BİR şeyin söylentisi yani "şuuyu, vukuundan" beterdir.
Yani...
Bir şeyin söylentisi "gerçekleşmesinden" daha kötüdür.
Gazetelerin birinci sayfalarına tepeden konulan "CUMHURBAŞKANI MEKTUBU" başlığı böyle yorumlanmalı.
Çünkü...
Bu "Cumuhurbaşkanı'nın Başbakan'a yazdığı iddia edilen sıradan bir mektup" değildir.
MISIR'da yayınlanan Al - Ahram gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni ve Başyazarı Muhammed Salmavi'nin şu sözleri, altı çizilerek okunmalıdır:
"İktidar Allah'ın ve islamın partisi olacak idiyse... Muhalefet partileri ne olacak?Muhalefet, şeytanın partileri mi?"İşte laisizmin sağlam mantığını ortaya koyan bir boyut daha.
Önceki hafta DURUM programında Salmavi, bu sözü söyledikten birkaç saniye sonra, müthiş bir telefon seli oluştu.
Kanal D'nin telefonları kilitlendi.
Özellikle RP dışındaki sağ partilerden vatandaşlar, Salmavi'yi kutluyorlardı.
Birer inanan müslüman olarak, RP'ye değil, başka sağ partilere oy vermenin bir dini suç olmadığının kanıtını bulmuş sade vatandaşlardı onlar.
BUGÜN, Vehbi Koç'u kaybedişimizin birinci yıldönümü. Koç'un tasarrufseverliği, işadamlığı, sade yaşamı, dürüstlüğü gibi boyutları çok yazıldı, çizildi, konuşuldu. Az - çok bilinir.
Asıl bilinmeyen özelliği; kriz dönemlerinde onun "görünmeyen elinin" çözümlerin oluşmasına katkılarıdır.
Bütün kuşaklar üstündeki saygınlığından gelen, ağırlığını, gizlice yazdığı bir mektup, açtığı bir telefon ya da yüzyüze ama gözlerden uzak konuşmalarla Türkiye'nin önünü açardı.
Bunun son örneği; 1995 yazı sonlarında, Büyükdere'deki evine Anavatan Genel Başkanı Mesut Yılmaz'ı çağırmasıydı.
Onunla üçüncü kişilerin bakışlarından, kulaklarından uzakta ve gizlice gerçekleştirdiği başbaşa konuşmada şu telkinde bulunmuştu:
"Türkiye'nin yararları özelleştirme yasasının bir an önce uygulamaya konmasındadır. Gecikilen her gün Türkiye hazinesine daha pahalıya malolur. Anavatan bu kanunu artık engellemesin. Muhalefetinizi başka alanda yapın. Özelleştirme konusunda DYP ile anlaşın. Vatanseverliğin gereği budur."Yılmaz, bu telkini olgunlukla karşıladı.
Ve biliniyor ki; birden bire Anavatan'ın özelleştirme konusundaki tavrı değişivermişti.
CUMHURBAŞKANI Süleyman Demirel, bir süredir "Anayasada değişiklik yapılarak, kendisine gereğinde meclisi feshetmek ve ülkeyi seçime götürmek yetkisinin verilmesini" istiyor.
Böyle bir yetki 6 Kasım 1996'da Cumhurbaşkanı Faruk Leghari tarafından Pakistan'da kullanıldı.
Leghari, Pakistan parlamentosunu kapattı. Kadın Başbakan Benazir Butto'yu görevinden aldı. Ülkenin 3 ay içinde genel seçimlere götürüleceğini açıkladı.
Cumhurbaşkanı Leghari, bu yetkileri anayasının 8. değişikliği ile sağlanan yasal ve meşru kaynaktan almıştır.
Pakistan örneğinden, Türkiye'nin alacağı demokrasi dersleri neler olabilir di?
iSLAMABAD'da 3 katlı beyaz bir konak...
RP gündemdeki tartışmaların merkezinde. Peki RP'nin durumu nedir?
İnter - Strateji, Ocak sonunda bir kamuoyu araştırması yaptı.
