YARIN Sevgililer Günü... Sevgililer Günü’nde aşk, gün yüzüne çıkar. En güzel aşk şarkıları dinlenir...
Sevdiğim dizeleri yansıtayım:
“Aşkların en tatlısını,
Zevklerin bin katlısını
Senden aldım
Sana verdim.”
Aşk, stres hormonlarını azalttığı için vücuttaki birçok sistem olumlu etkileniyor.
Tunus’ta pili biten devrik lider Zeynelabidin Bin Ali, eşi Leyla, oğlu Muhammed, kızı Halime ve nişanlısı ile uşakları, 2 Filipinli hizmetçi ile ülkesinden kaçarken uçağın merdivenlerinde hala direniş gösterisi yapmış.
“Beni bırakın gitmek istemiyorum, burada ülkem için ölmek istiyorum” diyecek olmuş.
Bunun üzerine eşi Leyla onu eliyle sırtından itmiş ve bakın ne demiş:
“Bin uçağa aptal (embesil) tüm hayatım senin ahmaklıklarına katlanmakla geçti.”
Bin Ali çaresiz merdivenleri çıkmış, uçağa girmiş.
Olayı Nouvel Observateur dergisi yayınladı.
Dünya medyası bu dergiden alıntılar yaptı.
Kıbrıs’tan “pankartlı protestolar” yeni değil. 2004’ten bu yana Marksist bir grup bunu hep yapmakta.
“Ada’da sınırlar kalksın, Türkiye ve Yunanistan silahlı güçleri geri gitsin, ada nüfusu tek bir -K ı b r ı s l ı l ı k- kimliğinde bütünleşsin!..”
Bunların siyasi partilerinin seçimlerde aldıkları toplam oy da yüzde 1’i geçmez.
Ama “cirmi kadar yer yakarlar” deyip geçilemez gene de...
Çünkü onların pankart gösterdikleri mitinglerde meydanlar neden doluyor?
Özellikle son zamanlarda “protest” gösterilerde alışılmadık sayıda katılım olmakta.
Kıbrıs Türklerinin Türkiye karşıtı gösterileri ve söylemleri Anavatan’da “vefasızlık, kadirbilmezlik“ olarak algılandı.
Başbakan Erdoğan’ın dilinde “beslemelerin” tavrıydı bu KKTC yöneticileri onlara gereken cezayı vermeliydi...
Yıllar önce Kıbrıs gezilerimden birinin dönüşünde benim şahsımda istilacı Türkiye’ye karşı ağır sözlere, hakaretlere muhatap olmuştum.
Havalimanı gazete bayisi “çekin gidin bir daha da adamıza gelmeyin. Hiç birinizi istemiyoruz“ diye alenen bağırıyordu.
Bir iki laf edecek oldum, adam daha da saldırgan oldu.
“Rezalet çıkmasın” diye düşünüp oradan uzaklaşmıştım.
Havalimanındaki diğer Kıbrıs Türkleri “İyi ettiniz. Olgunluk gösterdiniz. Aldırmayın” diye gönül almışlardı.
Levent Kazak’ın yazdığı Cam adlı oyun tiyatro sahnesinde...
Cam’ın galasında oyuncu Mete Horozoğlu, Levent Kazak’ın bir telgrafını okudu.
Telgrafta “size bir kadeh şarap ikram etmeyi isterdik, ama avukatlarımıza sorduk sakın yapmayın dediler” yazıyordu.
Galalardaki içki yasağına gönderme yapan bu telgraf ve ardından medyadaki yankıları yasağı kaldırttı.
Artık Dolmabahçe’de, Çankaya’da ve tiyatro galalarında alkollü içki sunulabiliyor.
Cam’da, model Rüya karakteriyle kırmızılı seksi kadın Deniz Çakır, 5 yıldır Yaprak Dökümü’nde ağlattığı izleyicileri bu kez kahkahalarla güldürüyor.
Bask terör örgütü karşısında İspanya devletinin başarıya ulaştığı “demokratik yaklaşımı” anlatan dünkü yazım üzerine aldığım mesajlardan sonra, konuya bir kez daha girmem gereğini hissettim.
Ve çok anlamlı olan bir “şifre sözcük”le başlıyorum; “düello...”
Terör örgütüyle mücadeleyi şiddete dayalı “düello” anlayışıyla sürdürmek yapılacak en büyük yanlış.
“Örgütle girilen sıcak çatışmada şu kadar şehit verildi. Şu kadar silahlı örgüt mensubu öldürüldü” gibi “istatistik” bakış açısı, yani “düello” izlenimi vermek ters psikolojiyi besliyor.
Elbette güvenlik güçleri görevini yapacaktır, ama çatışma sayısalı değil örgütün taban yapmak istediği sosyal dokuya devletin “sıcak” yaklaşımı ön planda görünmelidir.
Örgütün şiddet uygulayarak bütünleşmeye çalıştığı taban, insan hakları odaklı demokratik hak ve özgürlüklerle devletin kazanım alanına çekilmelidir.
Bu yöntem devleti, örgüt karşısında daha da güçlendirir.
Namık Durukan’dan gene iyi bir gazetecilik. Durukan’ın haberine göre “demokratik özerklik” BDP’nin anayasa taslağına girdi.
BDP Hukuk Komisyonu üyesi Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani “sadece bir bölgede değil Türkiye’nin bölgelere ayrılarak birden fazla sayıda demokratik özerk yönetimlerin oluşturulması” gereğini iddia ediyor.
Yani...
BDP’nin yeni Anayasa taslağında “sadece Kürt nüfusun çoğunlukta olduğu Güneydoğu Anadolu’nun değil diğer bölgelerinde de demokratik özerk yönetimlere geçilmesi” öngörülüyor.
BDP taslağı ayrıntılarıyla açıklamadı.
“Demokratik özerklik” henüz içi doldurulmamış bir başlık.
Ancak İspanya örneğinde, iç barışı sağlayan ve ETA terörünü noktalayan “özerk bölge” uygulamalarına göz atmakta fayda var.
Başbakan Erdoğan’ın “Mısır halkının demokratik hakları” için Mübarek’e yaptığı çağrı BDP üzerinden geri geldi.
BDP Başkanı Selahattin Demirtaş “Mısır halkına verilmesini istediğinizi, kendi halkınıza da vermelisiniz” diye özetlenebilecek bir konuşma yaptı.
Bu ifadenin altı çizilmelidir.
“İçeriğinin” ötesinde “Mısır ile Türkiye arasında paralel çizmek” tavrını yansıtıyor.
Hiç ama hiç istenmeyen -olası- manzaralara “aydınlatma fişeği” yorumunu yapmıyorum, ama İnsa sellerinin aktığı gösterilerin sınırları aşma doğasına da vurgu yapmakta fayda var.
Türkiye - Mısır’ın Tahrir Meydanı’ndaki gösterilere, çatışmalara odaklanırken, içerdeki hassasiyeti gözden kaçırmamalı.
İktidarın, devlet organlarının son derece sağduyulu ve duyarlı olmaları, özellikle Kürt ve alevi yurttaşları tedirgin edecek üsluptan ve uygulamalardan kaçınmaları gerekir.