<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Halkımızın toplam özel tüketim harcamaları 1998 yılının ilk 3 aylık döneminde 100.0 idi. 1999 - 2001 yılları arasında geriledi. Bu yıl 1998 yılı rakamını yakalayabildik. Birazcık üzerine çıktık. 100.3 oldu.
Ama 1998 yılında 100.0 olan nüfus ortalamamız şimdilerde 108.3 olduğu için, kişi başı ortalama özel tüketim harcaması geriledi. 1998 yılının ilk 3 ayında 100.0 iken bu yılın aynı döneminde 92.9'a düştü.
(Burada bir uyarı yapayım. Bu yazıdaki anlatım, DİE ve DPT tarafından yayımlanan rakamlara dayanıyor. Bu yazıda sergilenen ve de yorumlanan rakamlar, 1998 - 2003 arasında, her yılın ilk üç aylık dönemine ait rakamlardır.)
Sayın okuyucularımın bazıları itiraz edecek: (1) Sanayi üretimi ve milli gelir artıyor... Siz de bunları yazıyorsunuz... Nasıl olur da Türkiye 2003 yılında hala 1998 yılı seviyesinde olur?.. Olamaz böyle şey!.. (2) Rakamlar mutlaka yanlış... Etrafınıza bakın... Herkes, yat, kat, lüks araba satın alıyor... Lokantalarda sabahlara kadar havai fişek atılıyor... Tüketim düştü demek için, yerinde sayıyor demek için insanın kör olması lazım!..
Ben de sayın okuyucularıma şunları anlatacağım... "Sayın okuyucularım" diyeceğim... Bir
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Ünsal Tülbentçi'nin yönetimindeki BAB Turizm İşletmesi'nin Bodrum'da 4 oteli ve tatil köyü var. Bunların biri şehrin içinde, Meteoroloji Üstü'nde. Bodrum Kalesi'ne tepeden bakan yüz odalı "Çomça - Manzara Oteli." Bu otelde genelde Belçikalı ve Fransız turistler ağırlanıyor. Otel Müdürü Fazıl Alaybaşı, şimdilerde yüzde 70 doluluk oranıyla çalıştıklarını, servis kalitesini korumak ve zarar etmemek için yabancı fiyatı düşürmemeye ve "her şey dahil" uygulamasına geçmemeye kararlı olduklarını söylüyor. Fazıl Alaybaşı diyor ki: "- Fiyatı bir defa düşürür ve bir defa 'her şey dahil' uygulaması başlatır isek, bir daha geri dönemeyiz... Biz fiyatı sabit tutarak kalite ve servis ile zengin yabancı turisti çekmeye çalışıyoruz..."
Anlatıldığına göre, yabancı turist sayısındaki düşme karşısında paniğe kapılan bazı otelciler Bodrum'da "her şey dahil" kişi başına 19 euroya oda satmaya başlamış.
Borç alıp giden var
Kişi başı "her şey dahil" 19 euroluk fiyat yabancının en fakirinin Bodrum'a gelmesine yol açmış. Bu turlarla gelenlerin otelden dışarı adım atmadıklarını, yiyip içip, geri döndükleri anlatılıyor. Dört yıldızlı bir otelin yöneticisi "O kadar düşük
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Seyahat acenteleri tarafından düzenlenen yurtiçi ve yurtdışı turlar ile, "devre tatil"ler için iki yönetmelik yayımlandı.
Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun'a dayalı olarak Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından hazırlanarak Resmi Gazete'de yayımlanan yönetmelikler paket turlardan yararlananlar ile devre tatil sahipleri için önemli "güven"celer getirdi.
Paket turlar
Paket tur ile seyahat edecekler için seyahat acenteleri mutlaka yazılı bir sözleşme yapacak ve de sözleşmenin bir suretini seyahat edeceklere verecek. Bu sözleşmede seyahat edecek kimsenin yararlanacağı hizmetlerin bütünü açık olarak belirtilecek.
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Bırakalım artık şu ucuzculuğu. Türkiye'nin ucuz işgücüne dayalı ucuz don - gömlek üreterek döviz kazanması, büyümesi imkansız... Türkiye'nin tekstilde Çin ile rekabet şansı yok... Belki bazı ufak boşluklardan yararlanılabilir. İtalya nasıl moda boşluğunu doldurdu ise, Türkiye de havlu pazarında boşluğu doldurabilir... Ama işte o kadar... Türkiye teknoloji ağırlıklı alanlara geçiş yapmak zorundadır. Otomotiv, yedek parça, ufak elektronik eşyada ABD'li ve Avrupalı şirketlerin ilgisini çekmek mümkün. Kore Türkiye gibi tekstilde başladı ama, tekstille büyümedi. Önce hızlı bir şekilde eğitime, sonra tekstil dışı sanayilere önem verdi. Türkiye eğitime önem vermiyor. Küreselleşmede mal rekabetinden önce eğitimli, bilgili insanlar arası rekabet ağırlık taşıyor.
