HIRİSTİYAN Demokratlar, "Avrupa Birliği'ne Türkiye hiçbir zaman tam üye olamaz" derken buna başlıca gerekçe olarak "Türklerin Müslüman oluşu"nu gösterdiler.
Yani, Müslümanın Avrupa'da işi yok.
Sosyalistler ve Sosyal Demokratlar görünüşte bu ayırımı reddediyorlar.
Hatta onlar Hıristiyan Demokratların insanları dinlerine göre ayırmasını kınıyorlar.
Ama aynı gerekçeyi yıllar önce daha doğrusu 8 yıl önce o zamanki AET Komisyonu Başkanı Jacques Delors da ileri sürmüştü.
"Avrupa Birliği bir Hıristiyan kulübüdür" diyerek Türkiye'nin Avrupa'da yerinin olamayacağını ilk açıklayan Jacques Delors'dur.
Üstelik Jacques Delors sosyalist bir parlamenterdi.
TÜRK tarihinde önemli bir viraj daha dönüldü.
Kim nasıl tefsir ederse etsin MGK'nın 28 Şubat kararı tavsiye değil talimattı. İşin özeti bu.
Kurul üyelerinin yarısı sivilmiş, yarısı askermiş, vesaire; bunlar şekil, biz zarfa değil mazrufa bakalım.
MGK hükümete "Şu 18 maddede toplanan önlemler paketini uygula" dedi.
O arada "müeyyide" kelimesi de kullanıldı.
Yani bu, paketin uygulanmasının tavsiye değil talimat olduğunun ilk ve en belirgin deliliydi.
Bilineni şimdi neden tekrarlıyorum? Şunun için.
18 yaşındaki bir mahluk taksiye biniyor. 6 milyon lira için şoförü öldürüyor.
Olayı soğukkanlı anlatıyor:
"Bıçağı göğsünün sol tarafına soktum. Kan fışkırdı. Biraz sonra öldü galiba..."TV'de o mahluka bakıyorum; marifet yapmış gibi eli cebinde, başı dik.
Kafasının içinden geçenler belli:
"Türkiye'de idam yok. Olsa olsa 24 yıl yerim. Mahkemeye zorluk çıkartmamaktan, iyi halden iner 16 yıla. Bunun en çok üçte birini yatarım. Yani 5 yıl sonra dışarıdayım. Hele cezaevinden kaçarsam veya af çıkarsa o kadar da yatmam. Sonra gelsin yeni bir soygun, yeni bir cinayet. Ben daha çok can yakarım."Evet; Türkiye'de yasalar da, uygulama da, hepimiz, herkes suçluyu, suçluları koruyoruz hatta teşvik ediyoruz. Mağduru, mağdurları koruyan yok.
İnsan hakkı, yaşam hakkı, şu hak, bu hak, hepsi suçlular için, hepsi şoför katili bu mahluk için...
Şoförün, şoförlerin, mağdur ailelerinin, çocuklarının hakkına gelince; tısss...
TÜRKİYE son yıllar içinde en büyük hayal kırıklığına Avrupalı Hıristiyan demokratların çıkışı ile uğradı.
"Türkiye hiçbir zaman Avrupa Birliği'ne giremez. Çünkü kültürü ve medeniyet seviyesi buna müsait değil."Böyle bir etkin siyasi topluluğun, bu derece ağır hakaretine Türkiye belki de Türkiye olalı muhatap olmamıştı.
Şimdi Hıristiyan demokratların arkasından sosyalistlerin de gündemi Türkiye.
Dört konu üzerinde duruyorlar.
İnsan hakları, demokrasi, Güneydoğu ve Kıbrıs...
Oradan da Türkiye'nin üyeliği lehinde bir görüş beklenmiyor...
Oysa Tansu Çiller'in uzun süredir çizdiği manzara hiç de bu doğrultuda değildi, karamsar değildi.
ABD'nin önde gelen bağımsız think - tank kuruluşlarından RAND'ın uzmanı Ian Lesser Türkiye'nin en can alıcı noktasına, en zayıf noktasına temas etmiş.
Adam Amerikalı, o görüyor da birçoğumuz, özellikle de siyasi kadrolarımız göremiyoruz.
Ian Lesser şöyle diyor:
"Türkiye'nin kriz dönemlerinden çıkmasının yolu siyasi yelpazenin merkezinde yeni ve güvenilir bir siyasetçi sınıfının yaratılmasından geçiyor."* * *HER toplum için bir yönetici seçkin sınıf kaçınılmaz.
Zaten en ilkelden en gelişmişe kadar her toplumda yöneten bir kesimle yönetilen bir kesim var.
Demokrasinin bir hükümet biçimi olarak ayırdedici özelliğinin yönetici kesimin özgürce oluşmasına izin vermesi ve seçkinler arasında iktidar konumları için kurallara bağlanmış bir rekabeti sağlamasının olduğu da biliniyor.
Ama bu demokrasi için yeterli mi? Değil. Ama gerekli.
EVDEN erken çıkacağım. Balkondan şoför arkadaşım Yusuf'a bakıyorum hazır mı diye.
A o da ne? Bahçe kapısının yanında kutu gibi bir şey, gıcır gıcır, pırıl pırıl parlıyor.
"Yusuf" dedim. "Bak bakayım neymiş? Ama dikkatli ol..."Yusuf da çok dikkatli oldu ya!..
Kaptığı gibi aldı, sayfaları çevirmeye başladı.
"İncil"miş.
* * *
ALTI yüzden fazla sayfası var. Yaldızlı ciltli. İçinde bir de kart var. Adres var. Ve "bizden isteyin gönderelim" diye bir de liste. Hepsi Hıristiyanlığa ikna edici malzeme.
TÜRKİYE Avrupa'dan kovuldu.
7 bankamız dünyada güvenilmez ilan edildi.
Orta Asya ile, Kafkasya ile ilişkiler koptu.
Komşularımızla kan gövdeyi götürüyor.
Ne yurtta sulh, ne cihanla sulh...
Peki Ankara ne ile meşgul?
İktidar ne yapıyor?
ERBAKAN "ordu ile uyum içindeyiz" diyor.
Ordudan hemen yanıt geliyor:
"Ordu Atatürk'e inananlarla uyum içindedir."Erbakan: "MGK o kanunu, bu kanunu yapın diyemez, hükümet değiştiremez, o Meclis'in işidir" diyor.
Cevap gecikmiyor: "Ordu miadsız iş yapmaz ve miadın sınırı da üç ayı geçmez".Ve hemen ardından MGK Genel Sekreteri Org. İlhan Kılıç'ın alınan kararları izleyeceği ve bu ay sonunda MGK'ya rapor vereceği bildiriliyor.
* * *
ERBAKAN'sa istifayı düşünmediği gibi, sorumluluğu da yaymaya çalışıyor.
Öyle olmasa RP liderinin muhalefet partilerine ziyareti nasıl izah edilebilir?