İtiraf etmek gerekir ki, "aymazlık" değilse de "rehavet" yıllarıyla harcandı bu en değerli süreç.Çok uzun ve kanlı bir takvimin yorgunluğu ve bilinçaltlarındaki "unutma" isteği, bu "rehavet" psikolojisinin nedeniydi....................................Hiç mi bir şeyler olmadı?Elbette oldu.AB'nin dayatmasıyla adeta damlalıkla demokratik ve kültürel uygulamalara geçildi.Geçmiş yılların anlayışına göre "ileri" adımlardı ama ihtiyacı ve beklentileri karşılayacak nitelikte/nicelikte değildi."Sorunlara daha fazla sorun olmadan çözüm bulmak" yerine, "sorunların halı altına süpürülmesi" yöntemlerini izledik....................................Hedef, "Askerin çekilmesi... Daha çekilmesi... Daha da fazla çekilmesi" oldu.Askerin çekilmesi tek sorunmuş gibi politika vitrinleri çizildi.Oysa...Asker çekilirken onun yerini dolduracak sivil ve demokratik projeler olmalıydı.Şiddete karşı olan, dağ kadrolarında yer almayan sivil ve demokratik yöntemlerin Kürt siyasetçileri, bu eksikliğin yöresel boyutuydu.Halka sivil siyaseti benimsetecek bir etkin profil çizemediler. Kökleşemediler.Kulakları İmralı'da, gözleri Kandil Dağı'ndaydı.Ankara'nın ise Roma yönetiminin Güney İtalya'yı gelişmiş Kuzey İtalya
Erol Aksoy, Star'dan sonra Türkiye'nin ikinci özel televizyonu olan Show TV'nin sahibiydi. Ben de genel müdürü. Hüsnü Özyeğin, ikimizin de arkadaşı...Bir gün karşılaştık.Hüsnü Özyeğin, zarif bir konuşma yaptı: "Televizyonu yeni kurdunuz. Bir televizyon 50 milyon dolar kaynak gerektirir. Hepimiz biliyoruz ki, o para, ne Erol'da var, ne bende... Senin, yönetici olarak sıkışmanı istemem. Ne zaman istersen kredi vermeye hazırım" dedi.Teşekkür ettim. Akşam "mutat" toplantımızda "Sana iyi bir haberim var" diye başlayarak konuyu Erol Aksoy'a açtım.Öneriye dört elle sarıldı.Fakat... Ertesi sabah saat 6'da karga kakasını yemeden Erol Aksoy'un telefonuyla uyandım."Günericiğim, bana kalırsa kredi için başvurma. Hüsnü çok akıllıdır. Benden akıllıdır. Babam iyi tüccardı. 'Kendinden akıllıyla iş yapma' diye nasihat etmişti. Hüsnü'nün bir hesabı olmalı. Ben onun rakibiyim, neden yardım etsin?"Kuşkusunu şöyle dile getirdi:"Hüsnü, ben ne yaptıysam arkamdan gelerek aynı şeyi yaptı. Banka kurdum, benden sonra o da banka kurdu. Ama o benim hatalarımı inceledi ve o hataları tekrarlamadan daha iyisini yaptı. Şimdi kredi vermek için bizim Show TV'nin bilançosunu isteyecek. Hesaplarımızı,
Anlatayım...Dün öğle yemeğinde ABD'nin Ankara Büyükelçisi Ross Wilson'la aynı masadaydık.TABA (Türk Amerikan İşadamları Derneği) tarafından düzenlenen bu yemekte Wilson'a yöneltilen sorular arasında Hamas lideri Halid Meşal'in Türkiye'ye gelişi de vardı.Halid Meşal, terör eylemlerinden sorumlu tutuluyor. Suriye'de yaşıyor.Büyükelçi, kongrede "Türkiye nereye gidiyor?" diye kaygılı ve hatta öfkeli sorularla karşılaştığını söyledi."Türkiye gibi terör mağduru bir ülkenin buna izin vermesini kabullenemiyoruz" sözlerini yansıttı.DTP Eşbaşkan Yardımcısı Hasip Kaplan da, Başbakan'ın kendilerine randevu vermemesini ama Hamas lideri Halid Meşal'i Ankara'da konuk etmesini ve onunla konuşmasını eleştirdi."Hamas da terör listelerinde birinci sırada... Onunla nasıl konuşuyorlar?" açıklamasını yaptı...................................Eskiler "Sui misal, emsal değildir" derler.Yani... "Kötü örnek, bir başka konuda örnek olarak gösterilemez" anlamında bir söylem.Ama...Hamas konusunun Türkiye'nin başına çorap ördüğü görülüyor.Gerçi ABD Büyükelçisi Wilson, ABD'nin Hamas ziyaretine hiç de iyi gözle bakmadığını "diplomatik" dille ve nazik üslupla ortaya koydu."ABD ile Türkiye arasındaki ilişkilerin bu
