İRAN'daki islami cumhuriyet ilk kez farklı bir başkan adayıyla karşı karşıya...
Ezetullah Sahabi, İran'da "laik devlet" gerçekleştirme iddiasıyla cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılmak isteyen farklı bir ses.
Telefonla konuştuk...
Kendisinin "laik" değil, "müslüman" olduğunu söyledi.
Ancak... Şunları ilave etti:
"Devlet dini yasalarla yani şeriat hukuku ile yönetilemez.Hem modern devletin gereği... Hem devlet görevlerinin ve sosyal ilişkilerin son derece karmaşık hale gelmesi nedeniyle şeriat hukuku yetersiz kalıyor.İran'a modern pozitif hukuku taşımalıyız." PEKİ bu fikirlerini halka yayma olanağı var mı?
Sahabi'nin cevabı:
YASİN Hatipoğlu, Refah Partili Meclis Başkan Vekili'dir.
Bakınız...
Onun imzasını taşıdığı iddia edilen şu mısralara:
".............MÜLAYİM OLMAK GÜZELLAKİN, HANİ NEREDE?HER GRUBUN BİR TANEÇEVİK BİR PAŞASI VAR.MANADAN, RUHTAN YOKSUNŞEKİLCİLER ARIYORTOPLUMU DIŞLAYACAK TEKİLCİLER ARIYOR.SOYU ŞÜPHELİ OLANMECLİS'İ TAHKİR İLE ÖZGÜR RUHLU VE SOYLUTEMSİLCİLER ARIYOR.ZIRHA BÜRÜNMÜŞ ÖDLEKLERORTALIĞI GÜLŞEN GÖRÜR.............MÜSLÜMANI PKK'DAN TEHLİKELİ ADDEDER DEACI GÖRMEMİŞ AHMAKLARPKK'YI EHVEN GÖRÜR."Bu mısralar, böyle bir ortamı kaşımak değil de nedir?
Özellikle...
Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir'i hedef alan satırlar...
"Zırha bürünmüş ödlekler" gibi imalar...
MUHALEFET partileri, dirsek temasına geçtiler.
MGK kararları için Meclis'te genel görüşme açılması bağlamında birlikte karar verecekler.
Genel eğilim, bunu engellemek.
Önce... Genel görüşmenin reddi için oy kullanacaklar.
DYP'den bir grup milletvekilinin de muhalefete katılması bekleniyor.
SOL üst köşesinde Tansu Çiller yazan bir zarf.
İçinden "hafıza kartı" diye adlandırılan, eni 9, yüksekliği 15 santimetre bir not kartonu çıkıyor.
Sağ üst köşesinde Bilkent'ten yazılı... Altı çizilmiş.
Belli ki; Tansu Çiller'in Bilkent'teki konutundan gönderilmiş ya da oradan alınan bir bilgi not olarak yazılmış.
Kartın üzerinde büyük harfle aynen şu kelimeler yazılı:
"20 MİLLETVEKİLİ BU AKŞAM BİR ARAYA GELİYORLARMIŞ. (YALIM EREZ, İLHAN AKÜZÜM VB.) MUŞ MV. ERKAN KEMALOĞLU'NU DA ÇAĞIRMIŞLAR. (ERKAN BEY, ÖZER BEY'E İLETMİŞ. O KATILMAYACAK.)AKÜZÜM'Ü TANIYAN BİRİSİ DEVREYE GİRSİN."Yani...
DİKKAT ediniz... Her şey hukukun şekil çerçevesi içinde oluyor.
Şu satırlar yazılırken, Milli Güvenlik Kurulu kararları, Genelkurmay Başkanı ve komutanlar tarafından imzalanmıştı.
Başbakan, Başbakan Yardımcısı, İçişleri ve Dışişleri Bakanları'na gönderilmişti.
Onlardan sonra, imzalaması için Cumhurbaşkanı'na sunulacaktı.
Sorun şuydu:
"Eğer Başbakan imzalamazsa ne olur?"Milli Güvenlik Kurulu'nun yasası, bu konuyu düzenlemiş.
Üyelerden biri, kararlara katılmayabilir... Hatta itiraz şerhi de koyabilir.
MİLLİ Güvenlik Kurulu'nda esmiş olan fırtınanın şiddetini göstermek bakımından birkaç sahne yansıtayım.
Önce bir dosya...