RP'nin oyunu yüzde 22 olarak buldu.
Aralık ve Ocak sonuçları aynı; yüzde 22...RP'nin iktidara gelişinden bu yana, seyir defteri önce yükseliş, sonra düşme gösteriyor.
İktidarın başında sıçrama yapmıştı.
Yüzde 32...Sonraki ayların RP oranları şöyle:
Yüzde 32Yüzde 28Yüzde 25Yüzde 22Yüzde 22...Bu köşeyi izleyenler anımsayacaklar.
CUMHURBAŞKANI Süleyman Demirel sıkıntılı. Şöyle diyor:
"Müdahale ve darbe laflarıyla, Türkiye'de idarenin otoritesi zayıfladı. Rejim beklentileri yüzünden, devletin yönetilmesi sıkıntılı hale geldi.Siyasi otorite neredeyse dinlenmez oldu."Cumhurbaşkanı Demirel, bu sözleri, önceki gece Kanal D'de yayınlanan DURUM programı bağlamında nezaket gösterip, kutlamak için telefon açtığı sırada söylüyordu.
Doluydu...
"Bu program tam zamanında yayınlandı. Kıymetli hizmettir. Programında Türkiye'nin bir Cezayir ve bir İran olmadığı... Türkiye'nin her ikisinden de büyük farkları olduğu ortaya koyuldu.Bu lazımdı.Herkes mesajını almıştır."Demirel'e göre "ne Cezayir, ne de İran olan Türkiye'de şeriat istenemez.Şeriat isteyen, Atatürk Cumhuriyeti'nin koyduğu hukuk sistemine ve hukuk devletine karşı çıkıyor demektir.Bunu kimse getiremez.Türkiye Cumhuriyeti'nin Anayasası'nda laik, demokratik hukuk devleti değişmez ilkeler olarak yer almıştır."Dün Cumhurbaşkanı Demirel'in yanı sıra, bu program bağlamında başka tebrik mesajları da aldık... Eleştiriler de.
Hepsi sağolsunlar.
Onların ötesinde, bazı konuları belirtmekte yarar var.
PROGRAMDA İslam dünyasının aydın gazetecileri konuğumuz olacaklardı.
"SOFİ'nin dünyası" dünyanın ve Türkiye'nin en çok satan kitapları arasında...
İskandinav bir lise öğretmeni binlerce yıllık felsefe akımlarını tek bir kitapçığa sığdırmış. Çağımızın hastalığı stres ve depresyona karşıfelsefe ve özellikle stoizm, en etkin korunma ilacı gibi.
Vitaminler ve günümüzün modası alternatif tıbbın; çeşitli ot özlerinden daha etkili bir ilaç Sofi'nin Dünyası...Günümüzün Türkiye'sinde MEDİNE'DEN LOZAN'A adlı kitap da böyle bir işleve sahip.
Gazeteci - yazar Taha Akyol'un bu kitabı 1300 yılı aşkın İslam hukukunun, laik Türkiye penceresinden 217 sayfalık görüntüsü...
Bu kitap da tıpkı Sofi'nin Dünyası gibi bir ilaç.
Sapmalara, saptırmalara... Yutturmacalara... İslamın yobaz kalıplarında dondurulmasına... Laisizmin sanki alternatif bir dinmiş, ya da dinsizlikmiş gibi deformasyonuna karşı kafaları karışan toplum için bir ilaç.
BAZI yanlışları ve doğruları ortaya koyalım.
Önce yanlış olan:
Önceki gün Ankara'da Kara Harp Okulu öğrencileri, toplu halde Zafer Meydanı'na yürüyüp, Atatürk anıtına çelenk koymak istiyorlar.
Komutanları engellemeyi düşünüyor.
Ancak...
Bir kez de, Genelkurmay'a danışıyor. Oradan da olumsuz yanıt geliyor.
"Sükunet ve sabır tavsiye ediliyor."37 yıl önce ağabeylerinin DP iktidarına karşı yaptıkları gösteriyi, Harbiyeli'nin tekrarlama girişimi - şimdilik - durduruluyor.