Ne ilginçtir ki, 150-200 metre ötedeki bir başka tarihi binanın ikinci katından da Hıristiyanların peygamberi İsa'nın göğe yükseldiğine inanılır.O binanın kapısında "Dünya Barış Merkezi" yazılıdır. Giriş katında Musevilerin kutsal ismi Kral Davut'un (David) mezarı vardır.Museviler saygıyla önünde eğilirler.Üst kattaki büyük salonda uzun bir yemek masası yer alır. Hıristiyan inancına göre İsa Peygamber 12 havarisiyle birlikte son yemeği bu masada yemiştir. Ve sonra göğe yükselmiştir. Salonda Hıristiyanlar, ilahiler okur.Müslümanlar, bu binanın terasına bir küçük cami yapmışlardır. İlahiler sürerken binanın terasındaki camiden ezan sesleri gelir.3 tek tanrılı din, aynı binada herkes birbirine saygılı ve herkes anlayışlı.Zaten o nedenle "Dünya Barış Merkezi" yazılı kapısında. Başbakan Erdoğan ile İsrail Başbakanı Olmert'in gündeminde "Mescid-i Aksa'nın altının oyulmak istendiği" iddiası da var. Altın ışıltılı kubbesiyle Mescid-i Aksa, İslam için kutsaldır. Peygamber Hz. Muhammed'in burada göğe yükseldiği (miraç) inancı vardır. Az ileride Musevilerin kutsal "Ağlama Duvarı" yer alır. Başlarını ileri-geri sallayarak dua eden Museviler görülür duvarın altında.Yani Kudüs'ün temelleri, bu
Onu durdurmak ve bozulan Avrupa dengesini yeniden düzenlemek üzere İngiltere, Avusturya, Prusya ve Rusya, "European Concert" (Avrupa Korosu)'nda birleşmişlerdi.Viyana Kongresi'ni izleyen bu birlik, sonraki yıllarda genişledi. Asıl hedefi olan Fransa'yı bile içine aldı.Avrupa'nın neredeyse beşte birini kendi sınırlarında bulunduran Osmanlı Devleti ise, bu koronun dışında bırakılmıştı. "TÜRKİYE'NİN SİYASİ İNTİHARI YENİ-OSMANLI TUZAĞI"(*) adlı kitapta geçmişle bugünler arasında paralel kuruluyor.2007 Avrupa'sında tüm ülkeler AB üyesi olurken, Türkiye'nin yarım yüzyıldır bekleme odasında oturtulmasını bir de Viyana Korosu'nu dinleyerek düşünmekte fayda var.Acaba hep aynı Avrupalı mantığı mı?Öyle de olsa Türkiye, AB tam üyeliği hedefinden hiç sapma yapmaksızın ince uzun zorlu yolda yürüyüşünü sürdürmelidir. Kendi demokrasi ve ekonomi standartları çıtasını AB ölçütlerine yükseltmelidir.Tam üyelik zamanı geldiğinde belki AB olmaz, belki de AB, 9. Senfoni'yi Türkiye'yle ilişkilerinde esas alabilir ve kendi arasında "Viyana Korosu"nun eski taş plağını dinlemekten vazgeçebilir.Önemli olan, Türkiye'nin performansıdır............................(*) Cengiz Özakıncı/Türkiye'nin Siyasi İntiharı
"Allah korusun" diye düşünsek de, anayasal demokratik hakkıdır.Ancak...Kendini TBMM iradesi yerine koyarak seçilecek cumhurbaşkanının "robot resmi"ni çizmesi yanlıştır.Anayasal ve demokratik hak aşımıdır.Ayrıca..."Cumhurbaşkanı seçilecek kişinin AKP'li olacağı ve TBMM'den olacağı" yolundaki söylemleri, "Meclis Başkanı'nın tarafsızlığı" ilkesine de aykırıdır.Tarafsızlık zorunluğu nedeniyle oy kullanma hakkı bile olmayan TBMM Başkanı'nın seçilecek cumhurbaşkanı için açıkladığı tanım, AKP'den yana açıkça tavır koymaktır.Bir hukuk adamının bunlara özen göstermesi gerekir.Hatta...Kendisini "potansiyel" cumhurbaşkanı adayı gösteren açıklamaları bağlamında, devletin doruğunu hedef alan kişi, "hukuk ilkeleri üzerine titrediğini" vurgulayan söylemlerin sahibi olmalıydı. Bülent Arınç'ın cumhurbaşkanlığı seçimi için her konuşmasından, "Ben de varım" mesajı algılanıyor. Bu bir siyasi hedeftir. Erdoğan köşke çıkmazsa, tek seçenek Arınç mı?Peki... "Gül'e n'olmuş?.."Gül neden olmasın?..Başbakanlık, Başbakan Yardımcılığı, Dışişleri Bakanlığı yaptı. Türkiye'nin iç ve dış politikasında sorumlu ve aktif görev aldı.Erdoğan'ın eşinin başörtüsü nedeniyle cumhurbaşkanı olmaması gerektiği yolundaki
