Beşiktaş’ta cezalısı, sakatı o kadar çok ki, tam yedi oyuncu, hangisini yazsak?
Hele hele golcü Burak Yılmaz ile orta sahayı ayakta tutan ‘cengaver’ Atiba’dan yoksunsanız vay halinize! Demem o ki, diğer eksiklerin yerine alternatif bulabilirsiniz, ama o ikisine zor ki, ne zor!
Sergen Yalçın’ın ligde sıkıntılı bölgeden çıkma uğraşı veren Yeni Malatya karşısına çıkardığı onbir tanıdık isimler. Sistem mi, siz deyin, 4-4-2, ben diyeyim 4-6-0... Diaby, Boyd forvet gibi duruyorlar, gerçi ikisini toplasan bir Burak Yılmaz etmez ya! Kadrodaki tek alternatif Güven Yalçın, o da yedek, ikinci yarıda sahne aldı.
Onca eksiğe karşın, Beşiktaş formasının ağırlığı var di mi? Gelin görün ki, o ağırlık oyuna hiç yansımadı! İlk yarıda bu kadar pas hatası yapan Kartal gördünüz mü Allah aşkına? Koca 45 dakikalık bölümde siyah-beyazlı futbolcular pas hatası yapma konusunda birbirleriyle adeta yarıştılar! Özellikle hücuma çıkarken, kaptırılan her top, atılan her yanlış pas, Kartal’ın kalesine tehlike olarak döndü arkadaş, yuhhh ki yuhh!
38&rs
Efendim, Beşiktaş’ta yönetim kanadının ekonomik krizi aşma adına ‘küçülme’ kelimesini telaffuz etmesi bir takım spekülasyonlara neden oldu. Daha önce de yazdık, çizdik, yol göstermeye çalıştık. Görüyoruz ki, astronomik transfer politikası artık rafa kalkmıştır! Yönetimler, yıllardır göz ardı ettikleri arka bahçeye, yani altyapıya sarıldılar şu sıralarda!
Doğru bir yöntem, karşı değilim... Altyapıdan yetenekli gençleri yukarıya monte etmek elbette ekonomiyi düzlüğe çıkarmanın bir yoludur. Ne var ki, yarışmacı takımlarda ki Beşiktaş öyle, köklü ve de radikal kararlar almak bir anda olmaz, sabır ve zaman gerektirir. Zirve artık Kartal’ın çok uzağında, Sergen Yalçın hocamız için de bulunmaz bir fırsat. Tecrübeli hoca bu fırsatı avantaja çevirme ve ekonomiye katkı sağlama adına alttan yetenekli gençleri yukarıya çekmeye çalışıyor, doğru da yapıyor.
Sosyal hayatta günümün büyük bir bölümü sokaktaki taraftarlarla sohbet ederek geçiyor.
‘Kime niyet, kime kısmet’ diye yaşamımızda sıkça kullandığımız bir deyim var. Bunu Okan Buruk’a uyarlarsak, pek de abartmış olmayız...
Abdullah Avcı hocamızın kulakları çınlasın! Hep şampiyonluğu kovaladı, ona bir türlü kısmet olmadı! Okan Buruk hocamız da Avcı’nın izinden yürüyor, sadece bir fark var o da ligin bitimine üç hafta kala zirvedeki yerini koruması... Artı en yakın rakibinden maç fazlasıyla 5 puan önde olması.
Hele ligin bitimine üç hafta kala bu puan farkını da asla hafife almamak gerekir, büyük avantaj. Bakalım Başakşehir kalan haftalarda bu avantajı kullanabilecek mi? Şampiyonluk, Okan Buruk’a ‘kısmet’ olacak mı?
Görüyoruz ki, ligin altında yangın var, yangın! Denizlispor da o yangından her an için etkilenebilir, yani düşme potasına girebilir, fazla uzak sayılmaz!
Bu tabloda, Denizlispor’un lidere kafa tutması, çok adamlı savunma anlayışını yadırgamamak gerekir. Konuk takımın bu oyun anlayışı ilk yarıda liderin işini zorlaştıran en büyük faktör idi.
Eee sadece bu mu? Hücuma çıkarken yapılan
Kokartlısı, kokartsızı, VAR’ı, AVAR’ı geçtiğimiz hafta sınıfta kaldılar, sınıfta... Vida kızarmalıydı! Gökhan Töre’ye çıkarılan ikinci sarı skandal ötesiydi... Ya Edin Visca’nın çift sarıdan kızarmasına ne demeli?
Tamam, ‘hakem de insan, hata yapar’ eyvallah... Ancak öyle hatalar yapıyorlar ki, skor tabelasını etkiliyorlar! O zaman buna ‘hata’ diyerek işin içinden sıyrılamayız!
Eyyy kokartlı, kokartsız arkadaşlar... Bir eliniz yağda, bir eliniz balda... Üstelik arkanızda onca hatalarınıza rağmen duran TFF ve MHK var, daha ne istiyorsunuz?
Bakın, TFF Başkanı Nihat Özdemir, sizleri her ortamda savunmaya çalışıyor, daha ne yapsın!
Sizin derdiniz Merkez Hakem Kurulu ile mi? Onlar size güveniyor, savunuyor, ısrarla kazanmaya çalışıyor. Fakat siz onların yüzünü kara çıkarmak için elinizden geleni yapıyorsunuz! MHK Başkanı Zekeriya Alp ve arkadaşlarını sürekli hedef tahtasına koyuyorsunuz!
