“Uluslararası Temiz Futbol Bayramı” kutlu olsun!.. Evet... Bugün bayram. Kar beyazı futbol, kan kırmızı rekabet ve adalet isteyenlerin, özleyenlerin, artık ondan ümidi kesenlerin en mutlu günü, bugün olmalı.
Çünkü futbolu kirlettiğinden “şüphe edilenler” için “zorlu” süreç başladı.
Yanlış anlaşılmasın... Sadist değiliz elbet.
İstediğimiz sadece adalet. Varsa suçlu cezasını bulmalı.
Yoksa aklanmalı.
Elbette kolay olmadı. Bilirsiniz, ne kadar gıllıgışlı iş varsa, yapandan önce yazana kesilir fatura! Hele bu coğrafyada!
Arkadaşımız Çiğdem Hızkan’ın marifetiyle Alman Savcılığı’nın dinlemelerine takılan futbol üçkağıtlarını ortaya koyduğumuzdan beri, az başımız ağrımadı.
O, futbol tarihimizdeki en saygın kişiliklerden biriydi. Ve ne yazık ki, yaşamında “saygısızlıkla” sadece futbolda yüzleşti!
Katlandıysa Galatasaray içindir.
Seviyesizlerin seviyesine inip ağızlarının payını vermediyse asaletindendir.
Görev bilinci, kulüp sevgisi, insan ilişkileri onun ellerinde içi boş balonlar olmaktan çıkıp mihenk taşlarına dönüştü.
Betona çakılmış temel çivisi gibi Galatasaray’la özdeşleşerek sapasağlam durdu. Ta ki, doğanın karşı konulmaz güçleri onu söküp alana kadar.
Dedikleri gibi “Galatasaraylılık” diye bir şey varsa onun ete kemiğe bürünmüş şekliydi Özhan Canaydın.
* * *
Süper Ligimizin en “ciddi” futbolcusu hangisi?.. Keita!.. “Sulu hareketlere” asla tahammülü yok haspamın.
Lakin “artistliği” biraz zayıf.
Hani Yeşilçam’ın ünlü aktörleri sormuşlardı ya:
“Bize yüzde 40 vergi... Peki, futbolculara neden yüzde 15”?
Bu yüzden.
“Artislikten” ne kadar geliri olabilir ki, mesela Kaita’nın?
Rol kabiliyeti ortada. Ayağının bir metre ötesine su gelince kafasını tutup yere yatıyor. Yerde kafayı bırakıp ayağını ovuyor.
Hiç “şövalye” kalmadı mı bu dünyada? Tam da “en çok ihtiyaç duyduğumuz” yıllarda...
Ucu kendine dokunsa da toplumu için fedakârlık edecek, sinekten yağ çıkarmayı bir kenara bırakıp vatanı değilse bile vatandaşın huzurunu koruyacak, ince hesapları elinin tersi ile itip korkusuzluğunu ve asaletini gözümüzün içine sokacak hiç kahraman yok mu?
Bitti mi onlar?
Yoksa kıyafet değiştirip itibar ve nakit savaşçısı mı oldular?
“Büyük” lafı sadece para höyükleri ile insan kalabalıkları için mi var? Betonlar, kupalar mı büyük artık?
Sadece hastalık adı mıdır “büyük kalp”?
İslam Baba’nın “büyüklüğü tarif edilemez” tespitini duvara yazmakla olmuyor. Baba’nın o cümlesi “tarif edilemese de hissedilir” gerçeğine işaret ediyor.
Hiç eğip bükmeyin, kılıfına uydurmaya çalışmayın. Ne diyor futbolun kuralları?..
“Diyarbakırspor küme düşer”.
Peki bu ülkenin “kural koyucuları” ile “kuralların koruyucuları” ne diyor?
“İdare ediverin yaaa”!..
Yasama, Diyarbakırspor’un yanında...
TBMM’de hangi parlamentere mikrofon uzatsan “Diyarbakırspor kümede kalsın” cevabı veriyor.
Yürütme keza...
“Devlet, Saadet öğretmeni koruyamadı”!.. Tacizler yüzünden İstanbul’dan Ardahan’a kaçan genç kadını psikopat katili orada da yakaladı ve satırla doğradı.
Kaç kere şikayet etmişti adamı... Adı belli, sanı belli, niyeti belliydi.
Ama yetmedi Devlet’in gücü Saadet’i korumaya.
Saadet ne popülerdi, ne torpilli.
Futbol öyle mi?
Peki, Devlet’in gücü futbolu korumaya yetti mi?..Psikopatların elinden alabildi mi futbolu, hakemi?
Hayır.
İki defa Federasyon Kupası almış, üç kez yarı final oynamış, UEFA’da Türkiye’yi temsil etmiş, üç büyüklerin korkulu rüyası olmuş, hatta 2001’de Arsenal’i bile 4-1 yenmiş bir kulübün başkanı, kulübünü kurtarmak için “Açlık Grevi”ne niyet eder mi?
Kulüp “Açlık Sınırı”nın altında ise eder!
Kurar Sabri Yalım Parkı’na çadırını, takar alınlığını, giyer beyazlarını... Sevdikleriyle helalleşip ölüme yatar.
Başına da bir hoca... Mustafa Denizli’den Yılmaz Vural’a, Hikmet Karaman’dan Rasim Kara’ya, Güvenç Kurtar’dan Ümit Kayıhan’a kadar nice futbol hocasının oturduğu koltuğa bu sefer bir imam hoca...
“Kocaelispor’un ruhuna Fatiha”.
Başkanla kulüp birlikte gidecekler sonunda.
Kim bilir; belki o zaman Kocaelispor için parmağını oynatan çıkar!
Ne hale geldik anlayın. “Hiddink’in yerine Türk Hoca tercih edilmeliydi” bile diyemiyoruz; “Yerli Hoca” diyoruz.
“Yerli”... Kızılderili gibi.
Okları da, Cumhuriyet’in temel ilkeleri!
Ona bile itiraz var:
“Seni gidi yerli hocacı Arnavutluk özentisi seni”.
Yalakalık, aşağılık duygusu, züppeliği de aştı bu “yabancı” işi; açıkça kötü niyetli bir “ayrımcılığa” döndü. Yerli ile yabancıyı kıyasladığınız anda kafadan “ilkelsiniz”. Yabancının amele pantolonuna bir aylık asgari ücret veren, çok “modern”!
Yapmayın, etmeyin. Kendi insanınızın değerini bilmiyorsanız, hesabı doğru yapın bari.