Dün saat 12.58... Verheugen, "Raporun olumlu çıkması için Türkiyenin önünde artık engel kalmadı" diyor... Derin bir nefes alıyor, "nihayet" diyorum."Olumlu rapor" turnikedir.17 Aralıkta "görüşmelere başlama tarihi verilmesinin" biletini almaktır.Biliyorum ki, ABnin bir kez görüşmelere başladığı ülke, süre ne olursa olsun sonunda tam üyelik statüsünü alır.Mesleğin başlarında, - usta gazeteci ağabeye refakatçi stajyer olarak - ilk gittiğim iş, o zamanki adı "Ortak Pazar" olan AB ile Türkiye arasındaki Ankara Anlaşması töreniydi.İsmet İnönü başbakandı.O anlaşmayı imzalarken, Ankara Hukuk Fakültesi birinci sınıf öğrencisi / stajyer gazeteci ben, artık "Avrupalı oluyoruz" diye nasıl da heyecanlıydım!İsmet Paşa, imza aşaması öncesinde iyice sorgulamıştı:"Kapitülasyonlar geri mi gelecek?"- Hayır paşam..."- Farz - ı muhal, hadiseler beklediğimiz gibi inkişaf etmedi. Anlaşma hükümleri Türkiyenin aleyhine manzaralar istihsal etti. İstediğimiz zaman, feshedip bu teşkilattan ayrılabilir miyiz?"- İstediğimiz zaman ayrılabiliriz paşam."Ayrılabiliriz de... Tazminat hükmü, müeyyidesi yok mudur?"- Hayır paşam. Hiçbir müeyyide yok.Kafasının içinde kuyrukları birbirine değmeden kırk tilki dolaştıran
"Fransa Dışişleri Bakanlığında bir değerlendirme yapılmış.Türkler, AB eşiğine geldikten sonra, bir zina meselesi çıkarıp buna kitlenerek, AB eşiğinden dönmek akılsızlığını yapmazlar.Bu zina krizi ile dikkatleri tek noktaya çektiler. Zinayı tek engel gösterdiler. Sonra ansızın, peki, vazgeçtik diyecekler. Ceza yasasını, zinaya hapis cezası hükmü olmadan çıkarıp ilerleme raporunun pürüzsüz, rezervsiz çıkmasını isteyecekler."Bu değerlendirmenin lafta kalmadığı, bir raporda yer aldığı" da Brükselde konuşulmakta.Elbette, rapor elimde değil.Doğrulatmaya çalışsam, o da olmaz. Fransa Dışişleri mensupları, "Evet, Türkler zina meselesinde, çarşafa dolanarak, AB eşiğinden dönmek akılsızlığını yapmazlar diye rapor yazdık diyecek kadar akılsızlar mı?"Zaten...Önemli olan Brükseldeki AB kulislerinde, "Türkler, 6 Ekimde açacakları ve 17 Aralıkta içeri adım atacakları AB kapısından dönmek akılsızlığını yapmazlar" yargısının tedavülde oluşudur...İşin özü...Bu akılsızlık yapılmaz.Akıllı davranılacaktır. Brükselin "üst düzey kulisinden" sızan, - taze - fısıltı şöyle: Erdoğan, 1 Ekimden önce Meclisi toplantıya çağırtıp TCK tasarısını - zinaya hapis hükmü olmaksızın - yasalaştırmak süreci için düğmeye
Bunun taşıyıcı unsurlarından biri de "üzerinde mutabık kalınan en az 100 kitabın olması..."Elbette 100 rakamı, bir "Tanrı buyruğu" değil ama ne abartan, ne azaltan ve - genelde - kabul gören bir ölçüt.Neredeyse çeyrek yüzyıl önce, genel yayın yönetmeni olduğum gazetede, biz bu sayıyı abartmış ve "1000 Temel Eser" yayınlarını başlatmıştık. Kitap sayısını 1000 gibi yüksek sayıda tutmamızın bir amacı da, "listede yer alanlar / almayanlar" tartışmalarını önlemekti.Tartışmalar, "hizmetin nesilden nesile ulusal kültürün sürekliliği" amacını gölgelememeliydi.Bir süre sonra başka gazeteye geçmiştim. "Dizinin 100lü rakamlarda kaldığını" hatırlıyorum. Bu anı, 100 sayısının gerçekçiliğine örnek vermenin yanı sıra, "Temel Eserler"e sıcak bakışımın yeni olmadığını yansıtıyor.Bu bağlamda Milliyetin "100 Temel Eser" için katkısını da olumlu buluyorum. Ulusların "ortak belleği" diye bir kavram var... "Ulusal kültürün sürekliliğini" sağlıyor. Şimdilerde, Milli Eğitim Bakanlığının öğrencilere önerdiği "100 Temel Eser" bir tartışma rüzgarı estirmekte.Gerçekten listenin, "üzerinde herkesin tam mutabık kaldığı eserlerden oluştuğu" iddia edilemez.Sözgelişi...Bizden Ziya Gökalpin, Behçet Necatigilin...
