Ortaçağ müziğinin de yerini, mehter takımından yükselen "Allah-Allah" seslerinin duyulduğu "ilahi-marş" karışımı bir türe bırakması başka haber konusu... Olaya giydirilen "hukuk" cüppesi şöyle..."Kamu kurumlarınca kurulan vakıf ve derneklerin, o kurumlarla ilişkilerini yasaklayan" yasa gereği, şarap satışları durdurulmuş.Çünkü satışı yapan ve gelir kaydeden de "Bodrum Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Derneği..."Bu dernek, Bodrum Kalesi çalışanları tarafından mı kuruldu ki, ilişki bağlamında satıştan men ediliyor?Bodrum Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Derneği, Bodrum Kalesi ve Müzesi'nin bir yan kuruluşu değil... Tüm yarımadanın değerlerini sahiplenen bir sivil toplum örgütü.Yasa, kurumların, örneğin okulların yan gelir sağlamak için kurdukları vakıf ve derneklerin para toplamalarını engellemek üzere çıkarılmıştır.Maddenin, İngiliz Kulesi'ni de kapsayan genişlikte yorumlanması, hukukun zorlanmasıdır. Hatta saptırılmasıdır................................Hadi çok zorlama bir yorumla bunu "yasal" örtünün altına süpürmeye çalışalım.Peki... Madem böyle bir yasa var, neden "üzüm suyu" satılabiliyor?Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi Müdürü Yaşar Yıldız, müzenin bir parçası olarak
Kendi kulvarından başını çıkardı, gazı kökleyerek iki önümüzdeki araca yandan "gümm" diye geçirdi.Müthiş bir gürültü... Çarpışan araçların metal fırtınası... kırılan ve dökülen camlar... Her iki araçta da kadınlar ve çocuklar var. Bu bir kaza değil. Kasıtlı bir vuruş da olamaz. Her iki araçta birbirini tanıyan yok.Çarpan aracın da, çarpılan aracın da direksiyonlarında düzgün adamlar... Olsa olsa saatlerdir süren trafik rezaletinde yaşanmış bir "cinnet..."Polisler geldiler. Yapacak bir şey yoktu. Sanıyorum, sakinleştirmeye çalıştılar.............................Bu benim tanık olduğum bir olay.Kim bilir daha ne "çıldırtıcı" durumlar oldu.Böylesine "kötü" organizasyon için ayrıca "beceriksizlik" ve "işkence" mastırı yapmış olmak gerek.Sıcaktan, terörden, yangından, selden "cinnet" geçirenleri gördüm ama futbol maçı çıkışında otoparkta kilitlenmekten "sinir krizine" ilk kez tanık oluyorum..............................Önce... Olimpiyat Stadı'na gidiş, ilk işkenceydi.Saatler sürdü. 18.30'da yola çıkıp, saat 22.30'da maçın ikinci yarısına ancak yetişen bir arkadaşım yanıma oturduğunda, fünyesi çekilmiş bomba gibiydi.Sonraları daha kötüsünü de gördüm. Kimileri maç bittikten sonra stada
Büyükelçi dostumun bundan sonraki sözleri ise tatsızdı:"Artık o yüzde 30'un algılaması neredeyse sıfırlandı. Türkiye, laik ve demokratik cumhuriyet değil, bir İslam devleti olarak görülüyor. Daha iyimser bakanlar 'ılımlı İslam demokrasisi' gözüyle bakıyorlar..."Washington eski Büyükelçisi Faruk Loğoğlu'nun, Utku Çakırözer'le söyleşisindeki saptamaları da, meslektaşının yukarıda yansıttığım satırlarıyla örtüşüyor.............................Türkiye "hızlandırılmış yavaş" süratte İslam ülkeleri yörüngesine kaymakta.............................Bu sadece bir "algılanma" sorunu değil.Türkiye'nin insan dokusu da, bu yeni yörüngenin gen haritasıyla uyum sağlama sürecinde.Milliyet'in manşetlerinde yer alan "KURAN KURSLARI" haberleri, bu yargının vitrinidir.Siyasi iktidarın zihniyet değişimini, bürokraside kadrolaşma izlemiştir.Türkiye'nin geleneklerinde yer alan mülkiyeli ya da darüşşafakalı dayanışmasının 4-5 kuvvet katı büyüklüğünde "imam hatiplileşme" süreci yaşanmakta.Siyasette ve bürokraside tüm önemli kadrolar, imam hatip lisesi kökenlilerin yönetimine geçmekte.Hatta "imamların..." Örneğin AİHM'ye açtığı başörtüsü davasıyla ünlenen Leyla Şahin'in babası İmam Alaeddin Şahin "İETT
