İnsanlar ölüyor, huzursuzluk yaratılıyor

21 Kasım 2003

<#comment>
<#comment>
Geçen cumartesi günü gerçekleştirilen terör eylemlerinde olduğu gibi dünkü terör eylemlerinde de ölenlerin ve yaralananların çoğu sokaktan geçen insanlardı... Terör eyleminin hedef aldığı binalarda çalışan ve bulunan insanlardı.
"Hiçbir şeyden haberi olmayan insanlar" ölüyor, yaralanıyor... Terör eyleminin hedef aldığı binaların çevresindeki işyerleri çöküyor. Binlerce insanın ekmek kapısı kapanıyor. Bütün bunlar İstanbul'da yaşayanların tümünün huzurunu kaçırıyor...

Ramazan ayındayız. Ramazan ayı insanları birbirine yaklaştıran, barışı, dostluğu, huzuru hedef alan bir aydır... Böyle bir ayda Müslümanların, dini inançları güçlü insanların terör eylemlerinin içinde olmasını akıl alamıyor.
Türkiye gibi, Ortadoğu'da barıştan yana, Müslüman kardeşlerinin iyiliğini düşünen bir ülkede huzuru bozmaya, insanları öldürmeye, ekmek kapılarının kapanmasına yönelik terörün başlatılmasının ve sürdürülmesinin kime ne yararı olacağını anlamak çok zor.

Yazının Devamı

Bankalarımız bu yıl kâr ediyor

20 Kasım 2003

<#comment>
<#comment>
Bankalarımız bu yıl kar ediyor. İlginç olan bizim bankalarımız kar ederken Avrupa ülkelerindeki bankaların bizim bankalarımız ölçüsünde kar edememeleri.
Uluslararası karşılaştırmalarda bankaların karları, kar rakamına bakarak değil, kar rakamının aktif büyüklüğe oranına bakılarak hesaplanıyor.
UniCredito Italiano tarafından yayımlanan "New Europe Banking Report 2003" isimli raporda, Avrupa Birliği üyesi ülkelerde banka karlarının aktif toplamın yüzde 0.5'i dolayında olduğu, buna karşılık Avrupa Birliği adaylığı bekleyen (Türkiye gibi) ülkelerde bu oranın yüzde 1.1 dolayına yükseldiği belirtiliyor.
Raporda Avrupa Birliği üyesi ülkelerde banka karlılığı düşük iken üyelik bekleyen ülkelerdeki karlılığın yüksekliği, "risk" faktörüne bağlanıyor.
Avrupa Birliği üyesi ülkelerde banka karlılığı düşük ama, bu bankaların riski az. Karlılıkta istikrar var... Avrupa Birliği üyeliği bekleyen ülkelerde ekonomiler zayıf olduğu için bankalar risk ile karşı karşıya. Kredi ve hizmet maliyetine risk primi bindiriliyor. Çünkü bazı yıllar bankalar beklenmedik risklerle karşılaşıyor, birikmiş karları yok oluyor...

Yazının Devamı

Bizi 'yüksek faiz' batırdı ve batırmaya devam ediyor

19 Kasım 2003

<#comment>
<#comment> Konuyu açıklığa kavuşturmakta yarar var: (1) Bizi devam eden bütçe açıkları batırmadı. Bütçe birkaç defa açık verdi. Bu açıkları kapatmak için makul ölçülerde borçlanıldı. Fakat bu borçlara o kadar yüksek faiz ödendi ki, borçlar ödenemez boyuta geldi. (2) Sorun, hükümetlerin gelirin üzerinde harcama yapmaları ile ortaya çıkan ilk bütçe açığı başlattı. Fakat daha sonra bizi bu bütçe açığını kapatmak için alınan borca ödenen yüksek faizler batırdı, batırıyor. (3) İlk bütçe açığının sorumlusu o dönemin hükümetleri idi. Daha sonraki hükümetler hesapsız kitapsız harcama yapmadı. Yapamadı. Bırakınız gelirden çoğunu harcamayı, gelirin bir kısmını eski borcun faizi için ayırdıklarından harcama yapma imkanı bulamadı. (4) İlk bütçe açığından sonra, faiz yükünden ayakta kalamaz duruma düşmemizde yüksek faiz politikasında ısrar eden Merkez Bankası ile Hazine'nin sorumluluğu vardır. (5) İlk bütçe açığını verenlerden sonra iktidara gelen politikacıların suçu, yüksek faizde ısrar eden bürokrasiye teslim olmalarıdır.
Tartışmayı Ege Cansen başlattı, ben rakam vererek sürdüreceğim.
Bizim 1985 yılında iç borç stokumuz 12.1 milyar dolardı. 1994 yılında 20.4 milyar dolardı.