Açayım...Türkiyeye ABden tarih verilmesi için daha birkaç hafta öncesine kadar bir sürü soru işareti varken, hepsi kenara itildi. Komisyon raporu, sadece "ZİNA"ya kilitlendi."Yeni TCK - ZİNAya ceza hükmü olmadan - çıkmazsa, tarih de yok" ifadesini tersten okuyun... "TBMM, ekimden önce toplanır ve - ZİNAya hapis cezası olmaksızın - yeni TCK yürürlüğe sokulursa tarih var" anlamı çıkıyor.Bu "tek"e indirgenmiş engel kalktığında, 6 Ekim Komisyon Raporu, başka neden kalmamış olacağından, olumlu görüş yansıtacaktır.O halde..."ZİNA" krizi, Türkiyenin, "ŞANSI"dır da..........Bu görüş, başta Almanya Başbakanı Schröder ve onun - çok yakını - Verheugen ve Avrupa Parlamentosu Sosyal Demokrat Grup Başkanı Martin Schultz olmak üzere, Türk parlamenter Ozan Ceyhun da dahil bir beyin takımının... İyi yönetilmek koşuluyla "ZİNA" krizi, Türkiyenin ve Erdoğanın "ŞANSI"dır. Buna karşılık kötü yönetilirse, - ağzımdan yel alsın - bir kez daha "ekonomik fay kırılmasını" bile tetikleyebilir. Erdoğanın, yeni TCK tasarısını - ZİNAya ceza hükmü yer almaksızın - aynen yasalaştırmak üzere TBMMyi derhal toplantıya çağırması, "krizden şans üretmek" olacaktır.Ancak bir şey daha...Geçen hafta sonunda Antalyada
Verheugenin Türkiyeye gelişi, bu rapor öncesinde olası tüm pürüzleri gidermek amacını taşıyordu."Kendi ayağımıza ateş etmemiz, kalemize kendi ayağımızla son dakika golü atmamız" olasılıkları, ortadan kaldırılmak istenmişti.Korkulan başa geldi. Hiç hesapta yokken bir ZİNA mayını patladı."2 - İlerleme raporu açıklandıktan sonra, o olumlu satırlar ışığında, Türkiyeye tarih verilmesi için üye ülkelerde kamuoyu oluşturma aşaması başlayacaktı."Televizyonlarda, gazetelerde, dergilerde bu doğrultuda demeçler, görüşler yayımlanacaktı.Açıkoturumlar, paneller düzenlenecekti.Economist dergisinde "Türkiyenin üyelik yolu açılmalıdır" mesajının kapak konusu yapılması... ABnin saygın isimlerinden oluşan AKİL ADAMLAR GRUBU imzalı açıklama, bu sürecin önceden belirlenmiş etkinlikleriydi. Sırada başka etkinlikler de vardı. Türkiyeye üyelik tarihinin verilmesi ya da verilmemesi kararının alınacağı 17 Aralıka kadar yoğun bir kampanya sürecekti. Avrupa halkları bu görüşe kazanılacaktı."3 - 17 Aralıkta Avrupa Birliğinin siyasi zirvesi masaya oturduğunda EVET sadece bir formalite olacaktı." Schröder, Chirac ve Blair zaten Türkiye ile görüşmelerin başlaması kararının sponsorları gibilerdi. 3 aşamalı bir
Demirelin söylemi şu soruma cevaptı: "Siyasette liderler, partiler, devletler bir dizi sözler veriyorlar.Ülkelerin ve ulusların yazgılarını tayin edecek makro büyüklüklerden tutunuz da falanca beyin aday listesinde birinci sırada yer almasına, seçimlerin kazanılması halinde bakan olacağına kadar uzanan mikro vaatlere kadar açılan bir sözler yelpazesi...Bu sözlerin arkasında durulmasının, tutulmamasının güvencesi nedir?"Demirel, yazının başında da yansıttığım gibi, güvenceyi, "söz veren kişinin, kişilik referansına" endeksliyor.