TANKER yangınının 5. günündeyiz, ne sebep belli, ne sorumlu. Yapılan yalnızca acındırma edebiyatı.
Her felakette aynı şeyi yapıyoruz, aynı şeyleri söylüyoruz.
Sonuç değişmiyor.
Felaketi felaket kovalıyor.
Devlet Bakanı Dağdaş bile çaresizliğini ifade ediyor.
Felaketler karşısında hükümet de "Ben çaresizim" derse gerisini siz düşünün.
Pendik Tersanesi'ne gitmesi gereken gemiyi Tuzla Tersanesi'ne yollamışlar.
SENİN adın Safiye Yapmalısın kafiye 40 yıl olmuştur. "Radyo Tiyatrosu"ndaki bir skeçte, yanılmıyorsam Tekin Akmansoy bu kafiyeyi düşürüyordu. Kime? Karşısındaki Safiye Hanım'a. O günden sonra da Safiye Hanım kafaya takmış devamlı kafiyeli konuşuyordu. Temsil boyunca bu komik saçmalık sürüp gidiyordu. Senin adın Safiye. Yapmalısın kafiye. Bugün de Safiye Hanım gibi politikacılarımız var. Senin işin politik. Yapmalısın komiklik. Yani, "Söyle de, ne söylersen söyle, yeter ki kafiye tutsun." Söylenenlerin çoğu bugün var, yarın yok. "Bu hükümet gidici." "Bu hükümet üç ay sonra gidici." "Bu hükümet bütçede gidici." "Bu hükümet bayramda gidici." Benim oğlum bina okur. Döner döner yine okur. Veya; Su üstünde nakışlar. Alık alık bakışlar. Veya; Dam üstünden saksağan. Vur beline kazmayı. Bunlar muhalefetin Safiye Hanım'ları. Bir de iktidarınkiler var: "Önce Gümrük Birliği'ndeyiz." "Sonra Avrupa Birliği'nde." Veya; "Seneye Avrupa Birliği'ndeyiz." Veya; "Avrupa Birliği bizsiz yapamaz." Veya; "Artık tamam Avrupa'dayız." Oysa; Avrupa Birliği'ni bir yana bırakın, Avrupa bizi NATO'dan bile atıyor. Ne gerçekçi politika değil mi? Senin adın Safiye. Yapmalısın kafiye. Biz bize benzeriz.
BELKİ de farkında olmadan Türkiye felakete doğru itiliyor.
Bu ülkede yaşamak zorunda olan, yurtdışında gidecek, yaşayacak yeri olmayan herkes, hepimiz bu felaketin altında kalacağız.
65 milyon insanın arasında kapanması güç uçurumlar oluşturuluyor.
Gizli bir beyin, felaketleri önlemesi gereken seçkin, etkin yönetici takımını sanki ipnotizma ile sersemletti.
Kısa bir gelecekte olabilecekleri görmelerini engelledi.
Böyle olmasa bu "pompalı tüfek" konusu nasıl çıkabilirdi?
Türkiye'nin bir bölümü öbür bölümüne karşı tüfeklerle neye hazırlanır?
ADANA Belediye Başkanı Aytaç Durak geçen gün meydan okuyordu.
Kentleri, bazı belediye başkanlarının müsamahasının çirkinleştirdiğini üzerine basa basa söylüyordu.
"Alın birkaçını görevden, katlansınlar yaptıklarının sonucuna" diyordu.
Adana Belediye Başkanı son günlerde gündemdeki adam oldu.
Yeşil alanları işgal etmiş, ruhsatsız, kanunsuz işyerlerini yıktı. Oraları piknik alanı olarak yeniden halka açacak.
Bu pislikleri yıkarken tepki de gördü.
Ama o kanunsuz yapılara müsaade eden eski belediye başkanına veya belediye yetkililerine hiç tepki gösterilmiyor, onlar müeyyide ile karşılaşmıyor.
LAZARONİ Fenerbahçe'de başarılı olamadı, işine hemen son verildi.
Türkiye'de bugünkü Meclis başarısız.
Yürütmenin gölgesinde kalmış, sinmiş.
Yönetimse, hükümetse genel kabul görmüyor. Normal ilkeler üzerine değil soruşturmaları aklama amacı için oy hesabıyla kurulmuş.
Partiler kör dövüşünde.
Ülkedeki kaosun temelinde bunlar yok mu?
Var.
ÇOK eskilerden beri her toplum, yılın bazı günlerine önem vermiş, bunu çeşitli şekillerde kutlamış. Dini ve milli bakımdan önemli olan, milletçe her yıl kutlanan bu günlere, çeşitli isimler verilmiş.
İslamiyet'ten sonra bu sevinçli, neşeli günler için bayram manasına gelen "ıyd" kelimesi kullanılmış.
İslamiyet'ten önce Türk kavimleri, devletleri de kendi inanç, örf ve adetlerine göre belli günleri kendileri için kutsal kabul etmişler ve bu günleri çeşitli merasimlerle kutlamışlar.
Dede Korkut Hikayeleri'nde, hanların başa geçmelerini, doğum ve zaferlerini kutlamak için toplandıkları, şölenler tertip ettikleri, ölümleri için yuğ, yani yas merasimi yaptıkları bilinmektedir.
İslamiyet'te bayramlar ikidir.
Birincisi, arabi aylardan Şevval ayının birinci günü Ramazan Bayramı, ikincisi, Zilhicce ayının onuncu günü Kurban Bayramı'dır. Ramazan Bayramı üç gün, Kurban Bayramı ise dört gündür.
Müslümanlar bayram günlerine ayrı bir önem verirler. Zira bu günler, günahların affedildiği, birlik ve beraberlik duygularının pekiştirildiği, yoksulların sevindirildiği günler olması bakımından sevinç ve neşe kaynağıdır.
ÇOĞUNLUĞUN anlayamadığı bir konu var. Benim de...
Refah ve Erbakan bu kadar saf mı?
İktidar olmuş ama iktidarının kuyusunu kazıyor.
Yaptığı yanlışlar bir taktik sonucuysa, yüzde yirmiyi memnun etme taktiğiyse veya yüzde 20'nin dışındakileri sınama ise o taktiklerin ikisi de tehlikeli değil mi?
Tehlikesi nerede?
İşte, Sincan'da.
Refahlı Belediye Başkanı görevden alındı, şimdi gözaltında.
TÜRKİYE nereye gidiyor?
BU toplum hür ve serbest seçimlerden 408 gün sonra bu soruyu sormamalıydı.
Ama bugün soruyor.
65 milyon Türk, sorunları unutmuş bir avuç politikacının hesaplaşmasının doğurduğu milli felaketi seyrediyor. Üzülerek, ağlayarak.
Türkiye'nin öncelikleri bir kenara itildi.
Oysa hükümetlerin görevi sorun çözmektir, sorun yaratmak değil.
Ama bugün bakıyoruz o yumuşak görünümlü Erbakan bile partisinin militanlarına taviz verircesine sorunları bırakmış, ülkeyi bölen konuların peşinde.