EMNİYETİN İstihbarat Daire Başkanı'nı dinleyen Meclis Komisyonu isyan etmiş. "Nasıl oluyor da istihbaratçı olan siz, bu kadar bilgisiz oluyorsunuz?" diye.
Ve uyarmış "Bu komisyondan bilgi saklamak suçtur."İstihbarat Dairesi Başkanı da gerekçe olarak "Biz terörle ilgili istihbarat yaparız, ötesini bilmeyiz" gibi şeyler söylemiş.
Komisyon üyeleri haklı.
Bilgisi olduğunu zannettiklerini dinliyorlar ama doğru dürüst bilgi çıkmıyor.
Ya "devlet sırrı" diye saklıyorlar.
Ya kendi sırları diye.
Ya da eş, dost, arkadaş kayırılıyor.
TÜRKİYE'de "bulutlu yönetim" var.
Yapmak istedikleri normale ters olunca, dayatma olunca büyük kitle tepki gösteriyor.
Yapmak istedikleri Türkiye'nin çizdiği yöne ters olunca etkin kitle tepki gösteriyor.
Yapmak istedikleri ideolojik olunca, yüzde 80 tepki gösteriyor.
Bu büyük kitleye, etkin kitleye rağmen "ben yüzde 20 ile de olsa hükümetim istediğimi yaparım" demekle, yapabilmek mümkün mü?
Değil.
"Klasik demokrasi" artık, "katılımcı demokrasi" oldu.
27 Mayıs darbesinin hiç unutulmayan yanı üç idam oldu.
Menderes, Zorlu, Polatkan.
Prof. Rıfkı Salim Burçak. Milletvekilliği ve bakanlık yapmış, Demokrat Parti'nin üst düzey yöneticisi.
Yassıada'da ve Kayseri cezaevinde yatmış.
Yeni kitabı "İdamların İçyüzü" anılarla dolu bir araştırma.
Objektif mi? Ona okuyucu karar versin.
Ama kitabın birinci bölümüne başlarken kullanılan Arap atasözü ilginç:
BAŞÖRTÜSÜ siyasi sembol olunca, adı da "türban" oldu. Şekli de değişti, adeta çarşafa kadar uzanan bir yol izler hale geldi.
"Başörtüsü"nü konuşan yok...
"Türban"sa tartışma konusu...
Çünkü onda şeriat devleti özleminin fotoğrafı görülüyor.
Verilen izlenim o, edinilen kanı o...
Yoksa, üniversitelerde başörtüsü yasağı diye bir şey kalmadı.
İlgililer bunu açık seçik belirtiyor.
ERBAKAN 22 yıl sonra yeniden iktidara ortak oldu.
Öyle bir anda oldu ki...
"Merkez sağın oylarına bile sahip çıkabilir" dedirtti.
Neden?
Çünkü ortada merkez sağ kalmamıştı.
Hırçın bir Mesut Yılmaz.
Eline geçen fırsatları ülke yararı için, daha sakin, daha hesaplı, geleceği düşünerek kullanmayan bir lider.
HİÇ kimse "Türkiye'nin uyuşturucu kaçakçılarını koruyan ve uyuşturucu ticaretinin üstünü örten bir ülke olduğunu" söyleyemez.
Bunu söyleyen eğer bulabiliyorsa aynı anda vesikalarını, delillerini de açıklamalıdır.
İster beğenelim, ister beğenmeyelim Tansu Çiller Türkiye'nin bir bakanı. Eski başbakanı.
Kim olursa olsun, dört dörtlük belgelere, tevil edilemez yüzde yüz doğru belgelere dayanmadan herhangi bir Türk bakanın uyuşturucu ticaretiyle ilgili olduğunu ilan edemez. Tansu Çiller'in de.
Bu iddialar bir ülkeye hakarettir.
Bu konudaki densizlik affedilemez.
Bu densizliği yapan bir Alman mahkemesi, bir Alman hakimi de olsa...
YILLAR önce yerli malı haftaları yapılırdı. İlki 1930'da başlamıştı.
Amaç; öncelikle yerli ürünlerin tüketimini özendirmeyi sağlamaktı. Bu arada tasarruf da teşvik edilirdi.
Hafta II. Dünya Savaşı'nın sonuna kadar Başbakan'ın radyoda yaptığı konuşmayla açılırdı.
Önceleri hafta adeta bir ulusal bayram havasında sürdürülürdü.
Yerli malı yurdun malı.Her Türk onu kullanmalı.Benim ilkokuldan aklımda kalan bu.
Bakın yıllar sonra bile unutulmuyor. Beynimize çakılmış.
Okula çeşitli meyveler götürülür, kutlama günü onlar yenirdi. O zamanlar muz "tu kaka" idi, o yerli malı meyveler arasında sayılmadığı için aforoz edilmişti.
DEMOKRASİ sağlık gibidir, kıymeti kaybedince anlaşılır.
Bugünlerde demokrasinin tehlikede olduğundan söz edenlere rastlıyorsunuz değil mi? Bir yanda bu felaket habercileri var, öte yanda günlük olayların girdabında çabalayanlar.
Ama bu iki grubun dışında hayati ve kalıcı konular üzerinde kafa yoranlar da var. Demokrasinin sıhhati için...
TÜSİAD gibi...
* * *
BUGÜN Türkiye'de bilinen, görülen bir gerçek var.
Kim ne derse desin Türkiye'de istikrar sağlanamadı.