Şöyle diyor:"Karşı taraf sözü kimin verdiğine bakar. Güvenilir biriyse, anlaşma olur. Sözünü tutmamamış olmanın müeyyidesi artık inanılır olmamaktır."Yani... İç ve dış siyasette sözüne güvenilen devlet, hükümet, lider, bakan, politikacı için "geçmişleri, bugünkü sözlerine ve yarınlarına referans..." 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, "Devlet adamının sözü EVETse, EVETtir... HAYIRsa, HAYIRdır. Sözünün, söz olmasının güvencesi budur" dedi. AKPnin "zina" bağlamında, CHPye verdiği ve sonra döndüğü sözün "somut" güncelliği dile getirilmeden ama bilmezlikten de gelinmeden geçti aramızda bu konuşma....Daha birkaç gün önce, Hasan Cemal ile konuşmuş, "Erdoğan, hızlı
Gündüzleri karargah, geceleri konukevi olarak kullanılan tek göz odada soğuktan iliklerimize kadar titreyerek, bölük pörçük uyuyabilmiştik.Güneş doğduktan az sonra yeraltındaki sığınaklardan, haki renkli peşmerge giysileriyle aralarında kızların da olduğu PKKlıların ellerinde kalaşnikovlar koşarak gelişlerini izliyorduk.Önümüzde uzanan futbol sahası büyüklüğündeki meydanda, 400 - 500 PKKlı saf tuttu.Arkadaşım Ramazan Öztürk, bu sahneleri görüntülüyordu. Osman Öcalanı, PKKnın Bekaa Vadisindeki kampında tanımıştım. Sabahın altısıydı. Meydanda PKKlılar, sabah içtiması için sıralanırken bir ziyaretçimiz oldu: Abdullah Öcalanın kardeşi Osman Öcalan...Elinde bir tabak dolusu meyveyle geldi. Portakalların, mandalinaların kabuklarını soyuyor, "Buyurun" diyerek ikram ediyordu. Şimdilerde fotoğraflarında göründüğü kadar şişman değildi ama dağlarda çatışmalara gidemeyecek kadar topluydu. Sürekli gülümsüyor, "ne ihtiyacımız varsa giderebileceğini" söylüyordu. Diğerlerinden, onun dağlara çıkıp çatışmaktan pek de hoşlanmadığını - sonradan - dinledik.Kamptaki güvenli ortamdan hoşlandığı belliydi. Bize poşular sundu. Bir tabak meyve Sonra...Göğüslerine kadar ak sakallı ve siyah harmaniler içinde
Türkiye buna seyirci kalamaz. Peki müdahale edebilir mi?Kritik kavşaktayız. Dışişleri Bakanı Gülün, ABD için "Böyle devam ederse işbirliği biter, bunu açıkça bildirdik" söylemi, - iki ülke arasında diyalog tonuna aykırı - dozajda değil, en düşük profilde olsaydı bile ne değişirdi? Telaferde olanlar Türkiye ile "ABD / Barzani - Talabani blokunu" karşı karşıya gelmeye zorluyor."2- Telafer, - göstermelik - gevşeme bir yana - kuşatma altında... Nüfus sayımı öncesi, Türkmenler kıyılarak, susuz, elektriksiz, can güvenliğinden yoksun bırakılarak ve göçe zorlanarak Kürtleştiriliyor." Plan, "daha sonra Kürt blokuna katmak" olabilir."3- Telafer, düşürülerek, Türkiyenin ikinci sınır kapısı açmak projesi ve Türkiyeden Araplara doğrudan uzanacak koridor" olasılığı da önlenmek isteniyor.Telafer, bu koridorun güvenlik supabıdır. Koridor boyunca, Barzaniye bağlı tek tük yerleşim yerleri küçük nüfusludur. Etkili değillerdir. Koridor coğrafyasının egemen nüfusu ve gücü Türkmenlerdir. Türkiyenin Kuzey Iraktaki varlığı da buralarda hissedilir düzeydedir. Bu nedenlerle Kürt coğrafyasına açılan Habur sınır kapısına alternatif ikinci sınır kapısı, Telaferin Türkmen kalması halinde güvenli bir geçiş