New Yok’ta soruyorlar, “Türkiye, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne ekim ayının ortasında geçici üye seçildi. İki buçuk ay geçti. Türkiye’yi kimin temsil edeceği belli değil. Bu görev ve sorumluluğu yerine getirmek için kadro oluşturulmadı. Türkiye’nin ne tür bir politika uygulayacağı belirlenmedi. Ne oluyor? Türkiye seçilmek istediğine ve seçildiğine pişman mı oldu?”
- Birleşmiş Milletler (UN) Güvenlik Konseyi’ne (GK) “2 yıl için geçici üye” olabilmek amacıyla uğraştık, didindik. Görev süremiz 1 Ocak’ta başlıyor. Şimdiden bıkmış durumdayız. Hükümetimiz, Dışişleri Bakanlığımız GK’yı unutmuş görünüyor.
- Aynı yaklaşım Avrupa Birliği (AB) konusunda olmadı mı? AB’ye aday ülke olabilmek için uğraştık, didindik... Aday ülke olduk. Tam üyelik hazırlıklarına başladık. Derken bıktık. Hükümetimiz, Dışişleri Bakanlığımız AB’yi unutmuş durumda.
Birleşmiş Milletler’in (BM) Güvenlik Konseyi (GK) önemli ve güçlü bir siyasi otorite. BM’nin 192 üyesi yılda bir defa genel kurul toplantısında bir araya geliyor. Fakat GK sürekli toplantı halinde
GK’nın 15 üyesinin 5’i (ABD, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin) devamlı üye. Kalan 10 üyesi 2’şer yıl süre ile genel kurul tarafından
(Bankalar ve bankerlerin batırdıkları paralar nereye giriyor?)
Amerika’da günün olayı, Bernard L. Madoff isimli “saygın (!)” bankerin, müşterilerinin 50 milyar dolarını batırması.
Madoff’un batışı bizim rahmetli Kastelli’nin batışına benziyor. Madoff yüzde 10 gibi (ABD için) çok yüksek faiz (yıllık getiri) ödediği için, bankalardan, fonlardan para toplamış. Anlaşıldığı kadarıyla, bu faizi (getiriyi), topladığı yeni paralarla ödemiş. Kriz döneminde insanlar paralarını geri çekmeye başlayınca ve de yeni para girişi durunca “saadet zinciri” kopmuş.
Para batıranların listesi ilginç. Üniversitelerin, vakıfların, Amerikalı varlıklı ailelerin, Avrupa’nın, Asya’nın önde gelen bankaları...
Para batıranlar belli... İyi de, Madoff’un batırdığı 50 milyar dolar nerede? Bu parayla bir bina yapıldı da sonra çökmedi. Bu paranın içinde saklandığı kasa denize düşmedi. Bu parayla yapılan fabrika yanmadı. O halde bu para birilerinin cebine girdi. Acaba kimlerin cebine girdi?
Paralar birilerinin cebinde
Osmanlı döneminde 'Erkan-ı Devlet'in 'Araba Sevdası' varmış. Bu araba sevdası (Büyükannemin anlatımıyla) “Halkın ayranı yok içmeye, erkan-ı devlet araba ile gider... (büyükannemden duyduğum kelimeyi değiştiriyorum) gezmeye” denilerek eleştirilirmiş.
Günümüzde 'Araba Sevdası'nın yerini 'Lüks Oto Sevdası' aldı. Ankara’daki Büyük Devlet Büyükleri, devlet kesesinden devamlı lüks otomobil aldırıyorlar.
Büyükannemin anlatımıyla “Halk geçim derdinde. Ankara lüks otomobil peşinde.”
Ankara’daki Büyük Devlet Büyükleri araba sevdasına düşünce, Türkiye’nin her yanına yayılmış diğer kamu görevlileri de onların peşinden gidiyor.
Eskiden kamu görevlilerine araç alımını, Devlet Malzeme Ofisi yapardı. Genelde Türkiye’de üretilen araçlar tercih edilirdi. Kamu görevlileri için alınacak otomobillerin özellikleri ve bedelleri Bütçe Kanunu’na eklenen listelerde gösterilirdi.
Şimdilerde 'Kişilere Özel' bir lüks otomobil satın alma modası başladı.
Kamu görevlilerine sadece bütçe ödeneğiyle lüks otomobil alınmakla kalınmıyor. Dolaylı olarak değişik kamu kuruluşlarının özel fonlarıyla da otomobil alınıyor. Kiralama sistemiyle lüks otomobiller kullanılıyor. Kiralama sisteminin bir özelliği, Büyük
Bizim kamuoyumuz için önemli olan, doların kaç YTL’den alınıp satıldığı. Birikimini dolara bağlayan var, dolar borcu olan var, ekonomiyi dolar fiyatına bakarak değerlendiren var. Her şeyin ötesinde, doların YTL fiyatının inip çıkmaması bizde “istikrar” olarak kabul ediliyor.
Halkımız euro’ya alışamadı. Euro’yu sevemedi ama, euro öncelikle ihracatçılarımız için önem taşıyor. Çünkü bizim ihracatımızın büyük bölümü euro kullanan ülkelere yapılıyor.
Halkımız genelde dolarda ise dolarda kalıyor. Euro’da ise euro’da kalıyor. Fakat euro ile dolararasındaki eşitliğin değişimi, bu iki para biriminden birinde olanların kaybetmesine, öbürünün kazanmasına yol açıyor.
Bir süre önce 1.25 dolar ile 1 euro satın alınabilirken son günlerde 1.44 dolar ile 1 euro satın alınabilir hale geldi. Dolar dünya piyasalarında inişe geçti.
