Başbakan Erdoğan ve hükümet açısından bakıldığında, Türkiye müzakere tarihi alarak, kilitlendiği hedefe ulaşmış oldu. Brüksel Zirvesinde Türkiye hanesine başarı olarak kaydedilen sonuç budur.ABnin Türkiyeye müzakere tarihi vermesi, kuşkusuz tarihi önem taşıyan bir karardır. Türkiyenin zirveden beklediği en önemli sonuç, ikinci bir karara gerek kalmaksızın günüyle, ayıyla 2005 içinde bir tarih almaktı.Bu hedef tutturulmuştur.Tabii bu sonucun alınmasının hiç kolay olmadığı da açıktır. Başbakan Erdoğanı masadan kalkarak Türkiyeye dönme kararına kadar getiren çok zorlu bir müzakere hatta mücadele sonucunda bu noktaya varılmıştır.AB açısından bakıldığında da Türkiye ile müzakere kararı almış olması tarihi değerlerdendir. Türkiyenin ABye katılması kuşku yok ki Avrupa Birliğinin geleceği açısından sadece nicelik değil, nitelik olarak da değişim anlamı taşıyacaktır. Bu yön ileriki aşamalarda daha çok tartışılacak bir konudur.Söze ve öze gelince...0AB, Başbakan Erdoğandan dolayısıyla Türkiyeden, "söz" alarak tarih vermiştir. Bu söz müzakerenin başlayacağı 3 Ekim 2005 tarihine kadar Gümrük Birliğini Güney Kıbrısı da kapsayacak şekilde yeni 10 AB üyesi ülkeye uyarlayacağıdır. AB, bu sözü
Karara bir gün kala Chiracın Türkiye hakkında yaptığı konuşma 3 Ekim 2005 olarak zikredilen müzakere tarihinin saptanmasına katkıda bulunduğu gibi, özellikle Fransa kamuoyunu tatmin etmek üzere tam üyelik dışına kapı aralanması anlamına gelecek ifadelere yer verilmesine de neden olmuş gibi görünüyor. Chiracın muhalif kamuoyuna karşın Türkiyeye müzakere tarihi verilmesinde ısrar etmesi kuşku yok ki Fransa ve Avrupa Birliğinin çıkarlarını ön plana alan bir tutumdur. Türkiyenin ABye üye olmasının birliğe sadece bölgesel değil küresel bir katkısıda bulunacaktır. Gelecek açısından bakıldığında; küresel güç olmaya çalışan AB için Türkiyenin katılımı stratejik önem taşıyacaktır.Bugüne kadarki süreçte haksızlıklara uğrayan Türkiyenin buna karşın doğrultu değiştirmemesi ABnin de iyi değerlendirmesi gereken bir durumdur. Bu Türkiye için de geçerlidir.Nitekim Başbakan Erdoğanın, Brüksele hareketinden önce Milliyete yaptığı açıklamalarda verdiği en önemli mesajların başında, "sonuç ve müzakere süreci ne olursa olsun Türkiyenin doğrultusunu değiştirmeyeceği" mesajı geliyor.Türkiye, müzakere tarihi almayı da hatta bugün AB üyesi olan birçok ülkeden çok daha fazla üyeliği de hak etmiş bir
Ek koşulları kabul edersek... 17 Aralık zirvesi için Brüksele gitmek üzere Başbakanlıkta son hazırlıklarını yapan Erdoğan, uçağa binmeden önce kabul ettiği Milliyete ABye dönük son mesajlarını şöyle verdi:"Türkiye, Kopenhag siyasi kriterlerini yerine getirdi. Bunu tespit eden biz değiliz, Avrupa Birliği. Komisyon raporuyla bu tespiti yaptı ve açıkladı. Müzakerenin bağlandığı şartlar yerine getirilmiş oldu. Bunlar tam üyelik için de geçerli şartlardır. Bu durumda artık ABnin yeni şartlar icat etmemesi lazım. Bizim söylediğimiz de bu: Yeni şartlar icat etmeyin. Fakat o yönde bazı girişimlere tanık oluyoruz ki, bunları