İki yıl önce İran hükümeti, Antalya ve Bodrum uçuşlarını yasakladı. Bunun üzerine uçaklar İzmir havalimanına inmeye başladı. İranlılar, İzmir’i ve çevresini, özellikle Kuşadası ve Çeşme’yi çok beğendiler. İranlılar için İzmir böylece zoraki destinasyon olmaktan çıkıp talep edilen bir yer haline gelmeye başladı.
Aslında İranlı tur operatörleri, Antalya yasağını Isparta ve Adana havalimanlarını kullanarak aşmışlardı. İran hükümeti de bunu bilmesine rağmen sesini uzun bir süre çıkarmamıştı. Sonuçta anlaşıldı ki...
İran
“Siyaset bu...” diyebilirsiniz. “Türkiye’de politika kavga ederek, rakibinden daha fazla konuşarak, daha sert ifadeler kullanarak, gerekiyorsa kışkırtarak yapılıyor” diyebilirsiniz.
Ben ise tam aksini düşünüyorum. Siyasette etiği yakalayamadığımız, nezaketi gösteremediğimiz zaman gerçek bir demokrasiden söz edemeyeceğimizi düşünüyorum.
Sonuçta her parti bizim partimiz, her siyasetçimiz bizim siyasetçimiz. AKP’lisi de, CHP’lisi de, MHP’lisi de, DP’lisi de; bu ülkenin daha iyiye gitmesi için
Puding, klima, radyatör... Ultrason, mp3 çalar, ADSL modem...
Şans oyunu iddia...
Özel üniversite ücreti, bitki çayı, doğalgaz abone ücreti...
Yatak bazası, bornoz, sakız...
Krem peynir ve MR ücreti...
* * *
Ya da...
EXPO alanı İnciraltı’nın planlamasıyla ilgili tartışma karmaşaya dönüşmüştü. Önce Şehir Plancıları Odası dava açmıştı. Ardından İnciraltı mülk sahiplerinin açtığı davada Büyükşehir Belediyesi’nin 25 bin ölçekli İzmir Kentsel Bölge Nazım İmar Planı’yla ilgili iptal kararı verildi.
İzmir 2. İdare Mahkemesi’nin kararı Nazım İmar Planı’nın tamamıyla iptal edildiği olarak algılandı. Oysa iptal sadece İnciraltı’ndaki “Turizm Merkezi” ilan edilen bölgeyi kapsıyordu.
Bir yanda buranın tarım arazisi olup olmadığı, bir yanda turizm amaçlı kullanıp kullanılamayacağı tartışmaları devam ediyor.
Sonuç ne olursa olsun; bu konuyu artık çözüme kavuşturmamız gerekiyor.
Bu alanla ilgili birçok belirsizlik sürüyor.
Hatırlayacaksınız; EXPO sürecinde Dernek Başkanı Ekrem Şen, “EXPO’nun kaybedilmesinden sorumlu olmayacağız” diye açıklamalarda bulunmuştu.
Şen’i suçlamıyorum, haksız da demiyorum. Burası en gözde yerlerden bir tanesiyse, herkesin ikna olacağı bir yöntemin
Pazar günkü yazımda, “Ben mahalle baskısından yanayım...” demiş ve yazımı şöyle bitirmiştim:
“Bu ülkede yasalara uymayanlara, kanunlar çerçevesinde hareket etmeyenlere, başkasının hakkını gasp edenlere, başkasının malında gözü olanlara, kuralları çiğneyenlere, düzene meydan okuyanlara... Borcuna sadık kalmayanlara, devlete vergi vermeyenlere, yetimin hakkını yemekten çekinmeyenlere... Hazine arazini çevirip gecekondu yapanlara... Devletin malı deniz diye düşünenlere, ihale almak için her türlü
Sosyolog Şerif Mardin’in ortaya attığı “mahalle baskısı” kavramı Türkiye’nin gündemini çok meşgul etti.
“Mahalle baskısı” bilinmeyen ve sosyal bilimce ifade edilmesi çok zor olan bir havadır.
Ben bu ortamın AKP’den bağımsız olarak Türkiye’de yaşadığına inanıyorum.
Ama “AKP’yle bu hava artmış mıdır, bazı çevreleri daha cesaretlendirmiş midir?” diye soracak olursanız...
Yanıtım “Evet” olur... AKP’nin uyguladığı politikalardan cesaret alanlar ve kendilerine vazife çıkaranlar müthiş bir baskı yapmaya başladılar.
Ama mahalle baskısının getirdiği ruh hali bazen öyle şartlar oluşturur ki, işte o zaman AKP de bu havaya boyun eğmek zorunda kalır.
O yüzden Türkiye’yi yönetenlerin asıl bu detaylara dikkat etmesinde fayda bulunuyor. Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Zeynep Gambetti’nin şöyle bir yorumu var:
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Etiği Anabilim Dalı Başkanı Yrd. Doç. Dr. Dr. Çağatay Üstün’e göre birçok kişi, toplumun bugün geldiği durumdan memnun olmamasına rağmen etiksiz bir ortamda ve etiği yok sayan bireylerle yaşamayı sürdürmeye devam ediyor.
Peki, niçin? İşte çok önemsediğim tespitler...
1. Türkiye’de etiğin hukuktan önce geldiğini benimseyen bir tutum ve yaklaşım ne yazık ki sergilenmiyor.
Hukuku etikten önce görmeye alışmış bir anlayış bunu sürdürmeye devam ederken, herkese de aynı görüşü kabul ettirmeye
Pazartesi günkü Vakit gazetesinin manşeti ”Sanki CHP Valisi“ başlığıyla çıkıyor.
CHP Genel Sekreteri’nin odası dinleniyor.
Kelime kelime konuşulanlar gazete sayfalarında...
Devletin en yetkili kişilerinin haberi yok.
Başbakan konuşmuyor, birkaç cılız açıklama...
Hatta “Dinlemeyi bırakın, konuşulanlara bakın...” tarzında açıklamalar.
Türkiye gerçekten iyi yönetiliyor.