Türkiye konuşma alanı oldu. Özellikle Başbakan’ın konuşma alanı. Her gün her yere gidiyor. Ve veryansın ediyor.
Oysa vatandaş bıktı artık. Laf değil, AKP hükümetinden ve Başbakan Erdoğan’dan iş istiyor.
Bakın yeni açıklandı, gençlerin işsizlik oranı 24.1. Buna boş lafla, konuşmayla çare bulunamaz. Yeni iş sahaları açmakla çare bulunur.
Peki, hükümet, Başbakan yeni iş alanları peşinde mi?
Hayır.
* * *
Belki birçoğumuz farkında değiliz ama Türkiye işsizlik kadar büyük bir tehlikenin de içinde. Bu tehlike eskiden de vardı, ama bugün arttı.
Yurttaş kendi başına kaldı. Hükümet yeni anayasa peşinde. Hükümet dediğimiz de Tayyip Erdoğan.
Konuşan, iş kovalayan hiç bakan var mı? Yok. Deprem olmasa meydana çıkmayacaklar.
Bakanların çoğunun ismi bile bilinmiyor. Varsa yoksa Erdoğan.
O da kendi savaşını yapıyor. Nedir kendi savaşı?
Yargıyı da emrine almak.
Çünkü Meclis çoğunluğu, yani yasama zaten Erdoğan’ın emrinde.
Kuvvetler ayrılığında ne kaldı?
Türkiye bir dönüm noktasında... Buna “değişim dönüşüm” de deniyor.
Ama bunu iki taraf farklı anlıyor, ifade ediyor.
Bir tarafa göre, yani AKP, Başbakan Tayyip Erdoğan ve yandaşlara göre askeri vesayet kalkıyor. Türkiye demokratikleşiyor.
Karşı tarafa göre ise Türkiye demokratikleşmiyor, “asker vesayeti” yerine sivil diktaya doğru gidiyor.
Peki iktidarda AKP olmasa, yani taraflardan biri Erdoğan olmasa bu “dönüşüm” gerçekleşir mi?
Evet.
Çünkü o zaman AKP’nin “art niyet”i, daha doğrusu, “takiye” yaptığı iddiaları ortadan kalkar ve görüşlerde uzlaşma sağlanır.
Türkiye karmakarışık. Her gün aynı şeyi söylüyoruz. Bakalım ne zamana kadar...
Ama bugün artık karışıklığı da aştık. Yani Türkiye bir “milat” yaşıyor.
Çünkü 49 asker, kimi görevde, kimi emekli 49 asker gözaltına alındı. Buna sivil bir darbe benzetmesi yapılabilir. Ben buna “milat” diyorum. Çünkü böylesi Türkiye’de hiç görülmedi.
Peki ama bu subaylar suçluysa gözaltına alınmasın mı?
Tabii alınsın, mahkûm da olsunlar ama aleyhlerinde kati delil varsa... Suçları sabitse...
Ama insanın aklına şu soru da geliyor.
Peki, bu askeri darbe teşebbüsü 2003’te, yani 7 yıl önce yapıldıysa niye 7 yıldır bu adamlara hesap sorulmadı?
Biz neyle meşgulüz, âlem neyle... İran dünyaya meydan okuyor.
Nükleer çalışmalarda her gün birkaç adım ileri gidiyor.
“Dur” diyenleri dinlemiyor.
Çok yakında nükleer bomba da patlatacak.
Göreceğiz.
İran ABD’yi de Türkiye’yi de idare ediyor. Türk Dışişleri Bakanı Davutoğlu salı günü Tahran’daydı. Bana göre boşuna...
Bu konuda, İran konusunda Çin de kıvırdı...
Türkiye’de iç tehdit var mı? Var. Kim ne derse desin var. İstikamet onu gösteriyor...
Ekonomik, sosyal her türlü sorunlarımız unutuldu, iktidar da muhalefet de unuttu. Adeta her sabah başka bir Türkiye ile uyanıyoruz. Ve bu Türkiye çatışmalar içindeki bir Türkiye oluyor. Başbakan her gün mikrofon başında kavga ediyor. Son kavgası da Danıştay’la. Danıştay, meslek lisesi mezunları için Tayyip Erdoğan’ın beğenmediği bir karar aldı ya...
Sonra gruplardaki sert havaya Başbakan da kapıldı ve esip gürledi, eş kavgası yaptı.
Yakışıyor mu?
Hayır.
Ama bu gürültü arasında Türkiye yönünü, istikametini değiştiriyor.
* * *
Bu ülke göz göre göre eriyor. Yükseleceğine çöküyor. Bunun baş sorumlusu Başbakan değil midir?
Nasıl yurt kalkınırsa, şahlanırsa Başbakan’ın başarısı sayılırsa, çöküş halinde de sorumlu Başbakan’dır.
“Eskiden şöyleydi, böyleydi...” Bu laftır laf.
Adama demezler mi, Sen niye başbakan oldun?
Bunu hep söylüyorum, ama ne yapalım, tekrarda yarar var.
* * *
Bugün bakıyoruz, Tayyip Erdoğan her şeyden, her müesseseden şikâyetçi. Sanki kendisi Başbakan değil de muhalefet temsilcisi. Şikâyetleri bıktırdı...
Bugünkü gibi bir Türkiye görmedim, hatırlamıyorum. Karışık, daha doğrusu karmakarışık bir Türkiye. Adeta kâbus... Her gün ülke çapında yeni bir olay. Her gün yeni bir kurumlar çatışması.
Oysa 72.5 milyonluk bir ülke.
Dünyanın önemli bir yerinde.
Nüfusu genç. Ve bu gençler tahsil peşinde.
Herkes çalışmak, yani iş istiyor.
İşverenlerimiz var ve dünyaya yayılmış.
Yurttaki 72.5 milyon, ekonomik patlama yapmak için hazır.