Bu haftanın en çok tartışılan başlığı, 10 ülkenin Ankara büyükelçiliklerinin sosyal medyadan yaptığı ortak Osman Kavala açıklamasıydı. ABD, Almanya, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İsveç, Kanada, Norveç, Yeni Zelanda büyükelçilikleri Türkiye’ye çağrıda bulunarak, 4 yıldır tutuklu olan Kavala’nın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları uyarınca serbest bırakılmasını talep etti.
Türkiye’nin bu talebe cevabı sert oldu. 10 ülkenin temsilcileri Dışişleri Bakanlığı’na çağrıldı. Temsilcilere verilen mesajlar Dışişleri Bakanlığı’nın 19 Ekim tarihli açıklamasında net şekilde kamuoyuna duyuruldu ancak o metinde olmayan bir nokta, bu 10 ülkenin grup halinde hareket etmesine dönük rahatsızlıktı. Bu rahatsızlığın elbette bir geçmişi var. Zira 10 ülkeden oluşan bu grubun Ankara’da bir süredir “birlikte” hareket ettiği gözlemleniyordu.
Misyon temsilcileri, geçmişte de belirli konularla ilgili bilgi almak ya da görüşlerini iletmek için Dışişleri Bakanlığı’ndan “toplu
Bu yılın Nobel ödülleri sahiplerini buldu. Edebiyat dalında da ödüle Abdulrazak Gurnah layık görüldü. Hayata gözlerini Afrika’nın doğusunda küçük bir adada, Zanzibar’da açmış, 18 yaşında mülteci olarak Birleşik Krallık’a göç etmiş, mülteci veya sığınmacı olmanın bütün acısını yaşamış biri. 72 yılı bulan maceralı hayata dair gözlemlerini, bu hayatın onda bıraktığı izleri veya açtığı yaraları kaleme dökmesi, nihayetinde ona dünyanın en önemli edebiyat ödülünü getirdi.
Nobel Ödül Komitesi’nin gerekçesi şaşırtıcı değildi... Ödül, onun “romanlarında sığınmacıların kaderini ödünsüz ve merhametle ele alışına, ayrıca kültürler ve kıtalar arasında sömürgeciliğin etkilerini anlatışına” verilmişti. Gurnah ile Nobel’i, kendi hikayesini, romanlarını ve mülteci krizleriyle boğuşan yeni dünya düzenini konuştum.
‘Ödülü beklemiyordum’
İlk romanı “Ayrılışın Hatırası”nı 1987’de yayınlayan Gurnah,
Irak geçen yıl bu zamanlarda büyük sokak protestolarına sahne olmuştu. Bir yanda 11 yıllık işgalin yarattığı tahribat diğer yanda yönetimdeki başarısızlıklar ve kötüleşen ekonomi, ülkeyi çıkmaza sürüklemişti. Halk yolsuzlukla suçladığı yöneticileri, özellikle de Şii başbakanlar üzerinde büyük etkisi olan İran’ı hedefe koymuş, protesto etmişti. O eylemlerin sonunda da erken seçim kararı alınmıştı.
İşte Irak, bugün yeni siyasetçilerini arıyor. Bu seçimin geçmiştekilerden farkı işte bu “öfkeli halk” faktörü. Ayrıca o kitlenin önemli bir bölümü de gençlerden oluşuyor. Dolayısıyla sonuçlarda yaşanabilecek bir sürpriz, bu kesimin yaratacağı fark olacak.
Yeni sistemle ilk seçim
Irak bu seçimlere ilk kez yeni bir sistemle giriyor. Ülkede önceden 18 seçim bölgesi vardı. Yeni sistem “daraltılmış bölge” esasına dayanıyor. Buna göre ülke 83 seçim bölgesine ayrıldı. Dolayısıyla seçmenler doğrudan partiye oy vermeyi tercih
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İdlib’de saldırıların arttığı bir dönemde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Soçi’de bir araya geldi. İki liderin baş başa yaptığı görüşmede anlaşılan o ki, İdlib konusunda vardıkları mutabakat “geçmişte varılmış mutabakatlara uyma” şeklinde.
Görüşme öncesi sahada Türk askerinin M4’ün kuzeyine çekilmesi, M4 karayolunun güneyinin terör unsurlarından tamamen temizlenmesi gibi konular tartışılıyordu. Sahada askeri boyutta nasıl bir çerçeveye ulaşıldı, bunu henüz bilmiyoruz. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Soçi dönüşü “Suriye için adil ve gerçekçi çözümün vakti geldi” sözleri, sürecin nereye evrileceği konusunda merak uyandırdı. Bölgede bazı Arap ülkelerinin Esad yönetimiyle yeniden ilişki kurmaya hazırlandığı bir dönemde, Erdoğan’ın bu sözleri, Rusya’nın Ankara üzerinde “Esad ile görüşme baskısını” artırdığı ve Türkiye’nin de böyle bir hazırlık içinde
Suriye’den gelen şehit haberlerinden sonra İdlib’deki durumu yoluna koyabilmek için liderler düzeyinde bir temas şarttı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 29 Eylül’de Soçi’de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüşecek. Ankara, Suriye rejiminin topçu saldırılarını M4 karayolunun güneyine yönlendirmiş olmasından, Rusya’nın da havadan “terör unsurlarına karşı” diye izah ettiği müdahalelerinden rahatsız. Rusya da Türk askerinin Suriye’deki varlığından memnun değil ve Türkiye’yi “İdlib’in terörden temizlenmesi için üzerine düşeni yapmamakla” suçluyor.
