ABD'de 200 bin "okumuş" gencimiz çalışıyor

5 Mayıs 2001


<#comment>Eğitim için ABD'ye her yıl daha çok Türk genci gidiyor. Bu gençler iyi okullarda okuyor. Diploma alıyor. Ve de (maalesef) geri dönmüyor. Kimi geçici süre, kimi devamlı olarak ABD'de kalıyor. Bunların çoğu ABD'de güçlü kuruluşlarda, iyi işler buluyor. Türkiye'deki işsizlik, kaliteli insan gücüne ilgisizlik, sosyal çalkantılar, bu gençlerin Türkiye'ye dönmesini engelliyor.
İyi okullarda lisans, lisansüstü ve doktora eğitimi gördükten sonra Türkiye'ye dönmeyip, ABD'de çalışan genç kız ve genç erkeklerimizin sayısı 200 bini aşmış. Bunlar bizim çocuklarımız. Bunların her birinin eğitimi için analar babalar veya devlet en az 150 bin dolar para ödedi. Çarpınız 200 bin ile... 30 milyar dolar eder... İşte Türk insanı 30 milyar dolar ödeyerek yetiştirdiği çocuklarını ülkesine getiremiyor. Bu ülkede onlara iş bulamıyor. Onların bu ülke için çalışmalarına imkan yaratamıyor... Ne yazık!

New York'ta çalışan veya kendi işlerini kuran Türk gençlerinin bir bölümü 1997 yılında "Business Forum" adı ile bir dernek kurdu. Derneğin amacı ABD'de çalışan ve iş sahibi Türklerin ekonomik ve sosyal statülerini güçlendirmek, hak ve menfaatlerini savunmak, sosyal, ekonomik ve

Yazının Devamı

Dış yardım faize gidecek

4 Mayıs 2001


<#comment>Ülkenin bir yılda tüketim ve yatırım toplamı, o yılın gelirini aşar ise, finansman açığı ortaya çıkar. Ülke dış kaynak (dış tasarruf / dış kredi) kullanmaya mecbur kalır.
Bazı dönemlerde finansman açığı ülke fazla yatırım yaptığı için, daha hızlı kalkınmak istediği için ortaya çıkar. Bu sağlıklı bir durumdur. Böyle durumlarda dış kaynak (dış kredi) bulmak kolaydır. Çünkü krediyi verecek olan bilir ki, ülke yatırımını, üretimini artırarak borcunu ve faizini kolaylıkla ödeyecektir.

Fakat bazı dönemlerde de ülke, kazandığından daha iyi yaşamak arayışında, gelirinin üzerinde tüketir. Ülkenin gelirinden fazla tüketmesi demek memuruna, işçisine, gelirinden fazla ödeme yapması, devletin para musluklarını açması, halkın ucuz döviz ve ucuz faiz teşviki ile mala hücum etmesi demektir.
Çok tüketen kamu kesimi olsun, özel kesim olsun, gelir ile harcama farkını (finansman açığını) kapatmak için borçlanmak zorunda kalır. Önce içeriden, sonra dışarıdan borçlanır.
Eğer tüketimi kısamaz veya geliri (üretimi) artıramaz ise, açık giderek büyür. Faiz yükü giderek büyür. Bu defa, kamu kesiminin ve özel kesimin harcanabilir gelirinin daha büyük kısmı faize gider.

Yazının Devamı

"Kaynak" denilen şey "tasarrufötur

3 Mayıs 2001


<#comment>Krizden çıkmak için "para" gerekiyor. Yabancılar ne kadar "para" gönderecek ve de "ne zaman" gönderecek diyerek bekleşiyoruz. Bütün ümit Kemal Derviş’in dışarıdan daha fazla para bulabilmesinde... İyi de bu para neden dışarıdan bulunuyor? Neden içeride para yok. Dışarıdaki paranın kaynağı ne?
Ne Türkiye’de, ne de başka ülkelerde para gökten yağmaz. Paranın kaynağı "üretimödir. İnsanlar "üretir." Üretim karşılığı "gelir" elde ederler. Bazı insanlar "gelir"in tamamını tüketir. Bazıları ise gelirin bir kısmını hemen tüketmez. Tüketimi erteler. Ertelenen tüketime veya gelirin tüketilmeyen kısmına "tasarruf" denilir.
İşte iç kaynak veya dış kaynak diye söz edilen paranın kaynağı, önce üretim sonra üretimden oluşan gelir ve nihayet bu gelirin tüketilmeyen, tasarrufa yönelen bölümüdür.
Türkiye’de "iç kaynak" yok veya yetersiz demek, içerideki gelir ve bu gelirden tasarrufa ayrılan para yetersiz demektir. Dışarıdan bulunacak "kaynak", yabancı ülkedeki insanların yaptığı üretimden elde ettikleri gelirden tasarrufa ayırdıkları paydır. Dışarıda "kaynak" bol demek, yabancılar daha çok üretiyor, daha çok gelir sahibi oluyor, daha çok tasarruf ediyor demektir.

