"İstanbul dünyanın en güzel şehri."
Doğru mu?
Ben bir İstanbul çocuğuyum, İstanbul sevdalısıyım, ama bu sözün doğruluğuna inanamıyorum.
İstanbul, tabiat güzellikleri bakımından ne kadar zenginse, insan eliyle yaratılanlar bakımından o kadar ilkesiz, zevksiz, fakir, çirkin, pis ve bakımsız.
Ve o tabiat zenginliği, güzelliği de hoyrat ve egoist insan eli tarafından tahrip ediliyor, yok ediliyor.
Bilgisiz, görgüsüz, çıkarcı bazı yöneticiler de bu hoyratlığa yardımcı oluyor.
"Düşünceyi ifade özgürlüğü de, insan hakları da, demokrasi de Türk vatandaşına gerekli olduğu için savunulmalı. Batı'ya gösteriş olsun diye değil."
Bu hep söylenir, söyleyenlerin haklılığı bir kez daha anlaşıldı.
İşte Fransa; işkenceden mahkum oldu.
AB'nin liderlerinden biri sayılan Fransa'nın üçüncü bin yılın eşiğinde işkenceci olduğu tescillendi.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önceki gün 17 yargıcının oy birliği ile bu kararı verdi.
Fransa hakkında önceki gün verilen bu karardan ayrı olarak; Uluslararası Af Örgütü, AB üyesi Belçika, İspanya, Yunanistan, İtalya, Portekiz, İngiltere, Almanya, Avusturya ve yine Fransa'nın işkence ve insan hakları ihlali sabıkalısı olduğunu açıkladı.
Siyasi hayatımızda deprem yaşanıyor, partiler çatırdıyor.
Partilerimizde, "parti içi demokrasi" yok. Partiler gerektiği gibi yönetilemiyor. Partiler müesseseleşmemiş.
Parti liderlerinin çoğu birer diktatör ama karizmaları yok.
Partilere hakim olanların bir bölümü ülkeden çok kendi klanlarının çıkarını düşünüyor.
Seçimi kazanan, adamlarını iş sahibi, aş sahibi, mal mülk sahibi, varlık sahibi yapıyor...
Sonuç; oy kaybı ve işte bugünkü deprem...