"Irka dayalı ulusalcılık akımları, ekonomi çıtasını yükseltmekle önlenemiyor.İspanya'da en zengin bölgeler olan Bask ve Katalonya bu saptamanın örnekleri...Oysa...Kökten dinci akımlar, ekonomik gelişmeyle ters orantılı.Gelirlerin yükselmesi, modernleşmeyi hızlandırıyor, tutuculuğu törpülüyor."Güneydoğu'da başlayan ve büyük kent varoşlarına da sıçrayan PKK güdümlü olaylar, bu saptamaya göre gelecek için umut kırıcı...............................Güneydoğu'yu kalkındırma projelerinin ve yatırımlarının "kalkışım provalarını" kesmeyeceği kaygılarını yaratıyor...............................Ancak..."Kalkışım provaları" manzaralarını ve satır aralarını iyi okumak gerek.Burada olayların aktörleri, ön saflarda "çocuklar ve kadınlar..." Daha arka sıralarda ilk gençlik yaşlarındaki delikanlılar...Yani...Yöre halkının birebir temsili söz konusu değil.Parmak kadar çocukların "siyasi bilinçle" eylem koydukları iddia edilemez.Kadınların ise hadisedeki görüntüleri daha çok folklorik tepki..."Yönlendirildikleri" izlenimleri yaygın.Çocukluktan henüz kurtulmuş gençler ise işi, belirli bir aile geliri olmayan, umudu kırık, genellikle eğitimden yoksun, "yaşama öfkeli" bir "kayıp" nesil.O nesil
İzlenimlere göre, bu patlamalar öyle tek bir nedene indirgenemez.Önce sınır ötesinden başlayalım...ABD parmak izleri var mı?ABD rüzgârı ters mi esiyor? Amerikan-Türk Konseyi toplantısı bu yıl sönüktü.Washington'un siyaset kulislerini doğru okuyan Yasemin Çongar'ın aldığı duyumlara göre, "Hamas'ın siyasi lideri Halid Meşal'in Ankara ziyareti ABD'de 1 Mart tezkeresindeki hayal kırıklığıyla aynı olumsuzluk skalasında..."ABD dış politikasında ağırlığa sahip Musevi lobisinde ve İsrail'de de bu ziyaret soğuk duş etkisi yapmıştı.Onların rotasındaki Barzani coğrafyası, elbette üçgenin sınırımızdaki hatta uzantıları ve ilişkileriyle Güneydoğu'muza kadar giren son köşesini oluşturuyor.Güneydoğu olaylarında bu üçgen için kuşkular "derin..."Yorumlar şöyle:"Ya AKP yönetimi için bir yerlerde düğmeye basıldı... Ya da AKP'ye gözdağı veriliyor, 'dikine tıraşa devam edersen, hiç de iyi olmaz' mesajı veriliyor."Belki de bunlar paranoya...Ama...Geçmişte bu filmi kaç kez gördük...Türkiye insanı, filmin karelerini ve hangi duraklarda son bulduğunu hatırlamalı, oyunu bozabilecek sağduyuyu göstermelidir...................................Diyarbakır'dan gelen bilgiler de, olayların akışının artık
