BİRAZ hukuk konuşalım...
Örneğin Anayasa ve türban...Oradan...
Sincan.Anayasa Mahkemesi, 1989 yılında bire karşı 10 oyla, yüksek öğrenim kurumlarında türban katılmasını serbest bırakan 2547 sayılı yasanın ilgili maddesini iptal etmiştir.
1991'de 2547 sayılı yasaya, bir madde yeniden eklendi.
Bu kez, sadece yüksek öğretim kurumları ve üniversiteler değil, "herkes" için türban dahil, giyim serbestisi geliyordu.
Maddede "herkes istediği gibi giyinir" denilmekteydi.
Anayasa Mahkemesi, gene bire karşı 10 oyla bu maddeyi de reddetti.
SİYASETTE, gösteriye her girişinde müşteri toplayan oyunlar vardır.
Örneğin... "Taksim'e cami..." Daha önce açılan perdeleri anımsatayım.
Yıl 1980... Başbakan Süleyman Demirel yönetiminde AP Azınlık Hükümeti iktidardadır. Bakanlar Kurulu'nun tamamanın imzasıyla - "Taksim'e Cami" yapılması için - kararname çıkarılır. Çünkü Türkiye seçime gitmektedir. 12 Eylül oldu. O başka...
Yani...
ANCONA Cezaevi'ndeki çıplak odada Mehmet Ali Ağca'nın ağzından çıkarak yankılanan kelimeler bir - ajan romanından satırlar - gibiydi. Abdullah Çatlı'yı anlatıyordu:
"Çatlı yabancı gizli servisler tarafından Costo Rica'da anti - terör eğitimi görmüştü. Kısa ve yoğun bir eğitim.Görevi, Ortadoğu ve Türkiye'de komünist terör gruplarına karşı savaşmaktı.Kendisi doğru, dürüst bir insandı. Çok iyi karate, İngilizce biliyordu. Sahte pasaport düzenlemekte uzmandı.Olağanüstü bir şekilde otomobil kullanıyordu.Askeri eğitim gördüğü belliydi. Bana Costa Rica'da eğitim gördüğünü itiraf etti. Uluslararası bir çerçeve içinde.- Türkiye'de ihtilale demokrasinin geçerli olmadığını, askıya alınması için faaliyet gösterdiğini - anladım. Türkiye'yi ihtilale sürükleyen birisiydi. Kendisi de (yaptığına... G.C.) kalbinden inanıyordu.Karşısında komünistler vardı. Onlar Çatlı'dan bin kez fena yaptılar".AĞCA davasındaki Savcı Marini bir süredir İstanbul'da konuğumuz. Onun ve Ağca'yı tanıyan herkesin söylediği gibi; Ağca "abartabilen, saptıran, zaman zaman yalan söyleyen "ifadeler verebiliyor.
Ancak...
İpekçi'nin mezarı başında anıldığı tören sırasında Sibel İpekçi:"Çatlı'nın Costa Rica'da eğitim gördüğünü ben
MEHMET Ali Ağca, masada tam karşımda oturuyordu. Saçları iyice kırlaşmıştı. Saçları gene kısa ve öne taralıydı. Yüz hatları aynıydı. Göz göze geldik.
Sorulara başlayacaktım. Ama bakışlarım ellerine çivilendi. Sağ ve sol ellerinin parmaklarını birbirinin içine geçirmişti. Kenetlenmiş ellerini masanın üzerine koymuştu.
Bu eller, Sevgili Abdi İpekçi'yi öldüren ellerdi.
Ürperdim.