Yazının Devamı

Yüksek faiz ücreti küçültüyor kazancı yok ediyor

18 Kasım 2003

<#comment>
<#comment> İç borçlar için ödenen yüksek reel faiz, halkın ücret gelirinden, müteşebbisin karından / kazancından yapılan kesinti ile ödeniyor.
İç borç için ödenen yüksek reel faiz, faiz geliri olmayanların fakirleşmesine, işyerlerinin çökmesine neden oluyor. Faizin yükünü halk "fakirlik olarak" paylaşıyor. Neden bu böyledir? Anlatayım...
Gelirin kaynağı üretimdir. Üretim katma değer yaratmak demektir. Katma değer (bir an için KDV'yi unutunuz, katma değerin ne olduğunu anlatıyorum) üretimin her aşamasında mal ve hizmetin değerine yapılan eklemedir. Katma değer ürünün çıktı değeri ile girdi değeri arasındaki farktır. Bu fark 4 üretim faktörünün katkısı ile oluşur. (1) Doğa, üretime katkıda bulunur. Üretime katkısının payını "kira / rant" olarak alır. (2) Sermaye, üretime katkıda bulunur. Katkısının payını "faiz" olarak alır. (3) Emek, üretime katkıda bulunur. Katkısının payını "ücret" olarak alır. (4) Müteşebbis, üretime katkıda bulunur. Katkısının payını "kar/kazanç" olarak alır.
Yaratılan katma değer 4 üretim faktörü arasında paylaştırılır. Üretim faktörlerinin biri hakkından fazla alır ise diğerlerinin payı azalır. Bu durum kişiler için de ülkenin bütünü için

Yazının Devamı

Para parayı çekince yüksek reel faiz servet dağılımını çarpıttı...

17 Kasım 2003

<#comment>
<#comment>


Hazine borçlanmak için yüksek reel faiz ödüyor. Bankalar Hazine'nin ödediği faiz ile yarışmak için onun da üzerinde faiz ödüyor.
Hazine'nin borç stoku giderek büyüdüğü için Hazine giderek daha fazla faiz ödüyor. Bir yandan Hazine'den, öte yandan bankalardan piyasaya faiz akıyor.
Piyasaya akan faiz, halkımızın hepsinin cebinden çıkıyor ama, hepsinin cebine girmiyor. Hepsinin cebinden çıkıyor, parası olanların (parasını faize yatıranların) cebine giriyor. Halk anlatımıyla "para parayı çekiyor". O zaman ne oluyor? Parası olan daha zengin, parası olmayan daha fakir oluyor.

Yazının Devamı

Isınmada en ucuz yakıt doğalgaz

16 Kasım 2003

<#comment>
<#comment>
Kış geldi. Evleri ısıtacağız... Evleri ısıtacağız da, acaba nasıl ısıtacağız? Milliyet'te Melih Aşık, bu yıl evlerin Çin'den ithal edilen linyit ile ısınacağını yazdı. Bizde linyik yok mu da Çin'den ithal ediyoruz? Neden halkımızın çoğu linyit yakarak ısınıyor?
Aslında linyit evlerde ısınmak için yakılacak bir kömür değil. Bu kömür sanayi yakıtı. İngilizce bu kömüre "steam coal" (buhar kömürü) diyorlar. Başka ülkelerde linyiti genelde sanayi kullanıyor. Linyitten buhar elde ediliyor. Bu da elektrik enerjisine dönüşüyor. Ama biz linyiti elektrik enerjisinde kullanmıyoruz. Toplam elektrik enerjisinin sadece yüzde 15'ini linyit yakarak üretiyoruz. Buna karşılık toplam elektrik üretiminde gazın payı yüzde 45 oranında.
Bizim yıllık linyit üretimimiz 50 - 60 milyon ton dolayında. Bunun yanında her yıl 10 - 11 milyon ton linyit ithal ediyoruz. İthal linyitin her yıl 5 milyon ton dolayındaki kısmı ısınmada kullanılıyor. Isınmada kullanılan linyitlerin büyük kısmı yerli linyit.
Bizim yerli linyitlerin kalorisi düşük (ithal linyitler 6000 kcal/kg. iken, bizimkiler 5000 dolayında), kükürtü yüksek (ithal linyitlerde kükürt oranı yüzde 1'in altında iken,

