Başbakan Erdoğan’ın “Doğan Grubu gazetelerini boykot” olarak algılanan çağrısı bir dizi yoruma açıktır.
Şöyle ki...
1- Kampların ayrıştığı dönemlerde gazeteler “rozet” gibidir. Tarafların fanatikleri kendi kamplarının gazetelerini isimleri görünecek şekilde taşırlar.
Kendilerinden olanlara bir tür aidiyet mesajıdır bu.
Kamplaşmayı keskinleştirir.
Buna karşılık...
Sessiz çoğunluk damgalanmaktan kaçınır.
Pazar kahvesi
Sabancı Müzesi’nde yapıtları sergilenen Salvador Dali’ye aittir “insanoğlunun delirmek hakkı” söylemi...
Deli ile dâhi... Gerçek ile hayal... Madde ile kuantum fiziği... Atom çekirdeği ile büyük patlama...
Dali bunlar arasında tüm zıtlıkları kapsayan bir yaşama imza atmıştı. Hem kendisi bir “mit”ti... Hem de bir “mit” yaratıcısı...
En büyük yapıtı kendisiydi.
Zaten “insan neyin resmini yaparsa yapsın, sonucun daima kendi portresi olacağını” iddia etmiştir.
Dali, ressamlığının ötesinde heykeltıraş, kitap yazarı, filmotograf, tiyatro ve bale sahne tasarımcısıydı.
Başbakan Erdoğan'ın, Doğan Yayın Grubu'nu "Boykot edin" çağrısına tepki beklerken, yandaşlardan "kartel medyasına boykot çağrısı" gibi bir garip destek geldi.
Aydın Doğan'ı hedef alan şimşekler bana bir gazete almak girişimi bağlamında merhum Vehbi Koç'u anımsatır.
Anlatayım...
Çiller'in Başbakanlığı dönemiydi...
O zaman ki İktisat Bankası ile Show TV'nin sahibi Erol Aksoy, Hürriyet hisselerinin de yüzde 25'ini satın almıştı. Erol Simavi'nin "Hürriyet'in tamamını satmak istediği yolunda söylentiler yaygındı." Koç Grubu'nun doruğunda "Hürriyet'in satın alınması" için görüşler oluşmaktaydı.
Kardeşlerden ikisinin bu konuyu ciddi olarak düşündükleri konuşuluyordu.
Hatta, Koç Grubu'nun finansman ve muhasebe bölümünden güvendikleri bir ekibi Hürriyet'e göndermişlerdi, birkaç ay süreyle her şeyi incelemişlerdi.
Ankaralı gazeteci arkadaşlara bir "ipucu" tavsiyesi...
Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz'ın toplantılara gelirken çantasına baksınlar ve görüntü alsınlar.
Belki de şu netameli günlerde ekonominin seyir defteri satırlarını okuyabilirler.
Anlatayım...
ABD'nin 19 yıl Merkez Bankası Başkanlığı'nı yapan Alan Greenspan için CNBC-e "evrak çantası göstergesi" adını verdiği bir izleme yöntemi icat etmişti.
FOMC (Federal Open Market Committe - Açık Piyasa İşlemleri Komitesi) toplantıları olduğu sabahlar Greenspan FED'e geldiğinde, kameralar çantasını çekerlermiş.
Almanya’da Deniz Feneri karardı. Türkiye’de ise birilerini morarttı.
Öfke celaletinin, belagat şehveti ötesinde taallükat nisbetinden neşet ettiğine dair rivayet muhtelif...
Frankfurt Yüksek Eyalet Mahkemesi’nde hâkim Johann Müller, Deniz Feneri’nin Almanya’nın en büyük bağış skandalı davası olduğunun altını çizmiş.
O kadar ki... Çok ses getiren UNICEF Almanya davası bile bunun yanında daha küçük kalmış.
Bu şampiyonluk, hayırlara vesile olsun.
“Türkiye onlarla da gurur duyuyor” mu?
Mahkeme salonunda “vur vur inlesin” diye neden slogan atmamışlar ki?..
Almanya’daki Deniz Feneri duruşmasından dün şu satırlar yazılırken gelen ön haberlerde, “işin ucunun Türkiye’ye uzandığı” mesajı var.
AKP’ye çok yakın duran isimleri, etiketlerini biliyorsunuz. Başbakan Erdoğan ve AKP iktidarının güçlüleri, Ergenekon davasındaki “Ucu nereye varırsa varsın, sonuna kadar gideceğiz” söylemini, bu kez “Deniz Feneri” için de aynı kararlılıkla vurgulamalıdır.
Sadece bu son duruşma değil, daha önceki duruşmalar da bunun gerekli olduğunu ortaya koymuştur.
Artık “Konu Alman yargısınındır” denemez.
Türkiye savcısının, Türkiye polisinin, bir bakıma Türkiye siyasetinin de dosyası olmuştur.
Hatta belki daha dava açılmadan, gizli kalması gereken iddianame hazırlığından satırlar, sayfalar dönüşümlü olarak medyaya servis edilecek mi?
Kamuoyu buna alıştı artık.
Pazar gecesi. Eyüp’te Feshane... İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin etkinlikleri bağlamında 5-10 bin kişi meydan ve çevreyi doldurmuş.
Deniz Feneri Derneği adına konuşmacı sahneden sesleniyor:
“Benim ailemin dışında bir oğlum daha var.
Adı Ömer...
Afrikalı...”
Kalabalıktan bir uğultu duyuluyor.
Ama sahneden yapılan açıklama bu kez alkışa dönüşüyor...
Atatürk’ün Ankara’ya gelişinin canlandırması...
Can Dündar, genç yaşlı herkesin hafızalarına kazınan “Sarı Zeybek”ten sonra bir Atatürk belgeseli daha yaptı. Adı: “Mustafa...”
Pek çoğu özgün fotoğraflar ve filmlerden oluşan mekânlara zaman zaman çizgi roman tarzı görüntüler de yerleştirilmiş.
Son yılların Batı filmlerinde bu teknik kullanılıyor ve gençler bu tadı tanıyor. Sevdi. Bazı mekânlarda tarih yeniden görüntülenmiş. Örneğin... Mustafa Kemal’in Ankara’da karşılanışının canlandırılışı.
Böyle sahnelerde kamera uzaktan çalıştırılmış. Filmin özünden uzaklaşan “Atatürk’e benzedi - benzemedi” gibi tartışmalar çıkmasına olanak verilmemiş.