kabul etmemiz mümkün değildir. İşte Kıbrıs diyenler var, sınırlar diyenler var. 24 Nisanda Kıbrısta evet diyen taraf biziz. Hayır diyen taraf Güney Kıbrıs. Şimdi siz evet diyen tarafa şartlar koşuyorsunuz, hayır diyen tarafa bir şey demiyorsunuz. Ben bunu anlamıyorum. Bunu kendilerine söyledim, ben bunu anlamakta güçlük çekerim dedim. Bu yapılan dürüstlük değil. Biz dürüstlük bekliyoruz. Eğer ek şartlara evet dersek o zaman Türkiye, Türkiye olmaktan çıkar. Türkiye, Türkiye olmaz. Her şeye evet diyecek halimiz yok.""Biz AB desteğiyle ayakta duran bir ülke değiliz. Kendi
17 Aralıkta, ABnin vereceği kararın taslağı üzerinden onlarca telgraf Ankara ile Avrupa başkentleri arasında gidip gelirken, Başbakan Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül de, Avrupa liderleriyle yoğun telefon görüşmeleri yaptı.Dün gece geç saatlere kadar Dışişleri Bakanı Gül, Dönem Başkanı Hollanda liderleriyle, Belçika Başbakanı ve Dışişleri Bakanıyla telefon trafiğini sürdürdü.Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Gül, Avrupa başkentlerine Türkiyenin tutumunu ve beklentisini kesin ifadelerle yansıttı.Dışişleri Bakanı Gül, dün gece saat 24.00te yaptığımız görüşmede, Türkiyenin geri adım atmayacağı 4 kırmızı çizgiyi şöyle ifade etti:"1- Kararda tam üyelik hedefini saptıracak hiçbir unsur olmamalı. 2- Çözüm olmadan Güney Kıbrısı tanımamız söz konusu edilmemeli. 3- Müzakereye başlama kararı ikinci bir zirve kararını gerektirmeyecek kadar kesin ve net olmalı. 4- Hiçbir alanda kalıcı kısıtlama (derogasyon) bulunmamalı." Ankara, 17 Aralık Zirvesi öncesinde tarihinin diplomatik trafik açısından en yoğun günlerinden birini dün yaşadı. Dışişleri Bakanı Gül, Türkiyenin Avrupa Birliğinden bir ayrıcalık istemediğini, aksine hakkı olan "Dürüst bir karar" beklediğini vurgulayarak,
Bu uğraş verilirken Brüksele verilen mesaj, "Biz Kıbrısta üzerimize düşeni yaptık, bundan sonra bir şey yapmayız" biçiminde değil. Aksine, Türkiyenin "temiz bir tarih" almasından sonra Kıbrıs sorunuyla ilgili olarak çözüm yolunda aktif olacağı yönünde.Bunun anlamı şu: Ankara, 17 Aralıkta müzakere tarihi aldıktan sonra, Kıbrıs sorununun çözümü için BMnin yapacağı girişimlere destek olacak. Ankaranın stratejisi, önce hak ettiği müzakere tarihini almak, sonra Kıbrıs sorununun çözümü için harekete geçmek ve Birleşik Kıbrısı oluşturup yeni devleti tanımak ve bu sorunu böylece geride bırakmak...Ankara, Kıbrıs sorunu çözülmeden ABye tam üye olamayacağının bilincinde. Müzakere açılsa bile Kıbrıs çözülmeden Türkiyenin ABye üye olarak kabul edilmeyeceği hükümet tarafından biliniyor. Bu nedenle Kıbrıs stratejisi sorunun çözümüne endekslenmiş durumda...Ankara bu yaklaşımını Brüksele yansıtırken şu savunuyu yapıyor:Karar taslaklarına Kıbrısın dolaylı biçimde konulması Türkiyeye haksızlıktır. Yeni üye olan on ülkenin katılım protokollerinin Türkiye tarafından onaylanması ve bu yolla Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin tanınması konusunun karar metnine konulması, Ankarayı sıkıştırmak anlamı taşır.