Genelkurmay İstihbarat Dairesi tarafından MGK görüşmelerine sunulmak üzere hazırlanan dosyada Kur'an kursları andına yer verilmektedir.
Ant şöyle:
"Ben Muhammed Müslüman ümmetindenim. Türkiye dinsiz, laik bir memleket haline gelmiştir. Hayatımı Mustafa Kemal dinsizliğiyle savaşa adayacağıma, Türkiye'yi bir din ve şeriat devleti haline getirmek için mücadele edeceğime, Kemal Paşa zamanında çıkarılan dinsiz kanunların tatbikini önleyeceğime, kısa zamanda ümmet esasına dayanan şeriat devletinin kurulması için çalışacağıma, dinim, Allahım ve bütün mukaddesatım üzerine yemin ve kasem ederim."Genelkurmay İstihbarat Birimi'nin hazırladığı raporun bu bölümünde Kuran kursları andı bağlamında yazılan satırlar şöyle:
"Kuran kursları, Tevhid - i Tedrisat Kanunu'na ve Türk milli eğitimin temel kanunlarına aykırı bir şekilde ve yaygın olarak yetkisiz ve niteliksiz kimseler tarafından yürütülmektedir.Sözkonusu kurslarda, en körpe beyinlere Kuran öğretilmesi bahanesiyle, laiklik ve Atatürk düşmanlığı aşılanmaktadır.Bu kursların hemen hepsinde, - Kuran kursları andı - içilmektedir."R
Tarihi MGK toplantısının, komutanlar arasındaki değerlendirmesi şöyle:
"Kurbağayı içinde soğuk su olan tencereye atarsınız... Az sonra başına geleceklerden habersiz, yüzmeyi sürdürür. Tencerenin altındaki ateşi yakarsınız... Suyun yavaş yavaş kaynadığını farketmez. Çünkü yükselen ısıya alışır. Su iyice kaynadığında, artık çok geçtir. Reflekslerini yitirmiştir.Oysa kurbağayı, doğrudan kaynar suya atsaydınız... Derhal tencereden dışarı fırlardı.RP, laisizm dışı uygulamaları, kurbağanın içinde bulunduğu suyun yavaş yavaş ısıtılması gibi bir taktikle toplumsal yaşama ve devlet hayatına sokuyordu.Su kaynadığında artık çok geç olacaktı. Toplum alışacaktı. Refleksler körlenmiş olacaktı."Bu sözler, laisizm adına tepki koyan sivil kesimin silahsız güçlerinin ve silahlı kuvvetlerin aymazlığa düşmediğinin simgesel anlatımıdır.
Ve başka sürpriz görüntüye işaret edeyim.
Galiba... Asıl, son MGK toplantısında, sıcak suya kurbağa atıldı.
Birilerinin hayli haşlandığını söyleyebilirim.
Tekke mensuplarına - tekkelerin kapatılması - açıklamasına imza koydurtmak az şey mi?
BU toplantıda neler söylendiğini...
BAZI işyerlerinde yapılan toplu sözleşmelere veya beyaz yakalı yöneticilerin özel sözleşmelerine şöyle bir hüküm konuyor:
"Eğer, kuruluşun sahibi sözleşmenin yapıldığı tarihte geçerli olan şirket veya gazete anayasasının dışına sapan bir politika çizgisine yönelirse, çalışanın, işyerinden ayrılmak ve tazminat istemek hakkı doğar."Söyleyin Allah aşkına... Devlet, bir şirketten ya da gazeteden daha az önemli ve daha az ciddi midir?
Ki... İktidarlar, o anayasanın dışına çıkabilmekte, hatta, o anayasayla tanınmış düzeni "küfür" ya da "batıl" olarak ilan edebilmekteler.
ANAYASALAR da, aslında sözleşmelerdir.
Toplumla, devlet arasında bir sosyal mukaveledir.Referandumda oylanmış ve milletin büyük çoğunluğu tarafından onaylanmıştır.Artık devleti yönetenlerin ve devlet kurumlarının görevi, milletle devlet arasındaki bu temel mukaveleyi hiç ödün vermeden uygulamaktır.
Sapmalar olması halinde, derhal, Anayasa Mahkemesi'nin Yüce Divan olarak devreye girmesi ve bu Anayasa cürmünü işleyenleri yargılayarak, cezalandırması gerekir.
Hukuk devletinin gereği budur.