Cenazeler de bunlardan biri. Çocukları ve özellikle kadınları cenazelerde ön saflara koyarak "sivil itaatsizlik" eylemleri için kullanıyorlar.Tansiyonu sürekli gergin tutmak, zaman zaman bunları eyleme dönüştürmek ve nisan sonlarına kadar tırmandırarak 1 Mayıs'ta asıl büyük patlamayı yapmak... Bu strateji iyi bilinmeli ve önlemleri şimdiden saptanmalı.Bu tırmanış sadece güvenlik güçleriyle değil, psikolojik ve siyasal inisiyatif alarak uygulamaya konabilir.............................Güneydoğu'nun yanı sıra batının büyük kentlerine de nisan boyunca kıvılcımlar sıçrayabilir.Amaç... Batının büyük kentlerinde de sosyal ateşler yakabilmek.Güvenlik sorumlularına göre "Batının büyük kentlerinde, Diyarbakır, Batman görüntüleri oluşturmak mümkün değil." Birkaç ilçenin duyarlı mahalleleri dışında İstanbul'a, Ankara'ya, İzmir'e, Adana'ya, Eskişehir'e, Denizli'ye, Aydın'a, Bursa'ya, Sakarya'ya kepenk indirtmeye kimin gücü yeter?..Örgüt böyle bir güç gösterisi girişiminde bulunmaya kalkışırsa, kendi ayağına kurşun sıkmış olur.Çünkü... Başarısız olacağı açıktır.O girişim, "güçsüzlük kanıtına" dönüşür.Herhalde... Güneydoğu'ya odaklanacak batının birkaç ilinde de "nokta" sosyal hareketlenmeler
Emirle kepenklerin indirtilmesi... Emre uyulmayan dükkânlarda camların kırılması, mallarının yağmalanması/tahribi... Güvenlik güçlerine taşlarla saldırılar... Molotofkokteylleriyle araçların yakılması...Olayların bütün gün ve gece sürmesi... Ve... En "düşündürücü" olanı ise, Diyarbakır'ın oynayacağı maçın bile "güvenlik sağlanamayabileceği" gerekçesiyle başka "il"e alınması... Ünal Erkan'ların, Gaffar Okan'ların alkışlandığı, omuzlara alındığı, coşkunun ve neşenin paylaşıldığı Diyarbakır Stadı mı maça kapatılıyor? .........................Hangi Diyarbakır bu?Daha birkaç yıl önce "Sokaklarına, caddelerine bayram gelmiş" diye satırlar yazdığımız Diyarbakır mı?Caddelerinin gece gündüz yeniden kalabalıklaştığı, kafelerin açıldığı, tiyatroda bilet kuyruklarının oluştuğu, sanayinin boy göstermeye başladığı, ticaretin canlandığı, tarlaların ekildiği, üniversitenin huzurla eğitim yapabildiği, 5 yıldızlı otellerin açıldığı, güvenlik güçleri mensuplarının tatil saatlerinde yerel halkla kahvelerde tavla oynadığı, lafladığı Diyarbakır mı?Bir yılda Diyarbakır nasıl oldu da "intifada"ya perde açmanın son provaları izlenimini veren şu çok esef verici görüntülerin hortladığı korku filmleri
"MB'nin en önemli işlevlerinden biri olan 'faizde' ince ayarlar 'faizsiz' bankacılıkta uzmanlaşmış, 'faizsiz' banka Albaraka Türk'ün Genel Müdürü'ne mi bırakılacaktı?Yoksa... Bu da Cumhurbaşkanlığı'ndan döneceği öngörülmüş bir 'ince tasarım' mıydı?Yani... Bu girişimin de içi boş mu çıkacaktı?"Bir rastlantı..."VETO" dün açıklandı ama aslında o yazının yayımlandığı gün Büyükdeniz'in MB Başkanlığı'nı öneren kararname taslağı Çankaya'dan geri gönderilmiş bile...Ankara'dan aldığımız duyumlara göre, Cumhurbaşkanı Sezer'in "VETO" gerekçesi de aynı: "Ekonomik sorunların yaşandığı bir süreçte önemli işlevlerinden biri de faiz olan Merkez Bankası'nın başına faizsiz bankacılıkta uzmanlaşmış bir kişinin gelmesi sakıncalı olabilir."Söylem aynen değil ama verdiği mesaj böyle mi?............................Bu "VETO"yu öngörmek için siyaset allamesi olmaya gerek yok.............................Peki bizim tribünden öngördüğümüzü politika sahasında oynayanlar göremez miydi?Elbette bu kararname girişiminin tutmayacağını biliyor olmalılardı. O halde başka niyetleri vardı.Zaten 3 gün önceki yazı da "MB Başkanı 'matruşka bebekleri' sürecinden mi geçiyor?" idi.Şöyle sürüyordu..."Matruşka bebekleri, en