Geride kalan çarşamba Başbakan Erdoğan’ın “duyarlı” ABD gezisi konuşuluyordu.
Türkiye’deki büyük yabancı bankalardan birinin yöneticisi şöyle bir “durum yorumu” yaptı.
Bugünkü ABD medyasında bir “Sünni-İslami direniş örgütü” komutanlarından birinin görüntüsü, “vahşeti” yansıtıyordu.
“Suriyeli bir askerin kalbini bıçakla çıkarmış yiyorlardı.”
Her ne gerekçeyle olursa olsun böyle bir görüntüden sonra, Obama ya da herhangi bir ABD politikacısı, Suriye’ye müdahale için tek kelime söyleyemez...
Gerçekten...
Bazı fotoğraflar, “simgedir.”
Kaldırımlara “alkol yasağı” direkten döndü.
Ankara’dan gelen haberlere göre, “içki ruhsatı ve kaldırımlara masa çıkartmak izni” olan mekanlara “yasak” dokunmayacak.
Oysa...
Yasa teklifiyle bunlar da “yassahh” kapsamındaydı.
Tarihi Çiçek Pasajı, Nevizade, Asmalı... Boğaz’daki, İzmir Kordon ve tüm Ege, Akdeniz kıyı şeridindeki kaldırım masaları karartılacaktı.
Buna tüm Türkiye kaldırım masalarını da ilave edin.
Olur şey değildi...
Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac döneminde önce Dışişleri Bakanı sonra Başbakan olan Dominique de Villepin “Türkiye’nin AB’ye ihtiyacından daha fazla AB’nin Türkiye’ye ihtiyacı var” dedi.
Bunu duyduğumda kendi kendime “sürpriz” diye mırıldandım.
Villepen, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile aynı dönemde Dışişleri Bakanlığı yapmıştı.
İyi arkadaş olmuşlar.
Gül’ün davetlisi olarak Ankara’ya gelmiş.
İstanbul, Paris ve New York’ta hukuk büroları olan Ethem Postacıoğlu’nun da dostu.
Dan Brown’ın dün satışa çıkan “Cehennem” kitabı gene bir tsunami gibi yükseldi.
Kitabın bu kez Türkiye’de daha da fazla ilgi çekeceğini düşünüyorum.
Önceki kitapları 500 bini aşmıştı.
“Cehennem”in son bölümü İstanbul’da geçiyor.
Sırlar İstanbul’da çözülüyor.
Arka kapağında ise Ayasofya Müzesi var.
“Sarnıç” da önemli sır kavşaklarından biri.
REYHANLI‘daki katliam “barbarlıktır.” İktidardan gelen ve medyaya yansıyan açıklamalara göre “tetikçiler Suriye adına taşeron... Arkalarında Suriye istihbarat örgütü Muhaberat var.”
Polisiye ayrıntılara girmiyorum.
Ama...
Uluslararası konjonktür böyle sürerse -ağzımdan yel alsın- bu gibi başka facialar da yaşayabiliriz.
Şu “konjonktür” denen kelimenin ne menem şey olduğunu biraz açayım.
Esad’ın hala ayakta kalabilmesi hangi büyük güçler tarafından sağlanıyor?
İşaret parmakları anında İran’ı ve Rusya’yı göstermekte.
Anneler Günü’nde söyleşi...
Ebru Şallı Tan’ın 9 yaşında Beren ve 2 buçuk yaşında Pars isimlerini taşıyan 2 oğlu var.
Sırtına onların isimlerini yazdırmış. Beren ve Pars.
Ebru, “Dikkat ettiyseniz nokta var. Pars’tan sonra noktayı koymuşum. 3. çocuk istemiyorum” diye ekliyor.
Ve sağ omzunun arkasında ise eşi “Harun” harfleriyle oluşan bir kalp dövmesi gösteriyor.
....................
Şanslı insanlara “Kadir Gecesi doğmuş” denir...
SİYASETİN iletişim satrancında “CHP hamle” yaptı.
“Madem medyada yokuz ve olduğumuz zaman da kıyıya köşeye itiliyoruz, biz yırtmayı da biliriz” hamlesi bu.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu sadece “genel yayın yönetmenlerini” sabah kahvaltısına davet etti.
Konu “çözüm için CHP’nin tavrı ve planı...”
Bakalım bu sabah gazetelerin manşetlerinde mi olacak?
“Göreceğiz” deyip sadede gelelim.
..........................
İSRAİL uçaklarının Suriye’deki araştırma enstitüsünü vurarak “yer ile yeksan etmesi” sıradan bir bombalama değil.
Arkasında çok önemli bir neden var.
“İyi haber alan kaynaklarıma” göre hedef, “Suriye’nin kimyasal stoklarını yok etmek ve araştırma enstitüsünde bunların yeniden üretilmelerini” önlemek...
Kendi içinde muhaliflerle böylesine başı dertteyken Suriye Başkanı Esad’ın İsrail’e saldıracağını ve kimyasal kullanacağını düşünmek elbette akla zarar.
Peki...
Esad’ın muhaliflere kimyasal kullanmasını önlemek miydi amaç?
Doğru cevaplardan biri budur. Dışarıya karşı vitrin düzenlemesi de bu gerekçeyle yapılmıştır.