Neyi yoğun düşünür ve hissedersek, onu kendimize çekiyoruz. İyi şeyleri düşünmeye odaklanırsak ve hislerimiz olumluya yoğunlaşırsa, o isteklerimiz bize bir şekilde gelir.Ya da tersine.... Olumsuz düşüncelere ve hislere odaklanırsak, onları çekeriz.Çünkü...Evrenin enerji düzeninde her düşüncenin ve her anın birer frekansı var.İstediğimiz şeye odaklandığımız ve bunu yoğun isteğe dönüştürdüğümüz zaman evrenin uyumlu frekansıyla örtüşme süreci başlıyor ve sonunda düşüncelerimiz, isteklerimiz gerçekleşerek bize dönüyor. Son haftalarda özellikle "genç yönetenler" ve eşleri, sevgilileri arasında izlenen bir DVD var. Adı; SECRET (SIR). Özü şöyle; hepimiz ve her şey "enerji" olduğumuza göre, bizler büyük mıknatıslarız. Tabii... Uçuk düşüncelerle ve saçma sapan hislerle bu evrensel "çekim yasasını" sınamaktan söz edilmiyor.Fakat..."Uçuk" ile "büyük" arasında fark var.Evrensel çekim kurallarında küçük ya da büyük istek farkı yok.İnsanoğlu için "Bu kadar büyük bir şeyi nasıl isterim? Olacak şey değil!" diye bir otosansür çok yanlış. İnsanoğlunun "büyük" sandığı şey, evrenin sonsuzluğunda hiç de öyle değil.O nedenle büyük düşünmeye ve büyük istemeye odaklanmak gerek.Otomobil farları, karanlık
Cumhurbaşkanlığına adaylık açıklaması için nisan bile uzun bir süre... Bakın size her şeyin nasıl değişebileceğine örnek...ABD'de Demokrat Parti'nin başkan adayı olmak için Hillary Clinton iki dönem bekledi ve "tek aday" olarak görülürken, birden eski ikinci Başkan Al Gore'un adı geçmeye başladı.Al Gore'un "Uygunsuz Gerçek" filmi, küresel ısınma ve doğa eksenli bir belgesel. Bu film, Oscar'a aday...Al Gore, kendini son yıllarda gelecek nesillere adadı.Daha şimdiden popülarite grafiği inanılmaz bir yükseliş çiziyor.Oscar'ı kazanırsa, dünyanın en saygın politikacılarından biri olacak.Demokrat Parti, yıllardır bekleyişte olan Hillary'ye çalım atarak, "Acaba şimdiden Gore'u başkan adayı olarak açıklasak mı?" fikir jimnastiğine geçti.Film gerçekten etkileyici.Al Gore'un evladı, bir trafik kazası nedeniyle hastaneye yatar, bir süre yoğun bakımda kalır.Al Gore sürekli onun başucundadır. Çocuğunun şahsında, gelecek nesillerin, yani tüm çocukların ve torunların sorumluluğunu omuzlarında hisseder.Çocuğu iyileşir. Al Gore, kendini siyasetten soyutlayıp küresel çevre sorunlarına adar.Belgesel film de zaten Al Gore'un saptamalarını ve uyarılarını yansıtıyor.Müthiş sükse yaptı.Dünya halklarının
