TV’lerde her akşam ve gece 5-6 tartışma programı var.
Yani, 20-25 kişi tartışıyor.
Bu tartışmaların konusu genellikle Türkiye’nin geleceği.
Tartışmacılar arasında aydın geçinen Türk asıllı Kürtçülere, bölücülere bile rastlanıyor. Başka bir ülkede olamayacak kadar, bol bol bölücülük propagandası yapılabiliyor. Keşke vakit olsa da bu bölücü konuşmalar bir kitapta toplanabilse.
* * *
Bir bakıma bu tartışmalar Türkiye’de söz hürriyetinin ne kadar ileri seviyede olduğunu gösteriyor. Hatta aşırı seviyede olduğunu...
“Türkiye’de eşitliğimiz yok, hürriyetimiz yok, istediğimiz gibi konuşamıyoruz” diye şikâyetçi olan kişilerin sarf ettikleri bölücü, ayrımcı, kışkırtıcı sözleri herhalde Türkiye’den başka yerde bu kadar serbest ve açıkça söylenemez, bu isyana teşvik edici fikirler savunulamaz.
Güneydoğu için 14 sivil toplum örgütünün çağrısının üzerinde durulması gerektiğini yazacaktım.
Niye?
Çünkü bir milletin, 73 milyon kişinin iç savaşa değil, bir an önce huzura ihtiyacı var da onun için.
30 yıldır terör var ama bu teröristler bir karış ilerleyemedi.
Yani amaçlarına ulaşamadı.
Peki ne oldu?
40 bin kişi öldü o kadar...
73 milyon kendi kendini idare ediyor. İş dünyası işleri yürütüyor.
Hükümet ve muhalefetse “sidik yarışı”nda. Yani ağız kavgası yapıyor. Peki bu ne kadar sürecek. 73 milyon eğer kendi kendini bugünkü gibi idare edebiliyorsa Ankara’daki siyasilere ne lüzum var. Onların saçma sapan sözlerini, kavgalarını, incir çekirdeğini doldurmayan görüş müsvettelerini dinlemek zorunda mıyız?
“Zorunda değilsin” diyenlerin TV’leri izlemesini tavsiye ederim.
Bütün TV’ler onların, o siyasilerin sözleri ve o sözlere yorum getiren tartışmalarla dolu.
Bu arada, boşluktan yararlanıp, TV’lerden şimdiye kadar olmadık boyutta istifade edenler de, “bölücü”ler.
Bunlar Kürt kökenli vatandaşlarımızın çoğunu temsil etmedikleri halde, büyük atıp tutuyorlar.
İzleyin bakın. Hep söylüyoruz. Her akşam 3-5 TV’de, 6-7 bölücü konuşturuluyor ve bunlar Türkiye Cumhuriyeti aleyhinde ve Kürtçülük lehinde propaganda yapıyor.
Krizde 1. devre bitti ama dedikodusu, daha doğrusu tartışması daha çok sürecek.
“Eskiden de askerler veya siviller Yüksek Askeri Şûra’da ‘teamüller’i çiğnemişti. Öyleyse bugün da teamuller çiğnenebilir, ne var bunda” diyenler var. Bunu Askeri Şûra kararlarına Başbakan’ın, yani siyasi otoritenin müdahalesi üzerine, onu mazur göstermek için söylüyorlar.
Oysa onlar da biliyor ki “kötü örnek, örnek olmaz” “o yaptı, ben de yapayım” diye normal olmayan şeyi yapanın, yaptığı kabul edilemez veya değiştirilir.
Sonra, eskiden yapılanlara yargı alet edilmemişti. Bugünse Yüksek Askeri Şûra’da hükümetin, daha doğrusu Başbakan Erdoğan’ın istekleri için yargı alet edildi. Bu nasıl oluyor? Adalet Bakanı telefon mu ediyor? Yargıya şu veya bu vasıtayla emir mi veriliyor, siyasi otoritenin istekleri mi bildiriliyor?
