<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
DEHAP'ın sahtecilik yaparak 3 Kasım seçimlerine katıldığına ilişkin mahkeme kararı Yargıtay'ca onanınca, gözler Yüksek Seçim Kurulu'na çevrildi.
Bazı vatandaşlarımız ve İşçi Partisi, 3 Kasım seçimlerinin yenilenmesini, DYP ise DEHAP'ın oylarının iptal edilerek, milletvekili dağılımının yeniden yapılmasını talep etti.
Seçimlerin üzerinden yaklaşık bir yıl geçtikten sonra, Türkiye, seçim iptal edilir mi, edilmez mi, diye tartışıyor.
Bu tartışma, Türkiye'nin hukuk devleti kalitesinin de bir göstergesi, tabii...
Bir yıl sonra seçimin iptalini tartışma konusu yapabilen bir hukuk anlayışımız ve uygulamamız var ki, düşman başına.
Cumhuriyetin 80. yıldönümünü kutlamaya hazırlandığımız bugünlerde bu soruların yanıtlarını aramakta büyük fayda var...Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Aytaç Yalmanın, dün Kara Harpokulunun açılış döneminde yaptığı konuşma, bu soruları da irdeleyen bir analiz niteliğindeydi.Türkiyenin nasıl sorunlu bir ülke olduğunu ve ne denli ağır süreçlerden geçtiğini Org. Yalmanın yaşamından verdiği şu örnek net biçimde gösteriyor:"Maalesef bizim neslimiz, hayatlarının yaklaşık üçte biri olan 22 yılını sıkıyönetimler ile geçirmek mecburiyetinde kaldı."Org. Yalman, bu saptamasından önce, Türkiyenin teröre karşı 18 yıllık iç güvenlik mücadelesi verdiğini anımsatıyor.Kuvvet Komutanının Harbiyelilere seslenirken "maalesef" ve "mecburiyet" sözcüklerini seçmesi anlamlı. Demokrasi açısından ele alındığında, olağanüstü yönetim dönemlerinden veya yöntemlerinden meslekte 44. yılına gelmiş bugünkü komuta kademesinin de memnuniyet duymadığını gösteriyor.Peki neden böyle oldu sorusuna ise Org. Yalmanın şu sözlerinde yanıt bulmak mümkün."2. Dünya Savaşının ardından, dışarıda Sovyetler Birliğinden gelen soğuk savaşın abartılı, korku ve endişeye dayanan tehdit ve baskılarıyla; içeride ise Atatürk devrimlerinden
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
21. yüzyılın başında Türkiye nerede duruyor? Cumhuriyet'in ve demokrasisinin sorunları nelerdir? Bu sorunların kaynakları ve gelecekte karşılaşabileceği riskler nelerdir? Türkiye, Atatürk'ün gösterdiği hedeflerin neresindedir?
Cumhuriyet'in 80. yıldönümünü kutlamaya hazırlandığımız bugünlerde bu soruların yanıtlarını aramakta büyük fayda var...
Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Aytaç Yalman'ın, dün Kara Harpokulu'nun açılış döneminde yaptığı konuşma, bu soruları da irdeleyen bir analiz niteliğindeydi.
Türkiye'nin nasıl sorunlu bir ülke olduğunu ve ne denli ağır süreçlerden geçtiğini Org. Yalman'ın yaşamından verdiği şu örnek net biçimde gösteriyor:
"Maalesef bizim neslimiz, hayatlarının yaklaşık üçte biri olan 22 yılını sıkıyönetimler ile geçirmek mecburiyetinde kaldı."
Başbakan Tayyip Erdoğan dün Kelkitte, Atatürk Üniversitesi Aydın Doğan Meslek Yüksekokulu ve Doğan Organik Ürünler tesisini açtı.40 bin metrekare arazi üzerine kurulan bu tesisler gençlere yükseköğrenim olanağı sağlayabileceği gibi yöre halkına da organik tarım alanında öncü olma fırsatı sunacak.Törende yetkililer bu yatırımın yörede 1500 aileye iş olanağı yaratacağını da belirttiler. Tesis, bilimin yaşamla kaynaştığı, üretime dönüştüğü örnek bir nitelik taşıyor.Yatırımı gerçekleştiren Doğan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Aydın Doğanın yaptığı konuşma klasik tören konuşmalarından farklıydı.Doğanın konuşmasının yatırımlara ilişkin bilgilendirici bölümü bir yana bırakılırsa Türkiyede yolsuzluk ve yolsuzlukla mücadele konusunda önemli saptamalar ve bir çeşit meydan okuma içerdiğini söyleyebiliriz.Aydın Doğan, Türkiyeyi 2001 krizine yolsuzlukların, hırsızlıkların sürüklediğini belirtti. Ülkeyi bu krize sürükleyenlerin topu topu 10 aileden ibaret olduğunu ve bunların yarısının elinde de medya olduğunu vurguladı.Türkiyeyi soyan bu ailelerin hala İstanbul Boğazının iki yakasında yatlarında, yalılarında, uçaklarında, helikopterlerinde, kumarhanelerinde zevk ve sefa içinde yaşadıklarını
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Başbakan Tayyip Erdoğan dün Kelkit'te, Atatürk Üniversitesi Aydın Doğan Meslek Yüksekokulu ve Doğan Organik Ürünler tesisini açtı.