Yazının Devamı

Bankaları ‘yapı’ sallıyor

2 Mayıs 2001


<#comment>Banka sistemimiz sadece ve sadece hortumlanmaktan çökmedi. Hortumlamanın ötesinde yapısal sorunlar var:
(1) Kamu bankalarını politikacılar, özel bankaların bazılarını sahipleri hortumladı ama, batan kamu bankaları ile özel bankalar sadece hortumlamadan batmadı. Hortumlama, bankaları batıran sorunların sadece bir bölümüdür.
(2) Kişi başı geliri on yıldır 3 bin doların etrafında dolanan bu ülkenin işadamları, şirketleri güçsüzdür. Zayıftır. Bankadan alınan krediler ve faizleri vadesinde ödenmiyor. Batık krediler çok. Türkiye’de bankaların riski ağır.
(3) Ekonomide keskin iniş çıkışlar oluyor. Olağanüstü dönemlerde likidite sıkışıklığını giderme çabasında bankalar hazmedilmesi imkansız ölçüde yüksek faiz ödüyor.
(4) Devletin banka batırmayı göze alamadığını gören bazı bankalar ile fon sıkıntısındaki kamu bankaları mevduat faizini olması gereken çizginin üzerinde tutuyor. Rekabete dayanabilmek için bütün bankalar faizi yukarı çekince, sistem zararlı çalışıyor.

Yazının Devamı

Nisan "umut ayı" oldu

1 Mayıs 2001


<#comment>Hayatı devamlı olarak zorluklar içinde geçen Türk halkının iyilik ölçüsü "sağlıktır"... Başına gelmedik dert kalmayan Türk insanı "Allah’a şükür, sağlığımız yerinde, henüz ölmedik!.." diyerek her türlü derdi ve balayı "tevekkül" ile karşılar.
İşte o biçim... Allah’a şükür nisan ayını kazasız belasız atlattık. Unutmayınız her şey daha da kötü olabilirdi.

(1) Fiyatlar korkulduğu ölçüde artmadı. Mart ayında yüzde 10.1’lik toptan eşya fiyat artışı ile yüzde 6.1 oranındaki tüketici fiyat artışı kötünün iyisidir. Hele hele yıllık ortalama fiyat artışının mart ayında toptan eşya fiyatlarında yüzde 42.1 oranında tüketici fiyatlarında yüzde 46.5 oranında kalması (halk bunun iyiliğini fark edemese de) ülkenin genel ekonomik dengeleri bakımından iyi bir şeydir.
(2) Döviz fiyatı sadece döviz ile alım satım yapanı, parasını döviz olarak saklayanı ilgilendirmez. Ülkenin kaderini ilgilendirir. Nisan ayı başında Amerikan doları 1 milyon 125 bin lirada dolanıyordu. Ay içinde 1 milyon 300 binlerin üzerine çıkınca, insanlarımız bu iş 1 milyon 500 bine doğru gidiyor diyerek korktu. Kemal Derviş nisan sonunda 1 milyon 100 bin lira olur diyerek fiyat verdiğinde çok

Yazının Devamı

Besici ‘küpe’ peşinde

30 Nisan 2001


<#comment>Van’ın 575 köyü var. Bu köylerde yaşayan 600 bin nüfusun tek geçim kaynağı hayvan besiciliği. 1980’lere kadar bu 575 köyde yaşayanların yaklaşık 300 bin büyükbaş, 3.5 milyon küçükbaş hayvanı vardı.
Şimdilerde büyükbaş hayvan sayısı yaklaşık 180 bine, küçükbaş hayvan sayısı 2.5 milyona düştü. Et Balık Kurumu kapalı, çalışmıyor. Hayvancılık sahipsiz kaldı. "Terör nedeniyle" meralara giriş de yasaklandı.