Ben de burada yansıtıyorum... Musevi lobisi ve İsrail'e göre "Ermeni soykırımı" iddiasının kabulü, II. Dünya Savaşı'ndaki "Nazilerin 6 milyon Yahudi kıyımını", yani "Holokost"u sulandıracaktır."Ermeni soykırımı" kabul edilirse, bunun arkasından Cezayir kıyımı, Hindistan kıyımı ve diğerleri gelebilir.Oysa...Bunların hepsi ya bir iç savaş, ya bir sömürgeci dayatması, isyan ya da savaş sonucudur.Buna karşılık...Naziler ya da faşistler tarafından kıyılan Avrupalı Yahudiler, ne isyan etmişler, ne iç savaş çıkarmışlar, ne toprak istemişlerdir.Onların kıyımının tek nedeni, "Yahudi ırkından olmalarıdır."Yahudi ırkının ortadan kaldırılması amaçlanmıştır."Ermeni soykırımı" iddiası ise bir isyan, düşman askerleriyle işbirliği ve bazı yörelerde iç savaş sonucu alınan ve ne yazık ki bu işlere hiç bulaşmamış olanları da kapsayan "tehcir" hadisesidir. Karşılıklı toplu kıyımlardır. Ve elbette büyük bir dramdır.Fakat...Nazilerin ve faşistlerin yaptıkları Yahudi ırkını yok etmek hedefi gibi, Osmanlı'nın da Ermeni ırkını yok etmek gibi bir hedefi olmamıştır.Kimsenin onaylayamayacağı şeyler olmuştur, büyük acılar yaşanmıştır, ama bu bir soykırım değildir.Musevi lobisi ve İsrail devleti temelde bu
Piyasa aktörleri, cumhurbaşkanı seçimine ve genel seçimlere odaklandı. Bazı sektörlerde yaprak kımıldamıyor. "Para darlığı", piyasanın soluğunu kesmekte, bankalarda karşılıksız çek grafiği yükseliyor. Özellikle inşaat sektörü ve ona bağlı alanlarda "kazık fren" gözlenmekte. Cumhurbaşkanı seçiminin piyasayı gereceği ve çoğu işadamının borsada düşmeler olasılığından kaygı duyduğu biliniyor. Paralara düğüm atıldı, beklemeye geçildi. AKP, "seçim ekonomisi uygulamadığı" iddiasında, ama piyasa bir süredir zaten "seçim ekonomisi" uyguluyor. Gerçi, bir kriz ya da dramatik durum yok.Ama ekonominin hızı kesildi.Başbakan Erdoğan'ın uzun süre beklemeden "aday olacağını"-ki ben olmamasını sürpriz görürüm- ya da "olmayacağını" açıklaması, ekonomiyi asıldığı Filistin askısından kurtarabilir. Sisler dağılır. Tıpkı matematiğin çok bilinmeyenli denklemleri için uygulanan çözüm yöntemi gibi "bilinmeyenler tek tek azaltılmalıdır."Kaygılı ve kuşkulu bekleyiş aylarca sürerse, bunun ekonomiye olumsuz etkileri katlanacaktır.Oysa...Erdoğan, "Çankaya'ya çıkacağını ve yerine kimi öngördüğünü" (Abdullah Gül'den başkasının şansı olamaz. G.C.) açıklarsa, ekonomik aktörlerin tavırları netleşir.Gerçi borsa
Fransa'da polis 12 Türkiye yurttaşı ve 1 yabancı uyrukluyu sorgulamakta. Belçika polisinin gözaltına aldıkları arasında ise, PKK'nın önde gelen bir isminin olduğu haberleri var.PKK, yıllardır görmezden gelinirken birden düğmeye basılmasında "sebep" ne olabilir?Görünüşteki gerekçe, "Ankara-Brüksel hattında uzun uğraşılardan sonra nihayet PKK'nın yanı sıra vurucu bir yan kuruluşunun da terör listesine dahil edildiği"dir.Bunu tamamlayan bilgi, AB ülkelerinde terörist gruplara karşın ciddi tavır koyma kararının uygulamaya konduğudur.Çünkü... Bu örgütler, sadece kendi ülkelerine dönük faaliyetler için Fransa'yı, Belçika'yı ya da başka AB ülkelerini üs olarak kullanmakla kalmıyor, bulundukları ülkelerde de suç işliyorlar.İşyerlerinden ve şahıslardan -vergi adı altında- haraç toplamak, örgüt adına yargılamak ve ceza kesmek toplumda rahatsızlık nedeni olmakta.Ayrıca... Fransa'daki tüm terörle mücadele birimlerinin başı olan sorgu yargıcı Jean Louis Bruguiere'e göre; farklı etnisitelerden terör örgütleri para aklıyor, uyuşturucu trafiğine karışıyorlar ve birbirleriyle şu ya da bu şekilde temas ve dayanışma halindeler.Ciddi bir güvenlik tehdidi oluşturuyorlar.Geniş yetkilere sahip ve çok