Çiçek, Türkiyenin, Anayasasını Avrupa Anayasasıyla uyumlu hale getirmek zorunda olduğunu belirterek, şu bilgiyi verdi:"Asıl büyük düzenlemeleri 17 Aralık sonrasında yapacağız. Örneğin Anayasa. Bir Avrupa Anayasası var. Eğer AB esas alınacaksa, önümüzdeki konu anayasadır. Bizim Anayasaya göre bir düzenleme yaparsanız, Avrupa Anayasasına aykırı olabilir, Avrupa Anayasasına göre bir düzenleme yaparsanız bizim Anayasaya aykırı olabilir. Dolayısıyla bizim Avrupa Anayasasıyla uyumlu bir anayasa yapmamız gerekir."Çiçek, CNN-Türkteki Ankara Kulisi programı için yaptığımız sohbette, "Değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen maddeler dışında, Avrupa Anayasası ile uyumlu yeni bir anayasaya ihtiyaç" olduğunu vurgularken, şu örnekleri verdi:"Öncelikle yetki devri konusu var. AB esas alınacaksa, yetki devrinin düzenlenmesi lazım ki bu kolay bir konu değil. Biliyorsunuz, yetki devri konu olduğunda Türkiyenin bağımsızlığı tartışması başlıyor. Keza, kişi hak ve özgürlüklerinin genişletilmesi ve güvenceye alınması var. Yine idarenin yetki ve görevlerinin yeniden düzenlenmesi gerekecek. Özetle, Anayasamızın, değiştirilemez maddeleri hariç, hemen her alanda yeni düzenleme yapmamız gerekiyor." Adalet
İlanda, Türkiyedeki Kürtlerin, Avrupada Baskların, Katalanların ve İskoçların sahip olduğu haklara sahip olmak istedikleri; Türkiyenin Kıbrısta Türkler için talep ettiklerinin Türkiyede Kürtler tarafından da talip edildiği belirtiliyor.Bu benzetmelerle gündeme getirilen taleplerin özünü özerklik oluşturuyor."Türkiyedeki Kürt toplumu adına" ifade edildiği belirtilen taleplere ilk tepki Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahinden geldi. Şahin, bu taleplerin Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına aykırılık oluşturduğunu vurguladı.DYP lideri Mehmet Ağar da, bu ilanda imzası bulunanlar için "Maskeleri düştü, gerçek niyetlerini ortaya koydular" yorumunu yaptı ve ekledi:"Bu açıkça bölünme yolunda bir taleptir. Oysa, eski DEP milletvekilleri cezaevinden çıktıktan sonra böyle konuşmuyorlardı. Ben şimdi merak ediyorum? Böyle talepleri uluslararası ilanla gündeme getirdiklerine göre eski DEP milletvekilleri, Başbakan Vekili ve Dışişleri Bakanı sıfatıyla Sayın Abdullah Güle ne konuşmuşlardır? TBMM Başkanı Sayın Bülent Arınçla ne konuşmuşlardır? Bu eski milletvekillerine Arınç ve Gül ne demişlerdir? Bunların kamuoyu tarafından bilinmesi gerekmektedir. Bu niyetler açıkça Türkiyeyi bölmeye, parçalamaya
Bahçeli ve MHP yöneticileri, basının gösterdiği ilgiden memnun kaldılar. 24 gazete, 19 televizyon ve 7 ajansın katıldığı kahvaltıda, MHP lideri, özellikle AB süreci ve 17 Aralık Zirvesine ilişkin kaygılarını dile getirdi.Bahçeli ve MHP, Türkiyenin ABye girmesine karşı mı? ABye "hayır" diyor mu?MHP lideri, açıktan böyle bir tavır almıyor. ABye girmeye "hayır" demiyor. Ancak, süreçten ve bu süreçte atılan adımlardan da hoşnut değil.Bu hoşnutsuzluğun temel kaynağı, Avrupaya olan "güvensizlik" gibi görünüyor. MHP açısından güvensizliğin kaynağı ise, bu süreçte ABnin taleplerinin, alınan kararların, atılan adımların Türkiyenin ulusal bütünlüğüne ve üniter yapısına zarar vereceği, hatta vermekte olduğu düşüncesi...Bahçeli, bu süreçte Türkiyede farklılıkların öne çıkarıldığı, etnik sorunların körüklendiği, mezhep farklılıklarının belirginleştirildiği; bu yolla da Lozan dışında yeni azınlıklar yaratılmaya çalışıldığını vurguluyor.MHP lideri, yine bu süreçte Abdullah Öcalanı da kapsayacak şekilde genel af çıkarılması baskısı yapıldığı, bunun Avrupa tarafından desteklendiği ve böylece de PKKnın KONGRA-GEL adıyla siyasallaşmasına olanak sağlandığı kanaatinde...AB yetkililerinin Diyarbakırı