İstanbul'da büyük burjuva bir çiftin davetindeydim. Ev sahibi "ne içeceğimi" sorduğunda "rakı" cevabını vermiştim.Hayretle yüzüme baktı. Sonra öğrendim ki, arkamdan "züppe" demişler.Rakı içmenin "züppelik" sayıldığı yıllardı.Davetlerin değişmez jargonu, yemeğe oturulduğunda, bardağa şarap konulmasını reddetmek ve "Değiştirmeyeyim, viskiyle devam edeyim" demekti.Birkaç ender "rakıcı" dostu da "züppe" diye nitelediklerini hatırlıyorum.Şanssızlığımız "iyi kalite rakı" bulmak zorluğuydu.Rakı şişesinin ağzına, bükerek bir parmak kalınlığında rulo yapılmış tuvalet kâğıdı sarkıtırdık. "Rakıya sifon yapmaktı" bu.Rakının keskin alkolü böylece alınır, rayihası hissedilir, tadımı yumuşardı............................Rakı iyi ki özelleşti. Şimdi yaz akşamları seç seç iç.Hepsi birbirinden güzel.Hele yaş üzüm rakılarının tadına doyum olmuyor.Yenilenerek kıvam kazanan "Kulüp Rakısı" da beni çocukluk anılarıma götürdü.Ankara-İstanbul yolculuklarında babam bizi yataklı vagonlar restoranına götürürdü. Bembeyaz kolalı örtüler, kristal kadehler, porselen tabaklar, gümüş çatal-bıçak... Masalarda yan yana bir küçük Kavaklıdere kırmızı şarap ve bir küçük Kulüp Rakı olurdu.Biz çocuklara -sadece birer
1- Huntington'un ortaya attığı ve büyük tepkiler yaratan "Medeniyetler Çatışması" tezi, ne yazık ki, giderek geçerlilik kazanmakta.ABD ve Avrupa'da "İslam ve demokrasi değerlerinin birbirine aykırı olduğu" görüşünde olanların oranı, yüzde 56...Avrupa'da yüzde 85, ABD'de yüzde 95 oranında eğilim, "İslamın tehdit" olduğu yolunda. Özellikle İslamın içindeki belirli gruplar için bu trend vurgulanıyor."Medeniyetler Çatışması" için gerçekten kaygı verici oranlar bunlar...2- Türkiye açısından kaygı, altı çizilecek kadar derinleşmekte.Çünkü... Araştırmaya göre, Türkiye yüzünü Avrupa'dan çevirmekte, "Ortadoğululaşma" yörüngesine kaymakta.II. Dünya Savaşı'ndan bu yana Türkiye kamuoyu, ilk kez hem ABD'ye, hem AB'ye birden soğumakta.Araştırmanın 0-100 dereceler arasında ısı ölçme testinde Türkiye insanının ABD için sıcaklığı, sadece 20 derece, AB için ise, 45 derece. Daha önceki ısı ölçümlerinde AB'ye Türkiye insanı çok daha sıcak bakıyordu.Özellikle AB'ye karşı soğuma süreci hızlı ve oranı yüksek.Buna karşılık İran'a duyulan sıcaklık derecesi, 43.Yani... Türkiye insanı İran'a neredeyse AB kadar yakın.Araştırmanın Lübnan olaylarından önce yapılmış olması daha da kaygı verici.Türkiye'nin