İki liderin görüşmesinde muhtemelen ‘bakan düzeyinde temasın artırılması’, ‘askeri düzeyde sahada birlikte çalışma’ gibi geçmişte başvurulmuş uygulamalar yeniden devreye sokulabilir ama daha ötesinde bir mutabakata varılması pek mümkün görünmüyor. Beklenti, yine diplomasi masasının işaret edilmesi. Zira BM Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen’in bir süredir
İsrail’in Körfez ülkeleriyle yakınlaşma hamlelerinin üzerinden bir yıl geçti. Eski ABD Başkanı Donald Trump döneminde “bölgeye barış getirme” iddiasıyla yapılan anlaşmalar, pek çok analiste göre Filistin’i dışladığı için bu hedeften uzaktı. Zaten geçen bir yılda İsrail-Filistin arasındaki çatışmaların da ardı arkası kesilmedi.
Biliyoruz ki Türkiye, bir süredir İsrail’in bu adımlarını dikkatle izlerken, 2018’den bu yana ilişkilerin kopuk olduğu Tel Aviv’le yeni bir diyalog sürecine soğuk bakmıyor, ama aynı zamanda Körfez ile ilişkilerini de düzeltme gayretinde. Ben de “İbrahim Anlaşmaları”nın yıldönümünde İsrail Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Lior Haiat ve Filistin’in Ankara Büyükelçisi Faed Mustafa ile bölgedeki yeni dengeleri konuştum.
Türk-İsrail diyaloğu
Öncelikle bir notla başlayalım. Malum, bu hafta gözler New York’ta Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nda olacak. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan daha önce BM toplantıları sırasında İsrail’in
Afganistan’da Taliban iktidara geldikten sonra, kadınlar hakları için sokaklara çıktı. Taliban güçleri gösterilerde müdahaleyi sertleştirdi, İçişleri Bakanlığı’nın ilk kararnamesi de “izinsiz gösterileri” yasaklamak oldu.
Bugün ülke, Afganistan’a bağımsızlığını kazandıran Kral Amanullah’ın 1900’lerde hayal ettiği noktadan çok uzakta. O dönemde Mustafa Kemal Atatürk ile de yakın dostluğu olan Amanullah, kadın hakları ve kız çocuklarının eğitimi için pek çok adım atmış, ancak o reformlar Kral’ı tahtından indirmiş ve bir sürgün hayatına mahkûm etmişti. 100 yıl sonra Afganistan’daki tabloyu Kral Amanullah’ın kızı Prenses Nacia d’Afganistan ile konuştum.
‘Umarım geçici olur’
Prenses Nagia, son 40 yıldır Afganistan’ın savaşta olduğunu hatırlattı, “Yıllarca derin acılar çekmiş ülkem için çok üzülüyorum. Bilhassa da Afganistan’daki kadınların durumu beni çok üzüyor” dedi. Prenses Nagia’nın Afgan kadınlarının
ABD’nin Afganistan’dan çekilmesinin ardından gözler, ülkede kurulacak yeni Taliban hükümetinde... Hükümet henüz resmen ilan edilmiş değil ancak uluslararası haber ajanslarının “yeni hükümete Molla Abdülgani Birader’in başkanlık edeceğine” dair geçtiği bilgiler var. Taliban yetkililerine dayandırılarak hükümette 25 bakan olacağı ve 12 kişilik bir Şura’nın oluşturulacağı haberleri de veriliyor. (Bu arada tüm tarafların temsil edilebileceği kapsamlı bir yapının oluşabilmesi için Türkiye dahil bölge ülkeleri çaba harcıyor ama Taliban’ın yetki paylaşımına ne kadar sıcak baktığı şüpheli.)
Hükümet muhtemelen haftaya açıklanacak. Bu aşamadan sonra uluslararası toplumun Taliban’ı tanıyıp tanımayacağı biraz daha netleşecek. Bazı ülkeler bu konuda pozisyonunu açıkladı. Ancak Kabil Havalimanı üzerine Taliban’la müzakere yürüten Türkiye, henüz “Tanıyacağız” veya “Tanımayacağız” şeklinde bir sinyal vermedi. Afganistan’ın Ankara’daki