Bunları söyleyen İstanbul doğumlu Daron Acemoğlu. Dünyanın en önemli bin ekonomisti listesinin 12'nci sırasında yer alan Acemoğlu 1993'ten beri ABD'nin ünlü üniversitesi MIT'te öğretim üyeliği yapıyor.
İki haftadır, pazar günleri Milliyet ile birlikte okuyucularımıza "Milliyet Business" isimli haftalık ekonomi gazetesini sunuyoruz. Büyük boy, 16 sayfalık bu gazeteyi de Milliyet Ekonomi Bölümü hazırlıyor.
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Hisse senetleri borsada işlem gören ve "İMKB Ulusal 50" diye adlandırılan şirketler listesine giren halka açık 43 sanayi şirketinin mart ayı bilançolarında gösterdikleri döviz açığı 4.3 milyar dolar.
Bu 4.3 milyar dolar döviz açığı sadece borsanın "en baba" 50 sanayi şirketindeki döviz açığı. Borsadaki diğer şirketler ile borsaya girmeyen şirketlerin döviz açığı bilinmiyor. Onlar da dikkate alındığında şu günlerde Türk özel sektörünün büyük ölçüde döviz açığı ve de dolayısıyla "döviz riski" taşıdığı ortaya çıkıyor.
(1) Türk banka sistemi şirketlere kredi veremediğinden, şirketler dış krediye yöneldi.
(2) Dolar kurunun enflasyonu izlediği, dolardaki fiyat artışı ile enflasyondaki artışın birbirine eşit olduğu dönemde bile net döviz kredisi maliyeti (reel maliyet) Türkiye'de Türk lirası kredi kullanmanın maliyetinden düşük olduğundan dolarla borçlanmanın cazibesi arttı.
(3) Son bir yıldır Türk lirasının değer kazanması, doların aşırı ucuzlaması, dolarla borçlanmayı hızlandırdı.
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
İmar Bankası'ndan Hazine bonosu veya devlet tahvili satın aldıktan sonra, bono veya tahvillerini bankada emanete bırakanların durumları belirsiz. BDDK tarafından yapılan açıklamalarda bu bono ve tahvillerin banka kasalarında görünmemesi halinde bono ve tahvil sahiplerinin ancak iflas masasına başvurabilecekleri ve masada para kalır ise bir şeyler alabilecekleri belirtildi.
Bu gelişmeler ve tartışmalar bankalardaki müşteri emaneti tahvil ve bonoların "ne ölçüde güvencede olduğu" konusunu gündeme getirdi.
Çok sayıda yerli ve yabancı yatırımcı Hazine bonosu ve devlet tahviline para bağlamış durumda. Ve de bunların bono ve tahvilleri bankalarda.
Umarız İmar Bankası'ndakine benzer olaya bundan sonra rastlanmaz. Ama ya rastlanır ise?
Eskiden Hazinemiz bono ve tahvil çıkarırken bunları matbaada bastırır, üzerine numara koyardı. Tahvili, bonoyu satın alana numaralı borç senetleri verilirdi. İsteyen bunları evinde saklar, isteyen makbuz mukabili ve makbuzda da numaralar belirtilerek bir bankaya saklamaya verirdi.
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Ekonomide iyilik göstergeleri var. Nedir bunlar? n Enflasyon düşüyor.
<#comment>#comment>
<#comment>#comment> ABD yönetimi bize 1 milyar dolar verir ise, sadece elli asker gönderelim. Ama 10 milyar dolar verirler ise bir tabur göndeririz. Müteahhitlerimize iş vermeyi kabul edeler ise iki tabur, ihracata yeşil ışık yakarlarsa beş tabur asker daha göndeririz. Borçlarımı silsinler, o zaman "İste istediğin kadar... Ne kadar isterler ise... Asker hazır." İşin ciddiyeti kalmadı. Para karşılığı asker pazarlığı başladı. İlk tezkereyi reddettik. "Ezkaza" bir erkeklik yaptık. Yaptığımızın ardında duramıyoruz. Sürtüne sürtüne, ağlaya yalvara, asker göndermek için parçalanıyoruz.
(1) Borsa spekülatörü Soros, büyük adam imiş.. Sabancı Üniversitesi'nin davetlisi olarak İstanbul'a geldiğinde, "Sizin en büyük ihracat değeriniz ordunuz... Siz durumunuzu kurtarmak için ordu ile döviz kazanma peşindesiniz..." demişti. Ben de bunları yazmıştım da... Çok kişi "O adamın beyni sulanmış" demişti. Meğer, Soros'un beyni çok iyi çalışıyormuş. Spekülatör olduğu için geleceği çok iyi görmüş. Büyük Türk Büyükleri şimdilerde orduyu ihraç ederek döviz bulma peşinde...
(2) Kaynağını hatırlayamıyorum... Bir Meksikalı, "Meksika'nın başının dertten kurtulamayacağını..." anlatmak için, "Çünkü" dermiş,