Türkiye iyi idare edilemiyor. 766 bin kilometre kare toprağımız var.
76 milyonu geçtik.
4 mevsimi yaşıyoruz.
3 tarafımız deniz.
Eğitimde ilerledik.
Gelir de fena değiliz. Zenginlerimiz, yatırımcımız çoğaldı, fakirlikte “yamalı çorap dönemi”ni çoktan aştık. Ama iktidar ve muhalefet eksiğimiz var.
* * *
Laf mı, iş mi? Türkiye’de laf dönemi başladı.
Bu dönemi Başbakan Tayyip Erdoğan başlattı.
“İlerleme devri”, “gerileme devri” gibi bir devir, bir dönem.
“Laf dönemi.”
Hiç fabrika açılışı var mı? Ne zamandır yok, unutuldu bile.
Oysa üretim artmasa bir ülke kalkınamaz. İşsizlik önlenemez.
Bir ülkenin geleceğinin garantisi üretimidir.
Medya, toplumun avukatıdır. Toplumu aydınlatır ve savunur.
Yani, medya halk için vardır.
Onun için de medyaya 4’üncü kuvvet denilmiştir.
3 kuvvet, artı medya, eşittir 4 kuvvet.
Yasama, yürütme, yargı ve medya.
Medya halkın avukatıdır, dedik. Öyle bir avukat ki bu avukat yani medya tarafsız olmalıdır, objektif olmalıdır. Etik kurallarına bağlı olmalıdır.
Doğruyu, doğru olduğu için savunmalıdır. Hatır için, mevki için, para için, herhangi bir menfaat için değil. Yani medya mensubu, gazeteci, kendini hiç kimseye ve kim olursa olsun hiçbir kişiye kiralamayacaktır.
İktidar olanın muktedir de olacağını zannetmiştim.
Yanılmışım...
AKP, yani Recep Tayyip Erdoğan iktidar oldu ama muktedir olamadı.
Son olaylarla bu medyana çıktı.
Erdoğan “her istediklerini verdim” dediğine göre, “paralel oluşum”u biliyordu demektir. Onlar, Başbakan’ı yıllarca parmaklarında oynatmışlardı. Eğer varsa paralel devleti Erdoğan başlatmış, büyütmüş ve bu güne getirmişti. Yani gayri resmi bir koalisyon kurulmuştu.
Bizim haberimiz olmamış.
Ne zaman bunu öğrendik?
Ne bekliyorduk? Türkiye’nin bölgesinde lider olması, dünyada da sözünün geçmesi.
Fakat bu beklentimiz bir anda yerle bir oldu.
Türkiye eskiye döndü.
Yani, birbirini yiyenlerin parti lideri olduğu bir ülke...
Ekonomisi meçhuller içinde bir memleket.
Halkı tedirginlik içinde bir Türkiye...
Evet, dün şaha kalkmayı bekliyorduk; bugün parçalanmamak, batmamak için dua ediyoruz.
17 Aralık’tan sonra polis ve adliyede yer değiştirmeler, görevden almalar binleri aştı.
Kesin soru şu, lüzumluysa 10 yıldır bunların yerleri niye değiştilmedi de şimdi hükümet toptan iş görüyor?
Yoksa 10 yıldır hükümet uyuyor muydu?
Altı oyuluyor ama farkında değil miydi?
76 milyonluk Türkiye böyle uyuyan bir hükümete teslim edilir mi?
Başbakan’ın “İstediler de vermedik mi?” dediğine bakılırsa iktidar içindeki rakiplerini biliyordu ve onları besliyordu.
Öyleyse “Hükümet kendi oyunuyla tuş oldu” diyebiliriz.
76 milyonluk Türkiye’yi şaha kaldırmak varken öldürüyoruz.
Bunu kimler yapıyor?
Kalitesiz politikacılar.
Evet, kalitesiz politikacılar.
Acaba bunlar sessiz bir anda kendilerine bir çimdik atıp, “Ben ne yapıyorum” diye kendi kendilerine soruyorlar mı?
Hiç ummam.
Çünkü kendilerini “allame-i cihan” zannediyorlar. Oysa çoğu sıfır. Sıfır... Sıfır, sıfır...
Türkiye böyle bir dönem yaşamadı. İktidar “paralel devlet” diyerek muktedir olamadığını itiraf etti.
76 milyon, sele kapılmış gibi nerede duracağı belli olmadan sürüklenip gidiyor.
Hakim olacak bir güç yok ve ufukta da görünmüyor.
* * *
3 erk birbirine düşmüş.
Hakem olması umulanlardan bazısı ise Silivri’de.
Onların da çoğunun “hile” ile oraya sokulduğunu “kumpas” kelimesi ifade ediyor.