Bundan önce 1 doları olanın gene 1 doları var ama, o 1 dolar euro’ya göre inişe geçmiş durumda. Doları olanlar “Ah, doları satarak euro alsaydık” diyerek dövünecekler. Haklılar ama, dünya piyasalarında dolar-euro ilişkisinin ne olacağını tahmin edecek kimse hemen hemen yok gibi. O nedenle dertlenmeye değmez.
Bankacılar ‘sürünmek’ten korkuyor
Batan bankalar tasfiye
Amerika’da Merkez Bankası (FED) gecelik borçlanma faizini 0.25’e indirdi. (Bizim Merkez Bankamızın gecelik borç alma faizi 16.25, borç verme faizi 18.75 oranında.)
Amerika’da Hazine 3 aylık bonoları yüzde 0.00 veya yüzde 0.02 faizle, 6 aylık bonoları yüzde 0.21 faizle satıyor. (Bizde dün 23 Haziran 2010 tarihli bononun faizi yüzde 18.16 idi.)
Amerika’da Merkez Bankası’nın gecelik borçlanma faizini yüzde 0.25’e çekmesi ülke içinde “sürpriz” etkisi yapmadı.
Anadolu’da bir deyim vardır... Aynı alet çok kullanılırsa “Yalama oldu... İşe yaramıyor” denilir. İşte o biçim. Amerika’da FED’in faiz indirimleri de “yalama oldu”. Beklenen etkiyi göstermiyor.
Şimdiki yüzde 0.25 bir ölçüde mevcut durumu tescil etti. Mevcut durumda Hazine faizi zaten bu oranın da altında.
Ekonomi canlanamıyor
Merkez Bankası 2009 için B planını açıkladı. B planıyla, “Banka sisteminde belirsizlik ve güvensizlik oluşması, fon çekilişlerinin hızlanması halinde, banka sisteminin ihtiyaç duyacağı likiditenin sağlanacağı” açıklanıyor.
Bizde ekonomi iki para birimiyle çalışıyor: (1) Türk parası,(2) Döviz. Banka sisteminde likidite sorunu gündeme geldiğinde, konjontürdeki değişime göre bazı dönemlerde Türk parası likiditesi, bazı dönemlerde döviz likiditesi ihtiyacı ortaya çıkıyor.
Merkez Bankası Türk parası likidite yaratma imkanına sahip. Para basar. Bankalara para akıtır. Ama döviz likiditesi konusunda bankalara destek vermek çok zor. Hatta imkansız. Tek kaynak döviz rezervinin kullanılması.
Merkez Bankası tarafından açıklanan B planında döviz likiditesi konusunda ümit yok. Hatta uyarı var. Bu konuda çaresizlikden söz ediliyor. Ama Türk parası likidite konusunda “Hiç üzülmeyiniz... Gerekir ise para basar, piyasayı YTL’ye boğarız” deniliyor.
YTL bulmak kolay...
B planında (1) Enflasyonu sınırlı tutma çabalarının süreceği, (2) Faizin yükselmemesine, tersine aşağıya çekilmesine çalışılacağı konusunda da mesajlar yer alıyor.
Ekim-kasım-aralık aylarını kapsayan 3 aylık dönemde eğer ülkedeki tüm üretimde yüzde 10 dolayında bir gerileme olmuşsa, 2008 yılında yüzde 1 dolayında bir küçülmeyle karşı karşıya kalırız.
Eğer bu son üç aylık dönemde ülkedeki tüm üretim, geçen yılın aynı dönemindeki çizgide kalmışsa, yüzde 1 dolayında bir büyüme gerçekleşir.
Bu yılın son üç aylık üretimi geçen yılın son üç aylık üretimine göre yüzde 3-5 oranında gerilemişse, sıfır büyümeye razı olacağız demektir.
Dikkat buyurunuz, 2008 yılının büyüme oranını, son üç aylık dönemde üretimin durumu belirleyecek.
Milli gelir, belli dönemde ülkede üretilen mal ve hizmetlerin parasal (katma) değerini gösteriyor. Üretim artınca milli gelir de artıyor.
Milli gelirin artıp artmadığı, bir önceki yılın aynı dönemindeki rakamlar ile son rakamlar oranlanarak belirleniyor.
Milli geliri TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) üçer aylık dönemler itibariyle hesaplayarak açıklıyor.
Ayşe Hanım Teyzem, “Parası olanlar hastaneye gitmek için her ay bir ücret ödeyecekmiş. Parası olmayan ise bedavadan muayene olacakmış? Komşular sorup duruyor. Şu işim aslını bir öğrensene” diyerek beni görevlendirdi.
Ben de bu işi en iyi bilen “Sosyal Güvenlik Uzmanı” Ali Tezel’i aradım. Ondan öğrendiklerimi daha sonra Ayşe Hanım Teyzem’e aktardım.
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası adında bir kanun çıkarıldı. Bu kanuna göre, Sosyal Sigortalar Kurumu, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı’na üye olanlar veya bu kurumlardan emekli maaşı alanlar özel, kamu ve üniversite hastanelerinden istediklerine başvurarak belli sınırlar içinde sağlık hizmetlerinden yararlanabilecek.
Daha önce de bu kesimdekilerin sorunu yoktu. Sorunu olanlar, Sosyal Sigortalar Kurumu, Bağ-Kur, Emekli Sandığı gibi devletin 3 sosyal güvenlik kuruluşunun şemsiyesi altına giremeyenler.
Fakire bedava sağlık hizmeti
Yeni kanun işte onlar için yeni hizmetler getiriyor. Bu üç sosyal güvenlik kurumundan yararlanamayanlar, ama “devletin sağlık hizmetlerinden” yararlanmak isteyenler evlerinin bulunduğu ilçenin kaymakamlığına bir dilekçe verecekler.