Hayır. Böyle olduğunu söyleyecek, iddia edecek kadar saf yok aramızda. Peki nasıl oluyor da bir kısım yargı, hükümetin istediğini yapıyor?
Onlar Başbakan’ın, hükümetin ne yapmak istediğini biliyorlar ve ona göre hareket ediyorlar. İşte bu kadar basit...
* * *
Nereden nereye geldik, değil mi? Baydemir’in talepleri için diyorum.
Baydemir sıradan Kürt kökenli bir kişi değil, Diyarbakır Belediye Başkanı ve “hayalindeki istikbalin” bölge “cumhurbaşkanı!”
Ve o Baydemir’i BDP’de, “projemizi dillendirdi” diye destekliyor.
İnsanın soracağı geliyor; nerede bizim her akşam TV’lerde konuşan ve Kürtçülüğü desteklemeyi “aydın”lık, “entelektüel”lik zanneden bazı ukalalarımız, nerede?
Onlar “tehlike yok” diye diye Türkiye’yi bugüne getirdiler. Acaba şimdi ne diyorlar? Yoksa, cevap verme zorunda kalanların “haksız olduğunu” bağırmak için zaman mı kolluyorlar?..
Onların birçoğunun dünyadan, yani günlük söylemlerden haberi yok. Çünkü TV’leri geceleri izlelemiyorlar, başka işleri var! Bunu onların yanlış bilgi vermelerinden de anlıyoruz.
* * *
Eğri oturup doğru konuşalım. Türkiye idare edilemiyor. Halk iş, aş, eğitim, mutluluk istiyor, oysa hükümet ve diger partiler başka şeylerle meşgul.
73 milyonu değil, yalnız kendi iktidarlarını düşünenlerle halka mutluluk gelemez, getirilemez. Kadrolaşma aldı başını gidiyor.
YÖK ele geçirildi, yargı malum, şimdi sıra orduda. Onun da operasyonu sürüyor.
Her gün siyasilerin kavgası, kavgası, kavgası...
Her gün ağız dalaşı, dalaşı, dalaşı...
İç dış sorunların hiçbirinde uzlaşma yok.
İyi, güzel bir söze, iyi siyasete hasret gideceğiz.
“Meclis’te AKP’li 70 Kürt var” diyorlar. Yani “70 Kürt kökenli” demek istiyorlar.
Bu cümle Türkiye’yi anlatıyor.
Biz karışmışız, Türk-Kürt kökenli ayrımı yok.
O kadar yok ki Güneydoğu’da hâlâ Türkçe bilmeyenler var.
Yani Cumhuriyet kurulduğundan beri onlara ciddi bir dil baskısı olmamış ki, Türkçeyi 84 yıldır öğrenmemişler.
* * *
PEKİ, “Tarihteki Güneydoğu isyanlarını ne yapacaksınız?”, diye sorulabilir. Bu da tartışılıyor. TV’lerde bunu açıkça soran Kürtçüler, bölücüler var.
Güneydoğu gündemde, askerin gündeminde, ABD’nin gündeminde.
Aslında hiç gündemden düşmedi denilebilir ama bugünlerde daha bir yakından bakış söz konusu.
Genelkurmay; 1994’ten bu yana terörle mücadelede başarı grafiğinin hızla yükseldiğini açıklıyor.
Asker; bölge halkıyla her türlü sosyal ilişkiyi sıklaştırarak sürdürüyor. Sağlık, eğitim, ulaşım gibi sorunlara çareler üretiyor.
ABD Büyükelçisi Mark Parris de Güneydoğu’da geziyor, görüyor ve izlenimlerini açıklıyor.
Parris’in sözleri ilginç:
“Amerikan firmaları bu bölgenin uzun süredir ertelenen altyapı ihtiyaçlarını yatırım fırsatı görüyor. (Yap-işlet) veya (yap-işlet-devret) modeliyle anlaşmalar imzalamaya istekliler. Bölgede var olduğu kesin olan petrol, gaz, kömür gibi doğal kaynaklar için de ABD firmaları hevesli. Ortak hayvancılık yapmak için de istekliler.”