20 yıla yakın süredir içimde biriken tepkinin lav dalgaları gibi beynime yükselmekte olduğunu hissettim. Şöyle başladım konuşmamıza:
"Mehmet Ali Ağca... Çok değerli bir meslektaşımızı öldürdünüz. Bana ve benim gibi tüm meslektaşlarıma büyük üzüntü verdiniz. Hala bu acıyı yaşıyoruz. Şu görüşme dahi içime kolay kolay sinmiyor. Ancak... Buna rağmen gazetecilik ve insani nedenlerle ve de bugüne kadar işlenmiş gaddarca cinayetlerin aydınlanmasına belki de katkınız olur düşüncesiyle karşı karşıyayız. Günahınızın belki kefaretini ödeyebilmeniz için samimi cevaplar veriniz."Bu sözlerim sürerken Ağca, zaman zaman ayağa kalkmaya çalışıyor, "Ben masumum. Hayır" diye direnmeye çalışıyordu.
TV haberlerinde izledim.
Gözaltındaki özel timcilerden Ayhan Çarkın, ifade verdiği savcılıktan çıkışta - Söyleyeceğiniz bir şey var mı? - diye soran gazetecilere, şöyle diyordu:
"Bizi İtalya'dan getirttiğiniz savcı Scarpinato'ya yargılatın. Mahkum ettirin. Ama... Yok... Bizi Türk savcıları, Türk hakimleri yargılayacak. Onların adaletine inanıyoruz."Bu genç adamın duygusal tepkilerini anlıyorum.
Kendi anlayışına göre devlet için çarpıştığı kanısındaydı.
ANCONA, İtalya'nın Adriyatik kıyısındaki küçük, tarihi ve sevimli bir kent.
Ancona tepelerinde, İtalya'nın en iyi korunan hapishanesinde, Mehmet Ali Ağca ile iki saat konuştuk.
Abdi İpekçi'nin öldürülmesinden, Papa'nın vurulmasına ve Susurluk'a uzanan çok ilginç bir konuşmaydı.
Ağca ilk kez, Çatlı'nın ismi etrafındaki sırları açıkladı.
"İpekçi'nin neden öldürüldüğünü... Emrin hangi başkentten geldiğini... Hangi yabancı istihbarat örgütleriyle ilişki halinde olduklarını" dinledim.
AVRUPA Birliği Başkenti denebilecek Brüksel'de bir hazin konuşma...
"- ABD'nin zencileri gibi, Türkler'e de siz, Avrupa zencileri muamelesi yapıyorsunuz.Bu yanlıştır.Türkler, Avrupa'nın ikinci sınıf insanları değildir.""- Haklısınız. Türkler'e Avrupa'nın zencileri muamelesi yapmamız yanlıştır. Türkler artık, ABD'nin İtalyan'ları gibi, Avrupa'nın İtalyanları haline geldiler."Yani...
Kara mizahla şöyle demek isteniliyor:
"ABD'deki İtalyanlar nasıl mafya iseler... Avrupa'daki Türkler de mafya... Başta uyuşturucu olmak üzere, Avrupa'nın her türlü yeraltı işi Türkler'de..."Bu kara mizah konuşmasını Avrupa'daki bir diplomatımızdan dinledim.
Muhatap olduğu bu sözleri yansıtırken, kahır yüklüydü.
ANAYASA Mahkemesi, bugün bir "şeriat" hükmü için karar vermek durumundadır.
Karar "İslam Ülkeleri Arası Yatırım ve İhracat Kredi Sigortası Kurumu Kuruluş Anlaşmasının onaylanması için 4163 sayılı yasa bağlamındadır."Çünkü...
Anlaşmanın giriş bölümünün, ikinci paragrafı "anlaşmanın - İslami ilkeler ve idealler temeline dayalı - olduğunu..." Dördüncü paragrafı, "bu kurumun şeri hükümlere uygun olarak kurulacağını..." Beşinci paragrafı "şeri hükümlere uygun bir ihracat kredisi sigortasının kurulacağını" öngörüyor.
Anlaşmanın 5. maddesinin 2. fıkrasında "sigorta reasüransının da şeri hükümlere uygun olacağı" hükmü var.
Şimdi...
Akla gelenleri sezinler gibiyim.
"RP iktidar oldu... Şeriat geldi" diye düşünülüyor.