KİM ne yaparsa yanına kar kalıyor.
Müeyyide yok. Veya en azından siyasi anlaşmalarla yapılanlar, yapılmamış sayılabiliyor.
Öyleyse herkes yolsuzluk, suiistimal, ahlaksızlık yapabilir. Bundan maddi veya siyasi kazanç sağlayabilir.
Tabii ahlak anlayışı elveriyorsa...
Türkiye'de bir etik kanseri var. En çok da politik ahlakı kemiriyor; çürütüyor, yıkıyor, yok ediyor.
Ahlakın olmadığı yerde demokrasi de olmaz.
Çünkü; "Demokrasi fazilet demektir."
TÜRKİYE’nin durumunun ne kadar kritik olduğu Apo kriziyle bir kez daha su yüzüne çıktı.
Hem dışarıda kritik.
Hem içeride kritik.
Türkiye’nin Batı’yla arasında uçurumlar var. Türkiye hem Batı’da olmak, Avrupa Birliği’ne katılmak istiyor hem de o kitle ile çekişiyor, çatışıyor.
Türkiye’nin İslam dünyası ile de arası iyi değil, dayanışma durumu yok, aksine adeta rekabet durumu var.
Komşuları ile de Türkiye’nin durumu meydanda, Ankara’nın kanlı bıçaklı olmadığı bir komşusu yok.
Böyle bir ülkenin rahat rahat gelişmesini, büyüme ve güçlenmesini, istikrarı, refahı sağlaması mümkün mü?
"GENSORU" yani hükümetin düşme tehlikesi ve "erken seçim" derken fırsat bu fırsat milletvekili transferleri de başladı.
Şinasi Altıner, Mehmet Köstepen, Gencay Gürün, Cemal Alişan ve Muzaffer Arıkan partilerinden ayrıldılar.
Peki neden bu ana kadar beklediler?
Bunu Çiller'e muhalefetiyle de tanınan ama yeniden DYP'ye geçen Cemal Alişan özetle şöyle izah ediyor:
"Ülkemizin içinde bulunduğu siyasi istikrarsızlık ve yarını görememe karşısında milletimizin paylaştığı karamsarlıktan kurtulmak amacıyla bir anlamda yuvaya dönüş olarak kabul ettiğim DYP'ye katılıyorum."
"Seçim kapıda, seçilme şansı nerede daha güçlüyse oraya gitmekte yarar var", demek daha doğru olmaz mı?
Nedense benzer durum, mesela daha yeni seçimden çıkan Almanya'da seçim öncesi de seçim sonrası da görülmedi.
İLK günden beri böyle olacağı belliydi.
MED TV, "Apo'nun Roma ziyareti" diyordu. "Apo'nun Roma'da misafir olduğunu" söylüyordu. İzleyenler gördüler, hem de ilk andan itibaren. Uçağın Roma'ya indiği dakikalardan itibaren.
Demek ki Apo'nun İtalya'ya gelişi planlıydı. Ama Türkiye bunu zamanında öğrenemedi, geç uyandı... Bu da Türkiye'yi yönetenlerin ve onların görevlilerinin zaafı...
* * *
BÖYLE bir planın mimarlığını yapmakla İtalya'nın ne kazanç beklediğini hesaplamak güç.
Bir yandan 65 milyonluk bir Türkiye, öte yanda Abdullah Öcalan. İtalya tercihini Öcalan'dan yana kullandığına göre sonuçlarına da katlanmayı göze alıyor demektir.
O zaman yapılacak şey, İtalya'nın canını acıtacak olan her türlü önleme Türkiye'nin hızla başvurmasıdır.
ROMA, Apo'yu Türkiye'ye veya Almanya'ya verebilir diyenler var.
Ama, Almanya verseler de almayacağını açıkladı. Bonn başına dert açmak istemiyor.
Ankara, Apo'yu istiyor, ama Türkiye idamı kaldırsa bile iadenin imkansız olduğu anlaşılıyor.
Peki Apo İtalya'da kalabilir mi?
Suriye'nin, Rusya'nın başlarından attıkları bir derde Roma sahip çıkar mı?
Çıkarsa, sonuç öncelikle ekonomik açıdan Türkiye'yi kaybetmektir. Bunun ucu göründü.
İtalya'da 9 ortaklı, yamalı bohça bir hükümek var. Ortaklardan Yeşiller ve komünistler, Apo sempatizanı ama bir de o partilerin dışındakiler ve onların kamuoyu var.
TÜRKİYE'deki kargaşayı bir liderin, bir partinin, bir azınlık hükümetinin çözmesi imkansız. Çünkü bu kargaşanın yaratılmasında bu siyasetçilerin, bu partilerin, gelmiş geçmiş hükümetlerin de en azından ihmali var.
Türkiye'nin temiz ve çağdaş toplum olma zorunluluğunun başlangıç noktası olarak bir "arındırma miladı", "arındırma dönemi"doğduysa bazıları hiç olmazsa buna gölge etmemeli.
Realiteyi görmeliyiz.
Ayrılıkçı terörle, irtica ile, mafya ile mücadele, siyaset dünyamızın kararlılığı ile mi başladı?
Başlayan mücadeleye engel olmak isteyenler bile çıktı. Bugün de o yönde sinsi, açık çalışanlar var.
Bu tespit, özellikle Mesut Yılmaz gibi bu mücadeleye katkıda bulunan lider, siyasetçi ve partiler varsa onların gayretlerini küçümseme anlamına gelmez.
Ama gerçek de görülmeli.
SURİYE'deki sığınağını terketmek mecburiyetinde bırakılması, Apo'nun sonunun başlangıcı oldu.
Rusya'da parlamentonun alt meclisi Duma'nın sığınmayı kabul eden jesti, Rus hükümetinden onay veya red almadan geçersiz kaldı.
Yeltsin'in sığınma isteğini neden onaylamadığı anlaşıldı. Rus hükümetinin Türkiye'nin dostluğuna değer verdiği ortaya çıktı.
Apo'nun Suriye'den çıkartılması ve Rusya'dan istediği sığınma talebine evet denilememesinde etken olan Yılmaz hükümetinin kararlı tutumu ve bu tutum sonundaki başarısı kutlanmalıdır.
Türkiye'nin kararlı tutumu sayesinde Apo ateşten bir top haline geldi. Nereye gitse ondan kurtulmak isteniyor.
Roma, Apo'yu iade etmelidir ama iade etmese de İtalya gibi bir ülkede Apo'nun terörü yönetmesine imkan sağlanacağını düşünmek imkansız.
* * *
KORKMAZ Yiğit suçladı.
Başbakan Yılmaz ve Devlet Bakanı Taner ithamların baş hedefi.
Ama Yiğit'in ithamlarının her şeye rağmen birer iddia olduğu unutulmamalı.
Başbakan'ın ve diğer ilgililerin açıklamalarına kadar ithamlar ihtiyatla karşılanmalı.
Bu objektiflikle ve tarafsızlıkla olayları ele almakta yarar var.
Korkmaz Yiğit'in iddiaları doğruysa:
Türkbank ihalesine fesat karışmıştır. Fesatı karıştıranların içinde hükümet de vardır.