına olduğun zamanlarda mı ortaya çıkıyor? Yediğin şeyler besleyici özelliği olan besinlerden ziyade, anlık haz verecek abur cuburlardan ya da dışarıdan söylediğin hazır yiyeceklerden mi oluşuyor? Ertesi gün uyandığında yediklerin yüzünden içini bir pişmanlık kaplıyor mu?
Eğer bu soruların çoğuna cevabın evetse, sen de duygusal yeme problemi yaşıyor olabilirsin. Aslında yemek yeme ile duygusal sorunların arasındaki ilişki ilk bakışta net olarak görülmeyebilir. Ancak özellikle şekerli gıdalar, abur cuburlar, fast food gibi yiyecekler insan beyninde ödül merkezini tetikler ve anlık bir haz meydana getirir. Birçok bağımlılıkta buna benzer bir mekanizma çalışır. Ve bazı insanlar yaşadıklarının sorunların hissettirdiği olumsuz duygularla yüzleşmek veya onları çözümlemek yerine yemek yemenin hazzını tercih eder. Yemek yerken hissedilen tatmin duygusu, hissedilen olumsuz duyguları birkaç saatliğine halının altına