Elbette pandemi süreci her kesimi psikolojik olarak olumsuz etkiledi, baskı altındasınız, bunu da biliyoruz. En azından taraftar baskısı
Pozisyon kritik olur kızarırsın, hadi bunun su götürür yanı var... Ne var ki, top neredeyse orta sahada, Konyasporlu Hadziahmetoviç’in Lens’e bir girişi var ki, olacak iş değil! Zorbay Küçük, önce sarıyı çekti, VAR uyardı, kartın rengi kırmızıya döndü. Demem o ki, Konyaspor kırmızı hatta, takımını bu pozisyonda nasıl eksik bırakırsın, sorumsuz adam! Tıpkı, Trabzonspor’lu Hosseini, al birini vur ötekine, misali!
***
Valla, Konyaspor on kişi kalmasaydı, yine değişen bir şey olmayacaktı. Elbette kapalı savunmaları bu oyunda açmak zordur. Ne var ki, Beşiktaş, tekniği yüksek oyuncu sayısı bir hayli fazla, kısa paslarla adamın başını döndürürler, kimi tutacağınızı şaşırırsınız!
Örneğin Burak Yılmaz’a sıkı markaj yaptınız, o kaçtı, siz kovaladınız, tamam. Ama adam golcü kardeşim golcü, yeter ki pozisyon bulsun. 40’da attığı bazuka gol tipik bir Burak Yılmaz klasiğiydi. Burak sadece golcü değil, ofansta sağa-sola deplasa oluyor, arkadaşlarına koridor açıyor, asistler yapıyor yetmez mi? Diaby sahne aldı, şık bir golle ilk yarının skorunu
Bu oyunun kurallarını IFAB (Uluslararası Futbol Birliği) belirliyor. Elbette FIFA ile dirsek temasındalar. IFAB yönetiminde; hakemler, hukukçular ve sağlıkçılar yer alıyor. Bu kurul tarafından hazırlanan kurallar, birliğe bağlı tüm federasyonların elinde... O kitapçıkta ne yazıyorsa, ona herkes uymak ve uygulamak zorundadır.
Kaldı ki kural kuraldır, çifte standart asla olmaz... Öyle ‘birine var, diğerine yok’ düşüncesine asla yer yoktur! O kurallar öyle laf olsun diye kitapçığa konmadı!
Efendim bu hatırlatmaları yaptıktan sonra dönelim asıl konumuza, Galatasaray-Gaziantep maçına... Hakem Alper Ulusoy, vahiy mi geldi ne, bir anda 6 saniye kuralını anımsadı! Hiç kimse Ulusoy’un bu kararına isyan edip, yan yollara sapmasın arkadaş! Ne var ki, aynı Ulusoy ilk yarıda Günay’ın topu 14 saniye sonra oyuna soktuğunun farkına varmadı, varamadı belki!
5 Şubat’ta yine bu köşede ‘6 saniye bitti mi?’ başlıklı yorumumda bu konuyu işlemiştim... Niye bu kural var? Kaleciler zamandan çalmasınlar, ‘top oyunda uzun süreli kalsın’ diye... Gelin
Muhabir için en zor süreç transfer dönemleridir, iyi bilirim... Hep papatya falları açılır, yüzlerce isim yazılır, ama birisi bile olmaz nedense!
Muhabirlik yıllarımda hiç papatya falı açmadım, hep nokta atışı yaptım. İsmi yazdım, geldi ve imzayı attı.
Her ne kadar Beşiktaş uzmanlık alanım olsa da, farklı kulüplerle sürekli iletişim içindeyimdir. Neticede bu işin rengi olmaz, gazeteciyiz.
Ben de bu haftaki sonuçların ardından Süper Lig’de amansız bir zirve yarışı veren Sivasspor’daki son gelişmeler için Rıza Çalımbay hocamı aradım, uzun uzun konuştuk. Sohbet sırasında Fenerbahçe ile adı anılan Mert Hakan’ı da merak ettim tabii ki... Meğer biz konuşurken Mert Hakan yanındaymış. Rıza hoca her zaman nettir... Bana hemen “Bilal abi şuan yanımda... Fenerbahçe ile anlaştı, gidiyor” dedi... Ben de hemen Mert Hakan’a “Hayırlı olsun” dedim, başarılar diledim. O da “Sağol abi” diyerek teşekkür etti...
Böylece yılan hikayesine dönen Mert Hakan transferinde de ilk ağızdan gerçekleri öğrenmiş olduk...
Mert
Havai fişek gösterisi, sanırsınız ki bayram! Kim düşündü, niye buna gerek duyuldu bilemiyorum! Denizlispor’u taraftarsız maçta motive etmenin bir yolu bu olsa gerek! Evet iyi motive oldular, fark yediler, fark!
*
Görüyoruz ki, Ersin kalede artık banko, özgüveni artıyor, dünkü maçta kritik kurtarışlar yaptı. Rıdvan giderek onbiri zorluyor, yetenekli, biraz tecrübesiz. Hani o ilk yarıda Ersin’e verdiğin pas var ya, o geri pas kardeş bilesin!
*
Burak Yılmaz varsa korkma, Kartal, onunla farklı oynuyor, ofansa çıkıyor, baskı yapıyor. Onun varlığı rakip savunmayı sürekli irite ediyor, arkadaşı kaçırıyor, o tamamlıyor, yetmez mi? Elbette Adem Ljajic’in çabuk oyunu Kartal’ın Denizlispor karşısında ilk yarıda vites yükseltmesinde en büyük faktördü. Maçın adamı Ljajic başarılı oyununu bir de golle taçlandırdı, eski günlerine dönüş yaptı.
*
Ofansif oynamak iyi, ne var ki savunmanızı sağlam tutacaksınız, aksi gelir birileri faturayı kesiverir! Örnek 53’de Estupinan’ın attığı gol. Atiba’ya nazar mı, değdi!