40 bin metrekare arazi üzerine kurulan bu tesisler gençlere yükseköğrenim olanağı sağlayabileceği gibi yöre halkına da organik tarım alanında öncü olma fırsatı sunacak.
Törende yetkililer bu yatırımın yörede 1500 aileye iş olanağı yaratacağını da belirttiler. Tesis, bilimin yaşamla kaynaştığı, üretime dönüştüğü örnek bir nitelik taşıyor.
Yatırımı gerçekleştiren Doğan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Aydın Doğan'ın yaptığı konuşma klasik tören konuşmalarından farklıydı.
Kredi anlaşması bu koşulla imzalandı.Artık alınacak krediyle Irak arasında bağlantı yok, diyenlerin doğru söylemedikleri anlaşılmış oldu.Başka neler anlaşıldı?Türkiyenin 1 Mart tezkeresine bağlı olarak ABDyle yaptığı ve Milliyette yayımladığımız anlaşmada (MOU) elde ettiği avantajlara bir daha sahip olamayacağı ortaya çıktı.Türkiye, 1 Mart öncesinde, ABDden alabileceği ödünün azamisini almış görünüyor. Ancak, bugünkü koşullarda, böyle bir anlaşma yapması olanaksız.Bunu 8.5 milyar dolarlık kredi anlaşmasının açıkça Kuzey Iraka girmeyeceksiniz, koşuluna bağlanmasından anlıyoruz.ABD, Türkiyenin Kuzey Iraka girmesine başından beri karşıydı. Bu görüşünde MOU müzakereleri boyunca da ısrarlı oldu. Ancak, Türkiyenin diretmesi ve savaş öncesinde ABDnin Kuzey cephesini mutlaka açmak gerektiğine inanması nedeniyle, Ankaranın koşullarını kabul etmek zorunda kaldı. Yoksa, Türk askerinin Kuzey Iraka girmesine hiçbir zaman razı olmak istemezdi.Şimdi, koşullar değiştiğinde, Türkiyenin karşısına koyduğu ilk koşul, yine Kuzey Iraka tek taraflı girmeyeceksiniz oldu.Bu gerçeklerin ortaya çıkmasıyla anlaşıldı ki, ABDnin tercihi KYP ve KDPdir, Kuzey Iraktaki Kürt gruplardır. 1 Mart öncesinde Türkiyeyle
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Devlet Bakanı Ali Babacan açıkladı: "Türk askeri tek taraflı olarak Kuzey Irak'a geçerse, 8.5 milyar dolarlık kredi askıya alınacak."
Kredi anlaşması bu koşulla imzalandı.
Artık alınacak krediyle Irak arasında bağlantı yok, diyenlerin doğru söylemedikleri anlaşılmış oldu.
Başka neler anlaşıldı?
Türkiye'nin 1 Mart tezkeresine bağlı olarak ABD'yle yaptığı ve Milliyet'te yayımladığımız anlaşmada (MOU) elde ettiği avantajlara bir daha sahip olamayacağı ortaya çıktı.
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Hükümetin YÖK yasasını değiştirme girişiminin, üniversitelerin sorunlarına çözüm üretmekten çok, yönetimlerini ele almaya dönük olduğu açık.
Bu gayrette kuşku yok ki AKP'nin tabanına verdiği sözleri yerine getirme amacı hakim. Eğitim sistemini, iktidarın siyasi görüşlerine uygun hale getirmek, böylece üniversiteleri de "arka bahçe"ye dönüştürmek istediği belli.
Bu nedenledir ki, tartışma teknik olmaktan çıkıp siyasi niteliğe büründü.
Hükümet üniversiteleri yönetmek istiyor. Rektörlerin tepki göstermelerinin asıl nedeni de budur. Yoksa, mevcut YÖK yasasını savunmak değil.
Tıpkı yargı gibi üniversiteler de hükümetlerin devamı olamaz. Hükümetlerce yönetilemez.