TÜRKİYE için tarihi günlerden biri; 27 Kasım 1996.
O gün Ankara'da Bakanlar Kurulu toplantısı var.
Toplantının içerik olarak tarihi bir yönü yok.
Tarihi olan, ilk kez bir Bakanlar Kurulu toplantı salonunda "koruma" çemberi oluşturulması.
Fotoğraflar gazetelerin birinci sayfalarında çıktı:
Erbakan'ın başkanlığında Bakanlar Kurulu var, ama önce Başbakan gazetecilere açıklamalarda bulunuyor. Bu sırada çok sayıda koruma görevlisi, kabine üyelerinin yer aldığı toplantı masasının köşe başlarında tetikte nöbet tutuyor.
Bu fotoğraf Milliyet'in 29 Kasım günkü sayısında da 1. sayfada anlattığımız şekliyle bir tarihi ibret vesikası olarak yer aldı.
TRT TV'sinin akşam ilk haberlerinden biri:
"RP Merkez Karar ve Yönetim Kurulu toplantısında konuşan Başbakan Erbakan, halkın isteklerinin bir bir yerine getirilmeye başlandığını" söylüyor. Ve; "bu adımlar birbirini takip edecektir" diye ilave ediyor.
Başbakan'ın bir soru üzerine söyledikleri de şöyle:
"TEDAŞ ve TOFAŞ komisyonlarında suç niteliğinde bir şey bulunamamıştır. Bunlarda bir çelişki yoktur. Görevler eksiksiz yapılmaktadır. Bundan memnuniyet duyuyoruz."İki konu; ikisi için de Başbakan'ın sözleri doğru değil, belki de daha yerinde bir tabirle samimi değil.
Keşke doğru olsaydı veya "Başbakan sözlerinde samimi" diyebilseydik.
Nasıl doğru olabilir ki? Memur, işçi, emekli boşuna mı sokaklara dökülmüş, yürüyor?
* * *
"ŞERİAT istiyoruz." "İslam devleti istiyoruz. Laiklik istemiyoruz."Nedir İslami devlet?
Genel bir bakışla, İslami amaçlara yönelmiş ve egemenliğin Allah'a ait olduğunu kabul eden ve şeriatın yani İslam hukukunun geçer olduğu devlet, İslam devletidir.
İslam devleti, Kuran'a ve Peygamber'in sünnetine, hadise göre yönetilecektir.
Kuran ve hadise göre yönetilen devlet aynı zamanda mükemmel adaleti gerçekleştirecektir.
Öyleyse bu devlette yönetici olmanın iki temel koşulu olacaktır:
1- Yöneticilerin İslamı ve Kuran'ı herkesten iyi bilmeleri.
2- Yöneticilerin tüm kararlarını adaletli olarak vermeleri.
TÜRKİYE'de bir yeni sayfa açmak gerekiyor.
Bunu bugün hasbelkader Türkiye'ye hakim olanlar yapmalı.
Çünkü demokratik olan o, usulüne uygun olan o.
Asgari müştereklerde birleşme, konsensüs ve sonra dürüst bir yarış.
Başka çare yok.
Bunun dışında çareler aramak darbeye, müdahaleye davetiye çıkartmak demektir.
Öyleyse; önce şu politikanın zirvesindekiler başlarını iki ellerinin arasına alıp düşünecekler, sonra karar verecekler.
İSTANBUL'da trafik tıkandı.
Artık o saat, bu saat yok, her saat araçlar yerinde sayıyor.
Belediye Başkanı olarak Tayyip Erdoğan için kötü konuşan yok.
Ama ben konuşacağım!..
Erdoğan, ne yapıp etmeli İstanbul'un trafik sorununa bir çare bulmalı.
Onun önerisi vardı; İstanbul'a vize önerisi, dinletemedi.
Her yıl İstanbul'da nüfus bir orta boy Anadolu şehri kadar artıyor. 400 - 500 bin yeni insan ekleniyor.
BUGÜN özgürlükle karanlığın yarışması var.
Meclis'teki genel görüşmenin konusu bu.
Başlığın "basın" oluşuna bakmayın.
"Basın" bahane, amaç belli...
Bugün Türkiye'nin şu kadar önemli sorunu varken hükümet ortaklarının dillerine basını dolamaları, basını hedef almaları boşuna olmasa gerek.
Yarasaların aydınlıktan korkmaları gibi bazıları da basının aydınlattığı ortamdan korkuyor.
Son birkaç yıl gösterdi ki basın olmasa rezaletlerin, skandalların, yolsuzlukların, haksızlıkların büyük bölümü ortaya çıkmayacaktı.