Yazının Devamı

Moda dünyasının "birinci lig"inde rekabet kızıştı

15 Kasım 2003

<#comment>
<#comment>
Biz futbolda "Avrupa Kupası"nda oynuyoruz ama tekstil ve giyim sanayiinde henüz Avrupa'da sahaya çıkamadık. Avrupa'da sahaya çıkmak için "marka yaratmak" lazım. Sahaya çıktıktan sonra da çok iyi tasarımcılara sahip olmak lazım.
Madem ki, tekstil ve giyim sanayiinde Avrupa'da sahaya çıkmak istiyoruz, o halde oralarda olan biteni de yakından izlememiz şart. Bu hafta sonu sayın okuyucularıma moda dünyasının birinci ligindeki rekabet ile oyuncu transferini anlatacağım.
(1) Bernard Arnault yönetimindeki LVMH (Louis Vuitton - Moet Hennessy) grubunda, Christian Dior, Lacroix, Louis Vuitton, Guerlain, Kenzo, Gievenchy, Hannesey markaları var.
(II) François Pinault yönetimindeki PPR (Pinailt - Printemps - Redoute) grubunda, Gucci, Boucheron, Finac, Balenciaga, Alexander McQueen, Stella McCartney, Yves - Saint Laurent markaları var. Chanel markası bu grupların dışında kalmayı ve yaşamayı sürdüren bir marka.
Gucci firması, firmaya ve markaya adını veren ailedeki cinayet skandalı nedeniyle çökmek üzere iken, yönetici Domenica de Sole firmayı ve markayı kurtardı. 1989'da tasarımcı Dawn Mello'ya asistan olarak Gucci'de çalışmaya başlayan Teksaslı tasarımcı Tom

Yazının Devamı

Kendimizi kötüleye kötüleye adımız çıktı

14 Kasım 2003

<#comment>
<#comment>
Sabahtan akşama, akşamdan sabaha, "ağzımıza sakız" ettik. Çenemiz durmuyor: "Politikacılar cepçi. Bakanlar ve hatta başbakan bile menfaat karşılığı iş yapıyor. Bürokratlar rüşvet alıyor. İşadamları vurguncu. Ekonominin yarısı 'yeraltı ekonomisi'. Ortalıktaki paranın yarıdan fazlası 'karapara'. Bankacıların tamamı hortumcu. Santral kuranlar devleti soyuyor. Yol yapanlar avanta alıyor. Yolsuzluk diz boyu..."
Bunları kim söylüyor? Biz söylüyoruz... Bir defa mı söylüyoruz... Hayır devamlı tekrarlıyoruz. Bu söylenenlerin "belgesi" yok ama, bizler bunları inanarak söylüyoruz.
Biz bunları söyleyince yabancılar ne yapsın? Bunlar metre ile ölçülebilen, kilo ile tartılabilen, rakama dökülebilen bulgular değil ki... Bunlar "değer yargıları"... Bunu da en iyi, o ülkede yaşayanlar, "eli taşın altında olanlar bilir" diyerek yabancılar da Türkiye'yi bu gözle değerlendiriyor.
Bir örnek vereyim. Dünya Bankası Türkiye temsilciliği, "Türkiye Hakkında Değerlendirme Raporu" hazırlıyor. Dünya Bankası Türkiye temsilcisi rapor taslağı hakkında bilgi verirken, "Dünya Bankası, Türkiye'de kamuoyundaki algılamaya göre rüşvet ve yolsuzluğun, enflasyondan ve işsizlikten sonra

Yazının Devamı