1961 - 1982 ve yeni anayasa

14 Eylül 1999


       Anayasa değişikliği konusunda görüş birliği var.
       1982 Anayasası değişmeli.
       Bu Anayasa, kabulünden önceki kargaşa döneminin etkisi altında kalan bir tepki anayasası olarak doğmuştu.
       Her şeye rağmen, 12 Eylül 1980'de iktidara el koyan askerlerin gölgesi altında hazırlanmış ve kabul edilmişti.
       1961 Anayasası'nın getirdiği özgürlüklerin istismar edilip kardeş kavgasına yol açtığı kanaatiyle, adeta onu tashih etme amacıyla 1982 metninde, 1961'deki dengeler bozulmuştu.
       Her konuyu anayasa kapsamına alma telaşına düşülünce yanlışlar yapılması da kaçınılmaz olmuştu.

Yazının Devamı

Üç hayati konunun kesiştiği nokta

12 Eylül 1999


       Çok kritik bir dönemden geçiyoruz.
       Türkiye hayati üç konunun kesişme noktasında bulunuyor.
       Avrupa Birliği'ne aday ülke olabilir de, olmayabilir de.
       Kıbrıs sorunu çözümlenebilir de, çözümlenmeyebilir de.
       PKK sorunu bitebilir de, bitmeyebilir de.
       Her üç konuda da müspet sonuca varılırsa, Türkiye tarihi bir dönemeci daha almış olacak.

Yazının Devamı

Siyasi fay sallıyor...

11 Eylül 1999


       Türkiye yalnız jeolojik fay hattı üzerinde oturmuyor.
       Siyasi fay hattı da Türkiye'den geçiyor.
       Hep sallıyor.
       14 Mayıs 1950, 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980, 6 Kasım 1983, 28 Şubat 1997, hepsi önemli ve büyük siyasi deprem tarihleri değil mi?
       Türkiye'nin siyasi hayatında istikrar yok.
       İstikrarsızlık hayatın her safhasını olumsuz etkiliyor.

Yazının Devamı

Yargıtay Başkanı'nın yanlışları, doğruları

10 Eylül 1999


       Yargıtay Başkanı görüşlerini Doçent Sami Selçuk olarak açıklasaydı bu kadar tartışılmazdı.
       Ama son derece eleştiriye müsait bir konuşma, tüm yargı erkini bağlar şekilde Yargıtay Başkanı sıfatıyla ve adli yılın açılış konuşması olarak yapılınca iş değişti.
       Ve bu yanlışlık, bazı yüksek mahkeme üyelerinin, Anayasa Mahkemesi üyelerinin bile tepkisini çekti.
       Eleştirilerin birçoğu haklıdır. O kadar haklıdır ki, bu haklılık Sami Selçuk'u adeta göklere çıkartan, müstakbel cumhurbaşkanı ilan edecek kadar kendilerini kaybeden anti laiklerin mübalağalı desteğinden bellidir.
       * * *
       BU konuya iki kez, hem de o konuşma yapılır yapılmaz değindiğimiz için daha önce söylediklerimizi tekrar etmeyelim.

Yazının Devamı

Hakimiyet zorbanın

9 Eylül 1999


       Arife Avcu'nun dün Milliyet'in 3. sayfasının manşetini teşkil eden haberi, konusunu aşan bir anlam ifade ediyordu.
       O haber, Türkiye'de zorbaların, mafyanın hakimiyetlerini hiç çekinmeden sürdürdüklerini gösteriyordu.
       Türkiye'de, haksızlıklara, hukuksuzluklara karşı çok duyarlı, çok kararlı bir İçişleri Bakanı var.
       İstanbul'da asayiş konusunda çok başarılı çalışmalar yapan bir Emniyet Müdürü var.
       Çok dürüst bir Trafik Müdürü var.
       Ama bunlara rağmen mafya şehrin göbeğinde bir tesisi kapattırabiliyor.

Yazının Devamı

Madem değişmeliydi, değiştirseydiniz

8 Eylül 1999


       Yargıtay Başkanı'nın sözleri "tsunami" etkisi yaptı. Vurduğu yerden ses getiriyor.
       Yılda bir yapılan, ama etkisi her gün yapılanlardan çok çok büyük olan bir konuşma.
       Başbakan Ecevit konuşmaya "çok doğru" diyen ilk politikacı oldu.
       Arkasından FP Genel Başkanı Kutan. Onun da arkasından Çiller geldi...
       Eğer o sözler çok doğruysa bugüne kadar gereği neden yapılmadı?
       30 yıldır Türkiye'nin her türlü hayatına, vatandaşın yatak odalarına kadar yön veren hep aynı politikacılar değil mi?

Yazının Devamı

Sami Selçuk'tan demokrasi dersi

7 Eylül 1999


       Türkiye'nin iki gerçeği var.
       Biri Yargıtay Başkanı Sami Selçuk'un konuşmasındaki gerçek.
       Diğeri Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun konuşmasındaki gerçek.
       Gerçekler kürsülerden ifade edildiği kadar kolay uygulanabilir olsaydı Türkiye bir "hukukun üstünlüğü", demokrasi, barış, eşitlik ve zenginlik cenneti olurdu.
       Üstelik Yargıtay Başkanı'na göre Fransa ve Almanya da hukuk devleti ama hukukun üstünlüğünü kabul eden devlet değil.
       Peki ne olacak, üçüncü binyılın eşiğinde Türkiye demokratik yaşamını özürlü mü sürdürecek?

Yazının Devamı

Güneş tutulması ve deprem...

5 Eylül 1999


       Siz istediğiniz kadar "olmaz öyle şey" deyin. Güneş tutulmasının deprem felaketi ile ilgisi araştırılmaya başlandı bile.
       Avustralya'daki Monaj Üniversitesi imkanlarını bunun için seferber etti.
       Üniversitenin jeoloji, jeofizik, fizik, astronomi, yer bilim profesörlerinden kurulan geniş bir bilimsel heyet bu ilişkinin sırlarını çözmekle görevlendirildi.
       Heyet; "tam güneş tutulmasından sonra büyük depremlere rastlanıyor" iddiasının gerçeklik payını araştırırken birçok ülkenin bilim adamlarına da başvurma, yardım isteme kararı aldı.
       Güneş tutulmaları sırasındaki ve sonrasındaki büyük dalgalar, gelgitler, iklim ve ısı değişiklikleri biliniyor.
       Şimdi araştırılacak olan bu olayın, yani güneş tutulmasının meydana getirdiği çekim gücünün toprağı ne şekilde ve ne kadar etkilediği. Daha doğrusu etkileyip etkilemediği.

Yazının Devamı