Van’ın İran ile 280 km. sınırı var. Kaçakçılar bu sınırdan hayvan sokuyor. Bunu önlemek için 1999 Eylül’ünde Tarım Bakanlığı "küpe" uygulamasını başlattı.
Bu küpe, bildiğimiz küpelerden değil. Büyükbaş hayvanın kulağına zımbalanan bir plastik plaka. Üzerinde numara var. Bu numara ile hayvan tarım il müdürlüğünün bilgisayar kütüğüne kaydolunuyor Kesilince küpe imha ediliyor. Kaydı kapatılıyor.
Van, Ağrı, Iğdır, Şırnak ve Hakkari illerinde küpeleme kampanyası tamamlanıncaya kadar hayvan hareketi yasaklandı. 2000 ilkbaharında küpeleme kampanyasını tamamladı. Van dışındaki illerde hayvan hareketi serbest bırakıldı.

Yazının Devamı

Kapadokya mevsimi

29 Nisan 2001


<#comment>Kapadokya; Tuzgölü, Fırat ve Karadeniz arasında kalan bölgenin adı. Adını Kızılırmak Nehri'nin bir kolu olan Kapadoks'tan alıyor. Bu bölgedeki Erciyes Dağı ile Hasan Dağı altmış milyon yıl önce yanardağmış. Yanardağların püskürttüğü lavlar Kayseri ile Aksaray arasındaki alanı kaplamış. Lavlar ve külleri soğumuş. Yağmur ve rüzgar lavların yumuşak bölümlerini eritmiş, tıraş etmiş. Katılaşan lav eriyiği beyaz tüfler dev bacalar halinde ortaya çıkmış.
İnsanlar tüf adı verilen kaya türünün kolayca oyulabildiğini fark edince, bunları oyarak içlerine evler, saraylar, kiliseler yapmış. Bu bölgede beş bin yıldır yaşam var. Önce Hattiler yaşamış, sonra Hititler gelmiş. Kimerler, Frigyalılar, Romalılar, Bizanslılar yaşamış.

Hıristiyanlar milattan sonra 47 yılında Kayseri'ye gelip yerleşmiş. Kayseri'nin önemli ve zengin bir ailesine mensup olan Büyük Bazil, keşişlerin küçük topluluklar halinde, halkın içinde yaşamlarını sürdürmelerini hedef alan bir din akımını başlatmış. Büyük Bazil'in izinden gidenler altıncı ve yedinci yüzyıllarda bölgede resimli küçük kiliseler inşa etmeye başlamış. Önce Pers, daha sonra Arap saldırılarına dayanamayan din adamları Kayseri'yi

Yazının Devamı

"Hortum"u abarttıkça moral ve güven kalmadı

28 Nisan 2001


<#comment>Türkiye denilen bu ülkede acaba hiç mi, "iyi bir şey" olmadı?.. Kalmadı?... Önce biz "içeride ülkemizin çok kötü durumda olduğuna inandırıldık, inandık". Şimdi bütün çabamız ile "dışarıda" dünyaya bu ülkenin ne kötü olduğunu anlatmaya çabalıyoruz.
Kendine güvenmeyen bir ulus hiçbir şey yapamaz. Mustafa Kemal, Milli Mücadele’yi halka güven vererek kazandı, Cumhuriyet’i halka güven vererek ayağa kaldırdı. Mustafa Kemal’in "Bir Türk cihana bedeldir", "Türk güven, çalış, övün" gibi söylemlerini abartılı bulanlar vardır. Ama Atatürk ulusa güven aşılayarak bir şeyler başardı.
Şimdi bir de bugünkü durumumuza bakınız... Umudu kestik, ölmeye yattık. Bir sıcak savaş söz konusu olsa, düşman kuvvetleri ülke içinde psikolojik savaş başlattı. Halkın moralini bozarak, ülkeyi içten çökertiyorlar" diyeceğiz. Sıcak savaş yok. Düşmanların çabası yok. Onların yapacağını, biz kendi kendimize yapıyoruz.

Devlet adamları "külliyen" hortumcu, özel sektör "külliyen" soyguncu. Hükümet soyguncuları koruyor. Eski bakanlar ABD’de yakalanıp kelepçeleniyor. Yeni bakanlar çete kurmaktan savcılıkça aranıyor. Milletvekilleri iş takip ediyor. Ankara’da rüşvetsiz iş görülmüyor.

Yazının Devamı