Söz ola kestire başıSöz ola ağulu aşıBalıla yağ ede bir söz..." (Yunus Emre)Başbakan Erdoğan'ın "Askerlik yan gelip yatma yeri değil" söylemi için bir siyaset gerçeğini yansıtayım...Siyasette, "ne söylendiği değil, nasıl algılandığı" önemlidir.Erdoğan'ın da "Canım kardeşim, bakınız, askerlik herhalde yan gelip yatma yeri değil" söyleminin devamı var:".......Hepimiz askerlik yapıyoruz. Hepimiz askerlik yaptık. Terör bir beladır. Her yerde var. Buna karşı bu mücadeleyi uzun soluklu olarak yapıyoruz, yapacağız. Şüphesiz ki hiçbir sorumluluk mevkiinde olan, şehit cenazeleriyle karşılaşmak istemez ama bu mücadele sürerken, bu güvenlik mücadelesi sürerken şüphesiz zaman zaman şehitlerimiz oluyor, olacaktır ama bunu istismar edenler oluyor (......) Şimdi askerimizle, polisimizle buna yönelik olarak bütün mücadelemizi veriyoruz, vereceğiz. Bütün tedbirlerimizi sonuna kadar Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) olarak alıyoruz, alıyorlar (......) ama bunun istismarını yapmak gerçekten çok üzücü ve bu istismar olmamalı. Bu istismarı yapanlara da, sizler Türk milleti olarak prim vermemelisiniz."Yani... Söylemin amacı, "Elbette içimiz yanıyor ama askerlik mesleğinin misyonunu kabul etmemiz
Bu kültür dokusu için "kiliselerde, camilerde cinayetleri ve hele rahiplerin, imamların kutsal mekânlarda katledilmeleri" dehşet verici bir barbarlıktır.Olay sonrası gazetelerde ve TV'lerde yayımlanan görüntülerin Türkiye'si ile tanıtmak istediğimiz Türkiye örtüşebilir mi?Başları sarıklı, göğüslerine kadar inen sakalları ve şalvarları, cüppeleriyle cinayetin işlendiği camide bulunanlar, tüm dünya medyasında döne döne gösterildi.İşte Türkiye!..Öyle mi?"İslami terör" klişesinin, Batı kamuoyu hafızalarına adeta çakıldığı şu süreçte böyle görüntüler, Türkiye için büyük talihsizliktir.O fotoğraflara bakan biri, Türkiye'nin İran'dan farkı olmadığını düşünebilir.Sadece fotoğraflar değil, kutsal ibadet mekânlarında cinayetler ve linç kültürü de tüyleri diken diken edicidir.En yüce değerleri yansıtan İslam diniyle hiç ilgisi olmayan bu izlenimler, Türkiye adına giderilmesi çok zor ve kaygı verici yargılar oluşturmakta.Türkiye ulusunun gerçekten inançlı, mütedeyyin çoğunluğu da rahatsız...............................Bu tür görüntülerin Türkiye'sini, AB'ye tam üye olarak görmek, Avrupa kamuoyu nabzını yansıtmaz.Avrupa kriterleriyle, yaşam tarzıyla, kültür dokusuyla bırakın örtüşmeyi, teğet
Sünni, Maruni, Hıristiyan tüm toplum liderlerine Hizbullah tarafından "silahlı milislerinin ortalıkta görünmeyecekleri" güvencesi verilmiş bulunuyor.Yani... "Türk askerinin İsrail ile Hizbullah arasında kalacağı ve silahlı çatışmaların ortasında yer alacağı" iddiaları hiç değilse bir süre için gerçek değil.Ancak... Her tercihin bir riski vardır ama o takdirde koşullar değişmiş olur, Türkiye'nin asker gönderme/tutma angajmanı da yeniden gözden geçirilir.Bu bir "Katolik nikâhı" değil.Kaldı ki, Türkiye, büyük olasılıkla gemilerle gidip -ağırlıklı olarak- sahil güvenlik denetiminde görev alacak. Lojistik, istihkâm ve insani yardım hizmetleri de sunacak........................Güney Lübnan'da "istikrar" büyük ölçüde sağlanmış durumda.Daha şimdiden görüntülerde "silahlı Hizbullah" yok.900 bin Güney Lübnanlı, 14 Ağustos sabahından itibaren dönüş yaptı. Kimi, yıkıntılar arasında ayakta kalabilmiş evlerine sığındı, kimileri dostların, komşularının evlerindeler.Toplum liderleri "yeni çatışmaların çıkmaması için" iki haftadır uzlaşma sağlamış durumdalar.Zaten neredeyse 20'ye 30 kilometrelik daracık bir dikdörtgen araziye 30 bin kişilik barış gücü...Sayının yüksek tutulmasının hedefi; "sıfır